Avrupa'yı Büyük Tehlike Bekliyor
İşsizlik ve ekonomik şikayetlerin Avrupa entegrasyonuna yönelik şüphelerle birleşmesi, İslam ve çok kültürlülüğe yönelik olumsuz bakış, Avrupa Birliği (AB) ülkelerinde yükselen aşırı sağcı partilerin itici gücü haline geldi.
Gelecek yıl mayıs ayında yapılacak seçimlerde Avrupa Parlamentosu’nun (AP) çehresinin olumsuz yönde değişme riski, hiç olmadığı kadar yüksek. Aşırı sağın ve popülist söylemlerin önlenemeyen yükselişi ana akım partileri de önlem alarak saflarını sıklaştırmaya itiyor.
En küçük siyasi hareketlerden kitle partilerine kadar tüm siyasi gruplar, diğer Avrupa ülkelerindeki benzer görüş ve politikalara sahip olanlarla yakın işbirliğine giderek derinleştiriyor. Aşırı sağ, İslam ve AB düşmanlığını en üst düzeyde işlerken ana akım partiler, ekonomik krizden çıkıştan yasa dışı göçle mücadeleye, genişlemeden işsizliğe kadar yayılan yelpazede ortak tavır ve politika geliştirmeye çalışıyor.
AP’de Avrupa Halk Partisi (EPP) çatısı altında buluşan muhafazakarlar, Sosyalistler ve Demokratlar'ın (S&D) temsil ettiği sosyal demokratlar, Liberal Grup, Yeşiller ve komünistler, politikalarını aşırı sağ partilerin kozlarını azaltacak şekilde tasarlamanın hesaplarını yapıyor. AB’ye şüpheci yaklaşan Muhafazakarlar ve Reformcular (ECR) ile popülist söylemleriyle dikkat çeken Özgürlük ve Demokrasi Avrupası (EFD) da geleneksel politikaları reddeden yaklaşımlarıyla puan toplamaya devam ediyor.
AŞIRI SAĞCILAR DA BİR ARAYA GELİYOR
AP’de henüz grup kuracak güçte olmayan aşırı sağ ise Mayıs 2014’te yapılacak Avrupa seçimlerinde bu tabloyu değiştirmek için kolları sıvamış durumda. 13 Kasım’da Fransız Ulusal Cephe’nin (FN) lideri Marine Le Pen ile Hollanda’daki Özgürlük Partisi’nin (PVV) lideri Geert Wilders’in bir araya gelmesi, bu buluşmanın hemen ardından aşırı sağın önde gelen altı partisinin Viyana’da buluşması tesadüf değildi.
Bu buluşma aşırı sağın ilk kez bir araya gelişi değil ancak bu kez ortak bir hedef söz konusu. O hedef de AP’de bir grup oluşturabilmek. AP’de grup oluşturabilmek için ise en az yedi ülkeden 25 parlamentere sahip olmak gerekiyor.
Wilders’in, “Avrupa denilen bu canavarla savaş” olarak açıkladığı hedefe ulaşmak için aşırı sağın taktik değiştirdiği de gözlerden kaçmıyor. Artık kendi arasında rekabet etmek yerine birlikte hareket etme yaklaşımını benimseyen, geçmişe oranla çok daha profesyonelce hareket eden, “eski zehri taşısa ve net ırkçı görüşlere sahip olan insanları barındırsa da” açık bir ırkçı söylem kullanmak yerine kültürel değerler üzerinden yürütülen ve toplumda daha kolay kabul gören “modern ırkçılık” tarzını kullanan bir aşırı sağ söz konusu. Aşırı sağ, “üçüncü bir yol” olarak görülmek, muhafazakarlar ile sosyal demokratlara karşı inandırıcı bir alternatif olmak istiyor.
Olası bir ittifakın ateşleyicisi olan Le Pen ile Wilders arasındaki ayrılık noktalarını, İsrail’e yönelik politika, eşcinsel evlilik gibi toplumsal konular, buluştukları ana noktaları ise İslam ve Avrupa karşıtlığı ile göç oluşturuyor. Bu buluşma noktaları diğer ülkelerdeki aşırı sağ partiler için de geçerli.
Kaynak: TRT
- Bu haber 25-11-2013 tarihinde yayınlanmıştır.