Balkanlar’da Yaşayan Gençler, Yaşadığı Toprakların Tarihini İyi Okumalıdır
• Hocam, isterseniz hayat hikâyenizi, akademik hayata başlama sürecinizi ve belli başlı eserlerinizi sizden dinleyerek başlayalım söyleşimize…
1979 yılında Kayseri’de dünyaya geldim. İlköğrenim ve ortaöğrenimimi bu şehirde tamamladım. 2002 yılında Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesinden mezun olmamın ardından, 10 yıl Türk Dili ve Edebiyatı/Türkçe öğretmenliği yaptım. 2008 yılında Z.Karaelmas Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsünde yüksek lisansımı tamamladım. Üstün zekâlı çocuklara eğitim veren Manisa Bilim ve Sanat Merkezine Dil Sanatları Danışmanı olarak atandım. 2011 yılında Kırklareli Üniversitesi Rektörlük Türk Dili Okutmanlığı kadrosuna atandım. Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü (Türk Dünyası Araştırmaları Enst.), Türk Dünyası Edebiyatları Anabilim Dalında “ ‘Sesler’ Dergisi’ Üzerine Bir İnceleme (Çağdaş Makedonya ve Kosova Türk Edebiyatı)” konulu doktora tezinimi tamamladım. Türkçe Öğretim, Uygulama ve Araştırma Merkezinde müdür yardımcısı olarak görev yaptım. Kırklareli Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü ve Bulgaristan Filibe (Plovdiv) Paisiy Hilendarski üniversitesi Türkoloji Bölümünde Yeni Türk Edebiyatı dersleri verdim. Ayrıca, Makedonya Uluslararası Balkan Üniversitesinde Türkçe dersleri verdim. Hâlen, Kırklareli Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümünde öğretim üyesi olarak görev yapmaktayım. Aynı zamanda; 2013-2014 eğitim-öğretim yılından bu yana, Makedonya Kalkandelen (Tetovo) Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı (Oryantalistik-Şarkiyat) bölümünde Türk Dili ve Edebiyatı dersleri vermekteyim. Yeni Türk Edebiyatı ve Balkanlar’da Türk Dili ve Edebiyatı alanlarında çalışmalarımı sürdürmekteyim.
Şimdiye kadar hizmete sunduğum kitaplar şu şekildedir:
1.KARAKUŞ, Ertuğrul (2015). Bir Medeniyetin Sessiz Bekçileri - Makedonya’daki Yançe, Urviç(Oruç), Yelovyan Köylerinde Osmanlı Türkçesiyle Yazılmış Mezar Taşları ve Taşlara Akseden Edebiyat (Türkçe, Arnavutça, Makedonya), MATÜSİTEB Yayınları, Üsküp-Makedonya.
2.KARAKUŞ, Ertuğrul (2013). Sesler Dergisi Bibliyografyası (Makedonya ve Kosova Türklerinin Avazı), Paradigma Akademi Yayınları, Edirne.
3.KARAKUŞ, Ertuğrul (2014). Makedonya Türk Edebiyatı’nda Üçüncüler, Yeni Balkan Yayınları, Üsküp-Makedonya.
4.KARAKUŞ, Ertuğrul- TAŞ, Hüseyin (Editör: Mualla MURAT) (2009). Tiyatro ve Uygulamalar, Maya Akademi Yayınları, Ankara.
5.KARAKUŞ, Ertuğrul- TAŞ, Hüseyin (Editör: Mualla MURAT) (2009). Üniversiteler İçin Türk Dili, Nobel Yayınları, Ankara.
6.KARAKUŞ, Ertuğrul- TAŞ, Hüseyin (Editör: Mualla MURAT) (2007). Türkçe Öğretimi Etkinlikleri, Nobel Yayınları, Ankara.
7.KARAKUŞ, Ertuğrul- TAŞ, Hüseyin v.d. (2015). Türkçe Öğretimi Uygulamaları, Nobel Yayınları, Ankara.
8.KARAKUŞ, Ertuğrul (2012). Yol (Hikâyeler), Tibyan Yayınları, İzmir.
9.KARAKUŞ, Ertuğrul (2012). Unutulmaz Yolculuk (Hikâye), Tibyan Yayınları, İzmir.
Ayrıca yakında “Sesler Dergisi Etrafında Teşekkül Eden Çağdaş Makedonya ve Kosova Türk Edebiyatı(Şiir-Hikaye)” adlı bir kitabım daha Yeni Balkan Yayınları tarafından yayımlanacak.
• Edebiyatla tanışma serüveninizi bizimle paylaşır mısınız?
Tek sınıflı küçük köy okulunun küçük kitaplığında 43 tane kitap vardı. Kimisi seviyeme uymasa da çaresizlikten bütün kitapları okuduğumu hatırlıyorum. Ayrıca babam o dönemin şartlarında, ilkokulu bile bitirmemiş bir insan olmasına rağmen sürekli okuyan bir insandı. Daha çok tarih kitapları okurdu. Ortaokulu okumak için ilçeye gittiğimde daha çok kitapla tanışma imkânı buldum. Özellikle Türkiye sınırlarının ötesini anlatan romanları seviyordum. İki bin yıllık medeniyetimizin şehirlerinde geçen olayları anlatan romanları okurdum. Özellikle de Yavuz Bahadıroğlu, Feridun fazıl Tülbentçi gibi tarihi romancıları severdim. Hem babamın bana Balkan topraklarında kalan şehirlerimizi etkileyici bir dille anlatması hem de okuduğum kitapların etkisiyle edebiyatla birlikte Balkanlar’a olan merakım da arttı. İlk ezberlediğim şiir de Arif Nihat Asya’nın Ayasofya Cami için yazmış olduğu ve bir tablo üzerinde gördüğüm şu dörtlüktü:
“Beş vakit loşluğunda saf saftık
Davetin vardı dün ezanlarda
Seni ey mabedim utansınlar
Kapayanlar da açmayanlar da…”
• Anlatıma dayalı bir tür olarak ilk öyküleriniz nerede ve ne zaman yayımlandı?
Hikâye yazmaya üniversite yıllarımda başladım. Ama yazdıklarımı yıllarca yayımlamadım. Biriktirdim. Sürekli hocalarıma göstererek görüşlerini aldım. Ama uzun süre bu hikâyeleri yayımlamadım. İlk hikâye kitabı olarak “Yol” adlı kitabımı yayımladım. 17 adet hikâyeden oluşmaktadır. Bu hikâyeler arasında ilgi yokmuş gibi görünse de kitabın bütünü düşünüldüğünde hikâyeler arasında bir bağ olduğu anlaşılmaktadır. Bu hikâyelerin çoğu öğretmenlik yıllarımın ürünüdür.
• Hikâyelerinizi yazdığınızda, anlatılarınızdaki olaylar ve kişiler gerçek hayattan gözlemledikleriniz mi, yoksa hayalî kişilerden mi oluşturduklarınız, yoksa ortak halk ürünlerimizden esinlendikleriniz karakterler mi oluyor?
Hikâyelerimdeki kişilerin büyük bir kısmı gerçek hayattan alınmıştır. Ancak her sanat eserinde de olması mümkün olduğu gibi, bu hikâyelerde de hayali kişiler mevcuttur. Ancak bu hayali kişiler, doğrudan gerçek bir kişiyi işaret etmese de hayatta her zaman karşımıza çıkabilecek, dertleri de zevkleri de hayatın içerisinden olan kişilerdir.
• Sanat eserleri gerçekleri mi anlatmalı yoksa hayalleri mi? “Neyi” anlatmak mı önemli, “Nasıl”ı anlatmak mı?
Bendeniz, ne kadar hayalî gibi görünürse görünsün, her eserde gerçek hayattan bir parça taşındığına inanırım. Eser, az veya çok gerçek hayattan (bizzat yazar tarafından o olaylar veya duygular yaşanmamış olsa da) izler taşır. Tamamen hayallere boğulan bir eser de, tamamen gerçekleri içeren bir eser de sıkıcı olabilir ve amacına ulaşmayabilir. Belki de gerçek sanat, bu hayal-gerçek arasındaki dozu ayarlayabilmektir.
• Sesler Dergisi Bibliyografyası’nı hazırladınız, genel hatlarıyla Makedonya’da yaratılan edebi eserlerin, geçmişi, bugünü ve geleceği hakkında görüşlerinizi aktarabilir misiniz?
Balkanlar, çocukluğumdan bu yana ilgimi çekmiştir. Bundan babamın anlattığı şeylerin ve okuduğum kitapların etkisi olduğunu önceden dile getirmiştim. Ayrıca, Safiye Erol’un “Ciğerdelen” adlı önemli eseri, Yavuz Bülent Bakiler’in “Üsküp’ten Kosova’ya” adlı eseri gibi birçok kitap, bu topraklara ilgimi artırdı. Dolayısıyla yıllar öncesinden, buralarda yaşayan Osmanlı bâkiyesi kardeşlerimiz olduğunu ve burada bir Türkçe edebiyat oluştuğunu biliyor ve takip etmeye çalışıyordum.
Balkan Türk edebiyatları içerisinde önemli bir yere sahip olan Makedonya Türk Edebiyatı’nın geçmişini şüphesiz ki Osmanlı dönemine kadar götürebiliriz. Özellikle fetih faaliyetlerinde şairlerin de etkisi olduğunu biliyoruz. Üsküp Fatihi Yiğit Paşa’nın türbesi yanında kabri bulunan Meddah Baba’nın da Azerbaycan topraklarından gelen bir “şair-alp-eren” olduğu düşünülecek olursa (Bu konuda Sayın Hüner Şencan’ın yazısı internet sayfasından okunabilir.) Balkanlar’ın ve aynı zamanda Makedonya’nın fethinde edebiyatın da etkisi olduğunu görürüz. Makedonya bölgesinden yetişen şairlerin özellikle Yavuz Sultan Selim ve II. Beyazıt gibi padişahlar döneminde yoğunlaşması da ilgi çekicidir. Yine Balkan bölgesinde yetişen şairlerin daha sade dille ve coşkulu yazabildiğini, bunun nedeninin de hem orduya moral vermek hem de bir medeniyetin bu topraklarda yayılmasına kolaylık sağlamak olduğunu belirtmek gerekir. Makedonya bölgesinde Atâ, Dürrî, Fennî, İshak Çelebi, Zârî, Rindî, Riyazî, Âşık Çelebi gibi birçok güçlü şairin yetiştiğini de görüyoruz.
Osmanlı devleti döneminde edebiyat, sanat ve kültür faaliyetlerinin bu bölgede tarihte hiç olmadığı kadar yüksek olduğunu söylemek mümkündür.
Balkan Savaşları sonrasında Türkçe için sıkıntılı dönemler başlamış ve Makedonya bölgesinde edebiyat sekteye uğramıştır. Bu, hiç olmadığı anlamına gelmez. Özellikle bazı tekkelerde ve halk arasında canlı bir edebiyatın yaşamayı sürdürdüğünü görebiliriz. Sosyalist Yugoslavya döneminde ise Türkçe eğitim ve Türkçe yayın hakkının verilmesi, edebiyata bir canlılık kazandırır. Özellikle ilk dönemlerde Birlik gazetesi, daha sonra da Sesler dergisi bölge edebiyatının “bel kemiği” olur. Bu dönem edebiyatının devrin şartları çevresinde “güdümlü” diye tabir edeceğimiz bir şekilde devam ettiğini söylemek de mümkündür. Bu durum, o dönemde eser veren bazı edebiyatçılarımız tarafından da yaptığımız görüşmelerde bize ifade edilmiştir. Şükrü Ramo, Mustafa Karahasan, Enver Tuzcu, Necati Zekeriya, İlhami Emin, Fahri Kaya, Avni Engüllü, Suat Engüllü, Fahri Ali, Alaettin Tahir, Nusret Dişo Ülkü, Güler Selim gibi pek çok isim, kendilerine verilen imkânlar çerçevesinde eserler üretmişlerdir. (Burada; devrin siyasi şartlarıyla uyuşamamasından dolayı eserlerinin tam olarak toplanamamış ve kıymetinin tam olarak bilinmemiş olduğunu düşündüğüm Abdulfettah Rauf’u anmadan geçemeyeceğim.)
İşte “Sesler” dergisi, hem bu edebiyatın oluşması ve gelişmesinde uygun zemini sağlamış, hem de folklor, siyaset, sosyoloji, dil, tarih gibi pek çok konuda Yugoslavya bölgesi Türkçe ürünlerinin adeta bir ansiklopedisi olmuştur. Daha önce Ayşe Mehmet, Enver Ahmet gibi bazı araştırmacılar tarafından kısmi de olsa bibliyografya denemeleri yapılan bu derginin derli toplu bir bibliyografyası bulunmamaktaydı. Doktora tezimizi hazırladığımız dönemde bu eksikliği ciddi bir şekilde hissetmiştik. Bu nedenle de “Sesler” dergisi bibliyografyasını uzun nbir çalışmanın ardından hazırlamak kısmet oldu. Makedonya ve Kosova bölgesiyle ilgili folklor, siyaset, sosyoloji, dil, tarih ve edebiyat gibi alanlarda çalışma yapacak bütün araştırmacılar için temel başvuru kaynağı olacağına ve faydalı olacağına inandığımız çalışma oldu. İnşallah amacına ulaşır.
• Yunus Emre Enstitüsü Türkoloji Projesi kapsamında Kalkandelen Devlet Üniversitesi’nde okutman olarak görev yapmaktasınız, farklı etnik yapıya sahip bura halkların Türkçeye olan yoğun ilgisini neye bağlıyorsunuz?
Bendeniz bu durumu sadece popüler Türk dizilerine değil; tarihî, ekonomik ve kültürel olmak üzere üç ayrı sebebe bağlıyorum.
Balkanlar’da Türk tarihini bazı araştırmacılar 1. yüzyıla kadar indirse de biz en azından 4. yüzyılda kesinlikle burada bazı Türk topluluklarının varlığını biliyoruz. Daha sonraki yüzyıllarda da Hun, Avar, Kıpçak, Peçenek ve Oğuzların da gelmesiyle Balkanlar’da Türkçenin yaklaşık 2000 yıllık bir geçmişe sahip olduğunu söyleyebiliriz. Birçok toponim ve hidronim ismi, hatta “Balkan” kelimesinin kendisi bile buna şahittir. Ayrıca Balkan dillerine binlerce Türkçe kelime geçmesi de bu ilişkinin kuvvetini gösterir.
Değişen dünya şartlarıyla birlikte, Yugoslavya’nın dağılması, yerine kurulan diğer ülkelerin değişik ekonomik ve siyasi krizler içerisine girmesi, Türkiye ekonomisindeki hissedilir iyileşme gibi etkenler de Türkiye’nin dış politikasında özellikle Balkanlar’ın daha belirgin bir yer almasının yolunu açmıştır. Buna bağlı olarak da TİKA ve Yunus Emre Enstitüsü gibi kurumların etkin faaliyetleri de ilgiyi artırmıştır.
Türkçeye olan ilginin bir diğer sebebi de kültürel nedenlerdir. İstanbul, her ne kadar yüz yıllık bir kesintiye uğrasa da, yüzyıllar boyunca tüm Osmanlı coğrafyasında ve hatta daha fazla bir alanda, adeta bir kültür başkenti olmuştur. Din ve milliyet ayrımı yapmaksızın her toplumsal grubun yıllarca İstanbul’dan, dolayısıyla da Türk kültüründen beslendiği bir hakikattir. Balkan bölgesinde hemen her yerde akrabaları Türkiye’de olan birilerine rastlayabilirsiniz. (Bu kültürel etkileşimde, Türk kültürünün o kucaklayan ve sıcak karakteristik özelliklerinin de etkili olduğunu söylemek mümkündür.) “Buyrun”, “müşteri”, “komşi” kelimelerinin milletler ve dinler arası birer kavram haline gelmesi de bunun en güzel göstergesidir. Dolayısıyla bütün bu nedenler, bu bölgede başka bir dile olmayacak kadar ilgiyi artırmıştır.
Gençlere tavsiyeleriniz var mı?
Tabii ki. Hem mesleğimiz hem de özel ilgimiz açısından gençlere her fırsatta etkili olabildiğimiz kadar naçizane tavsiyelerde bulunmayı bir vazife addederiz.
Öncelikle buradaki gençlere tarihlerini iyi bilmelerini öneririm. Gençler, özellikle de Balkanlar’da yaşayan gençler, yaşadığı toprakların tarihini iyi okumalıdır. Buralarda hangi devletler kurulmuş, hangi işleri yapmışlar ve hangi nedenden yıkılmışlar? Bu soruları düşünsünler. Bu araştırmalar esnasında da resmî tarih söylemi sınırlarında kalmamaya özellikle de önem göstersinler. Öncelikle Üsküplü büyük şairimiz Yahya Kemal Beyatlı’nın anılarını okusunlar. Daha sonra da bu anılarla Üsküp’ün günümüzdeki durumunu kıyaslasınlar. Üsküp’ün tarihi eserleriyle ilgili yazılmış birçok eser mevcut. Bunları elde edip başucu kitabı yapsınlar. Bastığı yerin altında ne olduğunu bilen birisiyle bilmeyen birisinin, o şehirle karşılıklı iletişimi bile yüzde yüz farklıdır. Tanıdıkça seversiniz ve ilginiz artar. Sevdiğiniz ve tanıdığınız bir şehirde yaşamak size özgüven verir. Yahya kemal’in şu dizeleri kimi duygulandırmaz?
“Üsküp bir Müslüman şehir idi
Binbir türbeyle müştehir idi
Vardar’sa önünde bir nehir idi
Her an tekbirlerle çağlar…”
Şüphesiz ki gençlere kitaplar dolusu tavsiyelerimiz olacaktır. Ancak bu söyleşinin sınırlarını aşmak istemiyorum. Çok teşekkür ediyorum…
Mr. Melahat Ali
- Bu haber 02-07-2015 tarihinde yayınlanmıştır.