İslam Birliği Başkanı Ramazan mesajı yayınladı
İslam Birliği Başkanı Süleyman Recepi, Ramazan ayı vesilesiyle bir mesaj yayınladı.
Recepi’nin mesajında şu ifadelere yer verildi:
“Muhterem Müslüman kardeşlerim ve bacılarım,
Kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’in nazil olmaya başladığı, Allah (c.c.)’ın rızası için oruç tutmaya ve büyük manevi haz almaya vesile olan mübarek Ramazan ayına yeniden kavuşmuş bulunuyoruz.
Fakat maalesef bu yıl Ramazan ayı, bütün insanlığı kasıp kavuran Covid-19 virüsüyle yüz yüze kalarak çok tehlikeli bir ortamda bizlere teşrif buyurmaktadır. Bu Ramazan’ı şerifi; kendimizi, aile efradımızı, yakınlarımızı, halkımızı, içinde yaşadığımız toplumumuzu korumak için el birliği vererek karşılamaktayız.
Bu vecihle bu Ramazan mesajımda, İslam dininin insan sağlığına ve özellikle de salgın hastalıklar zamanında neler yapılması gerektiği konusundaki emir ve tavsiyeleri konusuna değinmek istiyorum.
Her şeyden önce, aşağıda zikrettiğim beş evrensel prensiplerin önemi ve bu prensiplere uymamanın sunucunda meydana gelebilecek sadece ahlaki sorumlulukları değil, İslami ve kanuni neticelerinden bahsetmek istiyorum.
Bu beş temel prensip sırasıyla şöyledir:
1)-Dini, milleti, ümmeti ve devleti korumak,
2)-Hayatı ve bedeni korumak,
3)-Aklı ve fikti korumak,
4)-Aileyi, insan onurunu ve ahlakı korumak,
5)-Özel ve kamu mülkiyeti korumak.
Allah (c.c.)ın insanlara bahşettiği sayısız nimetler arasında, dini değerlerin hemen ardından, her insanın sağlığı, özellikle inananların koruması bir mecburiyet olan sağlık nimeti gelmektedir.
Bu bağlamda, İslam’ın temel prensiplerinden birisi şudur: “Tedbir, tedavi etmekten çok daha önemlidir”. Bu prensip, on dört asırdan beri, Müslümanların yaşayışında temel prensiplerden biri olarak uygulanmaktadır. Ve şunu da asla unutmamak gerekir ki bir Müslüman, gerekli bütün tedbirleri aldıktan sonra, hastalıkların defi ve sağlığı için Allah’a dua ile sığınmaktadır. Bunun aksi hareket etmek ya İslami prensipleri iyi bilmemek, ya da bu prensipleri kötüye kullanmak demektir.
İmam Buhari’nin naklettiği bir hadiste, Halife Hz. Ömer bin Hattab (r.a.), Ebu Ubeyde İbn Cerrah’ın komutasında Şam kasabasında bulunan bir askeri karargahı ziyaret etmek üzere yola çıkmıştır. Bu yolculuk esnasında Ubeyd ile karşılaşmış ve Ubeyd, Şam’da birçok insanın hayatına mal olan bir salgın hastalığın hüküm sürdüğünü Hz. Ömer’e haber vermiştir. Hz. Ömer, bu haberi alır almaz, Ensardan ve muhacirlerden olan arkadaşlarıyla bu konuyu istişare ederek, bir karar vermeye çalışmıştır. Bu istişareler sonucunda Hz. Ömer hem kendisinin, hem de başında bulunduğu gurubun sağlığını tehlikeye atmamak için Şam’a girilmemesi ve geri dönülmesi kararını vermiştir.
Halife’den farklı bir görüşe sahip olan Ubeyd İbn Cerrah, kendisine şu soruyu sormuştur: “Ey Ömer, yoksa Allah’ın (c.c.) kaderinden mi kaçıyorsun?”. Bunun üzerine Hz. Ömer şu cevabı vermiştir: “Evet, Allah’ın kaderinden, yine Allah’ın kaderine kaçıyoruz.”
Bu konuşma esnasında, Abdurrahman İbn Afv da oraya gelmiş ve konuşulanları duyunca şöyle söylemiştir: “Ben bu konudan haberdarım ve bu meselenin ne olduğunu biliyorum. Çünkü Allah Resulünün (s.a.v.) bu konuda şöyle ifade buyurduklarını bizzat kendisinden işittim: “Bir yerde bir salgın hastalık olduğunu işitirseniz, oraya girmeyiniz; o yerde bulunuyorsanız da oradan çıkmayınız.” Bunun üzerine Hz. Ömer, Allah’a şükredip Medine’ye geri döndü.
Ubedy İbn Cerrah ise, başında bulunduğu kişilerle birlikte Şam’a gitti ve kendisi de dahil hepsi salgın hastalığa tutularak hayatını kaybetti. Rivayete göre, bu salgın hastalığında asker ve sivillerden yaklaşık 30 bin kişi hayatını kaybetmiştir. Ondan sonra Muaz İbn Cebel, Şam’da komutayı devralmış, fakat o da salgın hastalığa tutularak hayatını kaybetmiştir.
Ondan sonra komutayı ele alan kişi de Amr İbn As’dır. O, salgınla ilgili bazı tedbirler almaya karar vermiş ve oradaki halka şöyle seslenmiştir: “Ey insanlar, gerçekten bu salgın hastalık bir ateş gibidir ve siz bu ateşin yakıtı gibisiniz. Şam’ın dağlarına ve tepelerine çıkınız ve bu ateş sönünceye kadar geri dönmeyiniz. Allah (c.c.) bu belayı bizden defetsin.” Amr’ın bu teklifi halk tarafından uygun görüldü ve kısa zamanda bu salgından kurtuldu.
Demek oluyor ki, bir salgın hastalık vuku bulduğunda şahsi izolasyon ve karantina yönteminin İslam şeriatinde, İslam hukukunda ve İslam prensiplerinde doğrudan yeri vardır.
Kelime olarak “karantina”, İtalyancadaki “cuarantena” veya Fransızcadaki “quarantine” kelimelerinden gelmektedir. Bunun tercümesi ise “kırk, kırk kadar...” anlamına gelmektedir. İslam literatüründe ise “El hicru es-sıhhiy” tabiri kullanılmaktadır ve bir salgın hastalığın meydana geldiği yerde, genel sağlığın korunması için şahısların veya gurupların izole edilmesi anlamına gelmektedir.
Şimdiye kadar bahsettiklerimiz, Peygamber Efendimizin (s.a.v.) bizlere salgın hastalıklar konusunda vaaz ettiği temel prensiplerdir. İzolasyonun pratikte uygulanması konusunda ise, bu konuda uzman olan bilir kişilerin ve Sağlık Bakanlığı’nın ilgili birimlerinin alacağı kararlardır.
Kur’an-ı Kerim’de Bakara suresi 195. ayetinde Cenabı Allah şöyle buyurmaktadır “Allah yolunda sarf edin, kendinizi kendi elinizle tehlikeye atmayın, işlerinizi iyi yapın. Şüphesiz Allah iyi iş yapanları sever.” Bu ayet bize, değişik salgın hastalıklardan korunmamız için büyük bir delil teşkil etmektedir.
Cabir (r.a.)’dan rivayet edilen bir hadise göre Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle ifade buyurmaktadır: “Salgın hastalığından (hastalığın kaynağından) kaçan kişi, savaştan kaçan kişi gibidir. Hastalığın olduğu yerde kalan ve sabır ve sebat ile bu hastalıkla mücadele eden kişi, cephenin ön saflarında savaşan kişi gibidir.”
Peygamber Efendimizin (s.a.v.) bu hadisinde şu iki yasağa işaret edilmektedir:
-Diğer insanlara bulaştırmamak için, salgın hastalığın olduğu yerden uzaklaşma yasağı, ve
-Salgın hastalığın olduğu yere dışardan başka insanların girmesi yasağı.
Bu kuralların saygılanmaması ise, büyük günah olarak kabul edilmektedir.
İslamiyet’in altın çağında yaşayan ashab dinimizin bu prensiplerini böyle anlamış ve hayatında harfiyen uygulamıştır. İmam Malik, bir senedinde, Hz. Ömer İbn Hattab’ın bir keresinde Hacca gittiği zaman, Kabe’yi tavaf esnadında açıkça bir salgın hastalık belirtileri bulunan bir kadını gördüğünü belirtir. Bunun üzerine Halife Ömer (r.a.) bu kadının yanına yaklaşarak şöyle ifade buyurmuştur: “Ey Allah’ın kulu! İnsanlara zarar verme! Evde kalman daha hayırlıdır! Senin burada bulunman, diğer insanlar için büyük bir tehlikedir. Böyle yapmazsan, senin günahın, Kâbe etrafında yaptığın tavafın sevabından çok daha büyük olur.” Hasta kadın, Hz. Ömer’i dinleyerek hemen kendini evinde izole etmiştir.
Ünlü İslam alimi, müfessir ve tarihçi İbn Kesir, “El Bidayetu ve En-Nihaye” adlı eserinde salgın hastalıklarla ilgili şunları belirtmektedir:
“Salgın hastalıklardan korunmak ve tedavi etmek amacıyla insanlık tarihinde kurumsal olarak karantina ve izolasyonu ilk uygulayan ve bu konuda normlar oluşturan ve buna maddi destek sağlayan kişi, Emevi halifelerinden El Velid İbn Abdülmelik’tir (707-708 y.). O, salgın hastalıklara tutulmuş olan hastaların tedavisi için Şam’da özel bir hastane inşa etmiştir. Batı dünyası ise, karantina uygulaması ile, 1377 yılında Venedik ve Raguza’da bu amaçla kurulan hastaneler aracılığıyla tanışmıştır. İslam dünyasında ise bu uygulama, Batı’dan 660 yıl önce hayata geçirilmiştir.”
Hal ne olursa olsun, bir salgın hastalığın veya pandeminin baş göstermesi durumunda karantina ve izolasyon uygulaması, İslam’ın ve Peygamber Efendimizin (s.a.v.) biz Müslümanlara bir emridir. Bunların günümüzde uygulanması ise, ilgili devlet mercilerinin ve uzmanların alacağı kararlar doğrultusunda gerçekleşmektedir.
Muhterem kardeşler ve bacılar,
İslam, aydınlık ve bilim dinidir. İslam, sağlığın korunması ve bilimsel prensipleri hiçbir zaman reddetmemiştir. Bilakis, asırlardan beri bu bilimsel prensiplerin geliştirilmesini ve uygulanmasını teşvik ve desteklemiştir.
Bu yüzden, kendi sağlığınızı, yakınlarınızın ve toplumun sağlığını korumak amacıyla bu İslam prensiplerine saygılı davranmanızı davet ve rica ediyorum. Buna ek olarak doktorların ve Kovid-19 pandemi uzmanlarının bu konudaki tavsiyelerini harfiyen yerine getirmenizi arz ederim. Ancak bu prensiplere saygı göstermekle bu salgın hastalığı yenerek normal hayatımıza dönebiliriz. Ve en önemlisi, bu prensipleri saygılarken, bunun yanında Yaratanımız Yüce Allah’a da çokça dua etmeliyiz.
En son olarak, bütün bu zor şartlara rağmen, mübarek Ramazan ayının kalplerimize huzur ve sevinç getireceğini belirtmek isterim. Hasta ve yolcu olmayan, bedensel ve psikolojik açıdan sağlıklı olan her Müslümana da oruç ibadeti farzdır. Camilerimizde ezan sesleri duyulacak, kandiller ise bütün letafetiyle etrafa güzellikler dağıtmaya devam edecektir.
KMC İslam Birliği müftülükleri, ülke içindeki medyalarda değişik din dersleri organize etmek için gerekli bütün hazırlıkları tamamlamıştır. Her camide ise, öğlen namazı sırasında mukabele okunması kararlaştırılmıştır. İçinde bulunduğumuz bu zor duruma rağmen bu Ramazan ayı da, diğer Ramazanlar gibi çok güzel olacak. Allah’a (c.c.) karşı görevimiz olan namaz ibadetini de evlerimizde eda etmeye devam edeceğiz.
Bütün Kuzey Makedonya Cumhuriyeti Müslümanlarının ve diasporadaki kardeşlerimizin mübarek Ramazanını kutlar, Cenabı Allah’tan (c.c.) ibadetlerimizin kabul buyurulmasını temenni eylerim.
Bu Ramazan’da da cümlenize sağlık, sıhhat ve afiyet dilerim.”
- Bu haber 23-04-2020 tarihinde yayınlanmıştır.