BURHAN SAİT CEVVAL BİR KALEMERİYDİ …
Doç. Dr. Üyesi Zeki GÜREL
Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi, zekigurel@gazi.edu.tr
Burhan Sait’i vefatının on altıncı yılında rahmetle anıyoruz.
Bu yazımı 27 Ramazan 2017 tarihinde İştip’te yazmıştım.
Üsküp ki Yıldırım Beyazıd Han diyârıdır,
Evlad-ı Fatihân’a onun yâdigârıdır.
Firûze kubbelerle yalnız bizim şehrimizdi o;
Yalnız bizimdi, çehre ve rûhiyla biz’di o.
Üsküp ki Şar Dağ’ında devâmıydı Bursa’nın.
Bir lâle bahçesiydi dökülmüş temiz kanın.
Üç şanlı harbin arş’a asılmış silâhları
Parlardı yaşlı gözlere bayram sabahları.
Ben girmeden hayâtı şafaklandıran çağa,
Bir sonbaharda annemi gömdük o toprağa.
İs’a Bey’in fetihte açılmış mezarlığı
Hulyâma âhiret gibi nakşetti varlığı.
Vaktiyle öz vatanda bizimken, bugün niçin
Üsküp bizim değil? Bunu duydum, için için.
Kalbimde bir hayâli kalıp kaybolan şehir!
Ayrılmanın bıraktığı hicran derindedir!
Çok sürse ayrılık, aradan geçse çok sene,
Biz sende olmasak bile, sen bizdesin gene.
Yahya Kemal Beyatlı, 1884’de Üsküp’te doğmuş, 1958’de de İstanbul’da vefat etmiştir. O, çocukluğunu ve ilk gençlik yıllarını Üsküp’te geçirmiş sonra İstanbul’a göç etmiş şiir ve yazılarında hem Balkanları hem de Türkiye’yi anlatmış mütefekkir bir şairimizdir. Gençlik yıllarımızda Yahya Kemal Beyatlı’nın “Kaybolan Şehir” başlıklı bu şiiriyle Balkanların incisi Üsküp’ü tanıdım, sevdim ve özlem duydum. Allah nasip etti bu şehri gördüm ve iliklerime kadar soludum, yaşadım, bu şehirde sevindiğim günler de oldu üzüntülerim de…
T.C. Bakanlıklar Arası Ortak Kültür Komisyonu tarafından Makedonya Aziz Kiril Metodiy Üniversitesi Türkoloji Bölümüne öğretim üyesi olarak görevlendirildiğimi öğrendiğimde çok heyecanlanmıştım. O gün akşam yeni bir defterin ilk sayfasına şöyle yazmıştım: “Bekle bizi Evlad-ı Fatihan diyarı Kaybolan Şehir Üsküp, sana geliyoruz; yaşamaya ve yaşatmaya!” Bunun devamına ise Yahya Kemal Beyatlı’nın “Kaybolan Şehir” şiirini ve hemen onun altına da; Sutruga Şiir Akşamları”nda “Altın Çelenk Ödülü”nü de almış olan şairimiz Fazıl Hüsnü Dağlarça’nın “Makedonya”başlıklı şiirini yazmıştım.
Yahya Kemal’in de belirttiği gibi “Türkçenin çekilmediği yerler vatandır.” Ana ve babası vatan Bulgaristan’dan vatan Türkiye’ye hicret etmiş olan bir Balkan çocuğu olarak ben, Balkanlara devletim tarafından “Ses bayrağımız Türkçe”yi dalgalandırmak için görevlendirilmiştim… Heyecan dorukta! 22 Ekim 2002 günü ikindi ezanları okunurken Üsküp’e vasıl olduk. Bizi ilk karşılayan Mustafa Paşa Camii oldu. Eşimi ve çocuklarımı bu caminin avlusundaki huzur ortamına emanet edip T.C. Üsküp Büyük Elçiliği’ne gittim. Sonrasında Osmanlı kaldırım taşlarının döşeli olduğu sokaklardan ve Türk Çarşısı’ndan geçerek görev yapacağım üniversiteye geldik, ilgililerle görüştük. Onlar da bizi Ayredrom semtinde kalacağımız lojmana götürdüler… Sonrası ben üniversitede çocuklarımız “Tefeyyüz Mektebi”nde eğitim-öğretim hayatımızı devam ettirdik.
Üsküp’te ilk günlerimde “Adil’in Kahvesi”nde bulursun aradığın adamları diyen bir beyefendinin sözünü tutup Türk Çarşısında Adil’in Kahvesini buldum. Selamünaleyküm dediğimde ilk cevap veren biraz sonra öğrendim ki Alaettin Tahir’miş. Ona ve masasında bulunanlara kendimi tanıttım: “Kiril Metodiy Üniversitesine gelen yeni okutmanım.” Dedim. Buyur ettiler, masalarına oturdum. Recep Bugariç ile ders kitapları üzerine konuşuyorlardı. Biraz sonra masamıza bir genç adam geldi, “Ben Burhan Sait” dedi kendini tanıttı. Masada muhabbet ilerledikçe halka genişledi… İşte ben, Üsküp’ün kalemerleri, gazetecileri ve devlet dairelerinde görev yapanları ile ilk tanışıklığımı Türk Çarşısında Adil’in Kahvesinde gerçekleştirdim. Adil, Yugoslavya zamanında siyaset yapmış, ama bence Makedonya Türk Edebiyatında ilk edebî eleştirmenlerden Mustafa Karahasan’ın oğlu, Birlik Gazetesi Başyazarı iken Türkiye’de tanıştığım Dirita Karahasan’ın kardeşi. Bu kahve 2002-2005 yılları arasında görev yaptığım Üsküp’te dostlarla çoğu kere buluşup sohbet ettiğimiz yerdi. 2015’de görevli olarak Makedonya’ya tekrar gittiğimde maalesef o eski günlerdeki fonksiyonlarını icra eden seviyeli bir ortam yoktu karşımda.
Burhan Sait, 1964’de Kosova Gilan’da doğmuş, ilkokulu Gilan’da, liseyi Piriştine’de okumuş 1985 yılında “Tan” gazetesinde gazeteci olarak çalışmaya başlamış, 1988’de Piriştine Üniverstesi Filoloji Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümüne kayıt olmuş. 1992 yılında ise Anadolu Ajansı’nın Üsküp muhabirliği görevini üstlenince Üsküp’e gelip yerleşmiş, Üsküp’te “Vardar” adlı bir dergi/gazete çıkartmış cevval bir kalemeridir. Ben, Burhan Sait ile tanıştığımda “Vardar” gazetesi son günlerini yaşıyordu. Kosova’da şairliği ile tanınan Burhan Sait’in “Tan Yayınevi”nde yayımlanmış “2000’e Doğru” (1988) ve “Bela” (1989) adlı şiir kitaplarını bana hediye etmişti, bir ara bu kitaplardaki şiirler üzerinde de konuştuk. Onun şiirleri Makedonya ve Kosova Türk edebiyatında pek alışık olmadığımız bir tarz ve içerik barındırıyordu. “Vardar” gazetesi Makedonya’da Türkçe yayımlanan ilk sivil gazete olsa gerek. Ne yaparsın serde dergicilik var (1978’de Yeni Divan Kültür Sanat Edebiyat dergisiyle başladığım yayıncılık hayatım ÜNAY-BİR’ın çıkarttığı “İlmî Araştırma-İnceleme” dergisi ile devam ederken 12 Eylül 1980 ihtilali ile dergilerimiz ve “Esir Türk Elleri” başlığı altında yazılarımı yayınladığım “Hergün” gazetesi ve yine yazılarımın yayımlandığı “Millî Kültür” dergisi de kapanmıştı. Sonraki yıllarda “Sosyal Bilimlerde Araştırma”, “Gök”, “Duygu”, “Redif”, “Birliğe Çağrı”, “İzzetli Genç Kalemler”, “Kastamonu Eğitim”,”Balkanlarda Çocukların Türkçe Sevinçi Bahçe” (Kuzey Makedonya), “Türkmen Balasının Sevinci Canbala” (Irak) … gibi dergilerin yayın hayatında hep yayın ekiplerinin içinde yer aldım.) galiba beni Burhan Sait’e yakınlaştıran onunla dostluğumuzu pekiştiren de bu yayıncı ve mücadeleci taraflarımızdı.
Burhan Sait ile ortak dostlarımızdan biri de Türkiye’nin Üsküp Din Ateşesi Doç. Dr. Durak Pusmaz Hoca idi. Bir kurban bayramında Türkiyeli Müslümanların bağış kurbanlarını kesmek için üçümüz birlikte Doğu Makedonya’yı dolaşmıştık. Bize İştip Müftülüğünden Nuri Hoca da eşlik etmişti. O gün pek çok video kaydı almak nasip oldu, bunlardan bir kısmı da Burhan Sait ile Balkan Türklüğü üzerine yaptığımız sohbetleri içermektedir. Belki bir gün nasip olur bunları yayımlarım. Kocana’da ikindi namazından sonra Türbe ziyareti ve ardından da caminin müştemilatında Hoca Efendi’nin demlediği çay beraberinde yaptığımız sohbeti çok önemsiyorum. Konu Makedonya ve Kosova Türklerinin adet, gelenek ve görenekleriydi. Nevruz, Hıdrellez, Ergenekon derken Türk Dünyasının pek çok ortaklığını vurgulamıştık.
Burhan Sait, sık sık Türkiye’ye göç edip gitmekten, İstanbul’da tarihi bir binayı Vakıflardan alıp orada “Balkan Araştırmaları Merkezi” kurmayı, Prof. Dr. Yusuf Hamzaoğlu ile bu konuyu enine boyuna konuştuklarını anlatır heyecanlanırdı. O, gazeteciliğinin dışında Üsküp’te ben tanıdığımda “Yeni Yol Kültür Sanat Derneği” ile de ilgileniyor gençlere rehberlik yapıyordu. Prof. Yusuf Hamzaoğlu’nu da ilk önce Burhan Sait’in anlatımlarından tanıdım, daha sonra; Türkiye’deyken aldığım ama bir türlü okuma fırsatı bulamadığım “Balkanlarda Türk Varlığı” isimli kitabını Üsküp’te buldum ve okudum. Ancak bu kitabını okuduktan sonra kendisiyle yüz yüze tanışmamın daha doğru olacağını düşündüm. Kendisiyle Üsküp’te, daha ziyade de Üsküp-Piriştine arasında otobüste çok faydalı sohbetlerim oldu. O da ben de Piriştine Üniversitesi Türkoloji Bölümü kapanmasın diye her hafta Priştine’ye derse gidip geldik. Sonra aramıza Doç. Dr. Muhammed Aruçi de katıldı.
Burhan Sait, 2003’de Türkiye’ye göç ettiğinde Üsküp’te onun yokluğunu his etmediğim anlar olmadı desem yalan olur. Yine bir Üsküp ziyaretine geldiğinde Alaettin Tahir vefat etmişti (Üsküp, 23 Nisan 1949-Üsküp. 28 Ocak 2004). Burhan Sait’le birlikte Makedonya Yazarlar Birliğine gittik. Orada Fahri Kaya, Alaettin Tahir ile ilgili anlamlı bir konuşma yaptı. Ben Alaettin Tahir ile ilgili bilmediğim bazı hususları ilk defa o gün öğrendim. Cenaze namazı Mustafa Paşa Camiinde kılınacaktı. Yazarlar Birliğinden Burhan’la birlikte çıktık Vardar’ın üzerinde Fatih Köprüsünden/Taş Köprü geçerken Burhan Sait koluma girdi, “Zeki bey sana söz veriyorum Türkiye’ye döndüğümde ilk işim mülakat sorularının cevaplarını, bir de Şeyh Sadeddin’in defterinin fotokopisini sana en kısa zamanda göndereceğim.” Demişti. Üsküp’te Türkoloji Bölümündeki öğrencilerimin, Makedonya’daki Türk kalemerleriyle tanış olmalarını sağlamak, kültür ve sanat adamlarımızın dikkatini Türkoloji Bölümüne ve Makedonya’da Türk varlığı ve onların meseleleri üzerine çekmek amacıyla talebelerimle birlikte bir dizi mülakat gerçekleştirmeye çalışıyordum. Burhan Sait ile mülakatı Kocacıklı Şenhan Zekir yapacaktı. Burhanla konuştum, tamam hocam öğrenci gelsin demişti ama bir türlü sorularımızı cevaplamıyordu. Bir de bir sohbetimiz esnasında Üsküp Rufai Tekkesi Şeyhi Şeyh Saadeddin’in elyazması/eski yazı bir şiir defterinin kendisinde olduğunu söylemişti ama ha bugün ha yarın bu defteri bana bir türlü göstermesi nasip olmamıştı. Ben de işin peşini bırakmıyor sık sık hatırlatıyordum. Alaettin Tahir’in cenazesi vesilesiyle bir daha hatırlatmalarımı yapmıştım. Köprü’den geçmiş Mustafa Paşa Camiine doğru yokuş yukarı çıkarken kulağıma eğildi “İyi ki Türkiye’ye gitmişim, Azrail buraya huylamış. Önce Gayur Şeyh, ardından Fatih (Fatih Lokantasını işleten genç adam, Yeni Yol Derneğinin ses sanatçılarından, imanı kavi, Türklük diye bir davası olan kardeşimizdi) şimdi de Alaettin!” demişti. Aramızda biraz sessizlik oldu ve o konuşmasına devam etti: “Benden istediğin Vardar gazetesi koleksiyonundan bir takım ve bazı kitapları Anadolu Kalkınma Vakfı’na bıraktım, Zihni Ercoklu’ya da söyledim (Bu genç adam da o zaman Makedonya’da Türkçe kursları da dâhil çok güzel işlere imza atan Vakfın müdürü idi). Ben nasip olursa bugün akşam veya yarın sabah Türkiye’ye dönüyorum, İstanbul’a gelirsen beklerim.” Demişti.
Cenaze namazını kıldık. Alaettin Tahir dostumuzu gözyaşları ve rahmet dileklerimizle Allah taksiratını affetsin diyerek ahrete uğurlamanın acısı daha dinmemişti ki, Burhan Sait’in İstanbul’a giderken Türkiye’de elim bir trafik kazası sonucu vefat ettiğini öğrendik.
İnna Lillahi ve İnna İleyhi Raciun "الَّذِينَ إِذَا أَصَابَتْهُم مُّصِيبَةٌ قَالُواْ إِنَّا لِلّهِ وَإِنَّا إِلَيْهِ رَاجِعونَ" “Şüphesiz biz Allah'tan geldik ve şüphesiz dönüşümüz O'nadır.”
27 Ramazan 2017-İŞTİP
- Bu haber 31-01-2022 tarihinde yayınlanmıştır.