"Yunanlı komşularımız bir gün bu merhamete ihtiyacı olabileceğini unutmamalıdır"
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin TBMM Grup Toplantısı'nda konuştu. Özellikle Türk-Yunan sınırındaki göçmen krizine ve Yunan polisinin sert müdahalesine değinen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Türkiye, Yunanistan’ın işgal ve açlıkla boğuştuğu bu dönemde, kendisi de sıkıntı içinde olmasına rağmen, gemiler dolusu gıda yardımıyla komşusuna destek vermiştir. Hatta aynı dönemde, pek çok Yunanlı, Arap coğrafyası yanında ülkemize de gelerek, savaş bitene kadar huzur ve güven içinde yaşamıştır” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasının satır başları şöyle:
"Türkiye, Suriye sınırlarında da emperyalistlere karşı mücadele ediyor"
Başbakanlığımız ve Cumhurbaşkanlığımız döneminde, ülkemizin haklarını, milletimizin çıkarlarını savunmak için dünyanın dört bir yanını nasıl hallaçladıysak, bugün de gerektiğinde her yere gitmekten imtina etmeyiz. Diplomatik görüşmeleri, bunun için bir yerlere gitmeleri, birilerini misafir etmeyi, kendi kısır dünyasındaki turistik seyahatlerle karıştıran bir zihniyete ne desek boştur.
Türkiye, dün Çanakkale’de de emperyalistlere karşı mücadele ediyordu, bugün Suriye sınırlarında da emperyalistlere karşı mücadele ediyor. Kılıçdaroğlu, Gazi Mustafa Kemal’in vatan toprağı olan Çanakkale’yi savunduğu dönemde, İdlib’in de vatan toprağı olduğunu bilmeyecek kadar şuur kaybı içindedir. Yolu Çanakkale’ye düşerse, orada İdlib doğumlu yüzlerce şehidin ismini görünce, hiç sanmıyoruz ama belki utanır da yüzü kızarır.
"Rejim 3 bin 200’ün üzerinde unsurunu kaybetmiştir"
Suriye’deki durum, yeni acılar, yeni trajedilerle giderek daha kötüleşiyor. İdlib’te verdiğimiz şehitlerimizin kanlarını elbette yerde bırakmıyoruz.
Bugüne kadar rejim; 3 bin 200’ün üzerinde unsurunu, 160’a yakın tankını, 100’ün üzerinde topunu ve çok namlulu roketatarını, 3 uçağını, 8 helikopterini, 8 hava savunma sistemini, 10’dan fazla mühimmat deposunu, yüzlerce silahlı ve silahsız aracını kaybetmiştir.
"Kahraman ordumuz dünyayı kendisine hayran bırakmıştır"
Rejiminkiyle mukayese edilemeyecek kadar az da olsa, elbette bizim de kayıplarımız vardır. Uçaklarımızla, SİHA’larımızla, topçularımızla, tankçılarımızla, komandolarımızla, zırhlı birliklerimizle yürüttüğümüz destansı mücadeleyle, rejimi her gün biraz daha eritiyoruz. Kahraman ordumuz, Suriye’de gösterdiği başarıyla, tüm dünyayı kendisine hayran bırakmıştır.
Bizim savaşmayı bilmeyen değil savaşmak istemeyen bir ülke olduğumuzu, son operasyonlarımızla herkese bir kez daha ispatladığımıza inanıyorum.
"Milletimiz verilen mücadeleye sahip çıkıyor"
Suriye’de vermediğimiz mücadeleyi kendi topraklarımızda çok daha ağır ve büyük bedeller ödeyerek vereceğimizi görmek için, daha neyi yaşamamız gerekir bilmiyorum. İstanbul’un, Ankara’nın, İzmir’in, Antalya’nın, Trabzon’un, Erzurum’un, Şanlıurfa’nın savunmasının Afrin’de, İdlib’de, Münbiç’de, Cerablus’da, Aynelarab’da, Telabyat’ta, Rasulayn’da, Kamışlı’da, Kuzey Irak’ta, hatta Libya’da başladığını, hamdolsun, milletimiz biliyor ve verilen mücadeleye sahip çıkıyor.
"Türkiye'yi içine sokulmaya çalıştığı cendereden kurtaracağız"
Ne ülkemizi terör örgütlerinin, eli kanlı rejimin ve onları destekleyenlerin insafına terk edeceğiz, ne de mazlum Suriye halkını kendi başına bırakacağız. Sahada da, diplomasi masasında da mücadelemizi sonuna kadar sürdürerek, Türkiye’yi içine sokulmaya çalışıldığı bu cendereden muhakkak kurtaracağız.
İşte o zaman önümüzde yepyeni bir dönemin açıldığını göreceğiz. Türkiye’yi hedeflerine ulaştırana kadar bize durmak, dinlenmek haramdır. Mücadele zamanlarında 83 milyon biz biriz, beraberiz; birlikte Türkiye’yiz, biz birlikte güçlüyüz.
Futbol sahalarında bile milletimizin ülkesine, ordusuna, askerine verdiği destek, bunun en güzel örneklerinden biridir. Bay Kemal farklı şeyler bekliyor, ama ona farklı cevaplar geliyor.
"Anadolu tarih boyunca her kesimden insana yurt olmuştur"
Anadolu toprakları, sadece bugün değil, tarih boyunca hep, her kökenden, her inançtan, her kesimden insana kucak açmış, yurt olmuştur. Bugün Anadolu nüfusunun önemli bir bölümü, 93 Harbinden Balkan Savaşlarına, oradan Birinci Dünya Savaşı ve İstiklal Harbimiz sonrasındaki mübadelelere kadar son 1,5 asırdaki gelişmelerin ardından bu topraklara göç edenlerden oluşuyor.
Son 30-40 yılda Bulgaristan’dan Kafkasya’ya kadar bölgemizde maruz kalınan zulümler ardından sayıları milyonu bulan kardeşlerimiz ülkemize gelmedi mi? Yine Irak’taki işgal dönemlerinde, Kuzey Afrika’daki karışıklıklar sırasında ülkemize yüzbinlerce kişi yönelmedi mi? Terör örgütlerinin ve zalim rejimin önünden kaçan 4 milyona yakın Suriyeli de aynı şekilde ülkemize sığınmıştır.
"Hiç kimsenin topraklarımıza sığınanları taciz etmeye hakkı yoktur"
Bu ülkede hiç kimsenin, evini, yurdunu terk ettiği için topraklarımıza sığınanlara kem gözle bakmaya, yabancı muamelesi yapmaya, hele hele tahkir ve taciz etmeye hakkı yoktur. Her kim bu tarz davranışlar içine girerse, altını kazıdığımızda, kendi geçmişinde de bir göçmenlik bulunması kuvvetle muhtemeldir. Bize düşen, bu insanların yeniden evlerine dönerek huzur ve güven içinde yaşayabilecekleri iklimi oluşturmanın mücadelesini vermektir.
Sivilleri öldürerek, yerleşim yerlerini yakıp yıkarak, halksız bir devlet peşinde koşan rejimin katliamlarından kaçanlar, başka bir yere değil de Türkiye’ye yöneliyorsa, bunun sebebi bizim vicdanımız, ahlakımız, insanlığımızdır.
"Kararımız tamamen uluslararası hukuka uygundur"
Bilindiği gibi, 34 şehit verdiğimiz 27 Şubat’taki saldırının ardından, Avrupa’ya gitmek isteyen mültecilere sınırlarımızı açma kararı almıştık. Bu kararımız tamamen uluslararası hukuka uygundur. Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 14’üncü maddesi şöyle diyor: "Herkes zulüm karşısında başka memleketlere iltica etmek ve bu memleketler tarafından mülteci muamelesi görmek hakkını haizdir."
Evet… Bugün mültecilere sınırlarını kapatan, onları döverek, bindikleri botları batırarak, hatta vurarak geri göndermeye çalışan her Avrupa ülkesi, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesini çiğnemektedir.
"Pek çok Yunanlı ülkemize de gelerek savaş bitene kadar huzur içinde yaşamıştır"
Bu konuda en insanlık dışı görüntüleri de Yunanistan sergiliyor. Botları şişleyerek batırıyor ve o botların içindeki yavruları ölüme terk ediyor. Halbuki Yunanistan, İkinci Dünya Savaşı yıllarında, bugün kapılarını kapattığı coğrafyada sürgünde kurduğu hükümetle varlığını devam ettirmeye çalışıyordu. Yunan yönetimine, 11 Ocak 1942 tarihli, "Hunâ el Kudüs" isimli gazetede, Nazi saldırılarından kaçarak Suriye’ye sığınan Yunanlılara yapılan yardımları gösteren bu fotoğrafı özellikle hatırlatmak istiyorum. Bu fotoğrafta, yemek ve kıyafet dağıtılan Yunanlı erkek ve kız çocuklardan birisi de, belki Miçotakis’in büyük babası veya büyük annesidir.
Türkiye, Yunanistan’ın işgal ve açlıkla boğuştuğu bu dönemde, kendisi de sıkıntı içinde olmasına rağmen, gemiler dolusu gıda yardımıyla komşusuna destek vermiştir.
Hatta aynı dönemde, pek çok Yunanlı, Arap coğrafyası yanında ülkemize de gelerek, savaş bitene kadar huzur ve güven içinde yaşamıştır.
"Yunanlı komşularımız bir gün bu merhamete ihtiyacı olabileceğini unutmamalıdır"
Mültecileri ülkesine sokmamak için, denizde boğmaktan kurşunla öldürmeye kadar her türlü yolu deneyen Yunanlı komşularımız, bir gün bu merhamete kendilerinin de ihtiyacı olabileceğini unutmamalıdır.
Yunanistan başta olmak üzere tüm Avrupa Birliği ülkelerini, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine uygun şekilde, topraklarına gelen mültecilere saygılı davranmaya davet ediyoruz.
"Avrupa ülkeleri siyasi ve insani çözüme destek vermelidir"
Suriye’nin siyasi birliği ve toprak bütünlüğü temelinde yeni anayasa hazırlanana, özgür seçimler yapılana ve bu şekilde göreve gelecek yeni yönetimi oluşana kadar, bu göçmen akını devam edecektir. Avrupa ülkeleri şayet sorunu çözmek istiyorlarsa, Türkiye’nin Suriye’de gerçekleştirmeye çalıştığı siyasi ve insani çözüme destek vermelidir.
Bunun dışındaki yaklaşımların tamamı da, zaten yabancı düşmanlığı ve ırkçılık batağında debelenen Avrupa Birliğini kendi değerlerinden biraz daha uzaklaştıracaktır. Faşizmin ayak seslerinin her geçen gün daha fazla duyulduğu Avrupa ülkeleri için, böyle bir durum, gerçek bir felaket anlamını taşıyacaktır. Çünkü tarihi emsalleriyle sabittir ki, böyle durumlarda Avrupa toplumları, en yakınlarından başlayarak önce kendi komşularının gırtlağına sarılmaktadır.
Umudumuz, yaşanan gelişmelerin Avrupa Birliğinin gerçekleri görmesine ve ülkemize gereken desteği sağlamasına vesile olmasıdır. Sözlerime son vermeden önce, 75’inci Birleşmiş Milletler Genel Kurul Başkanlığını üstlenen İstanbul Milletvekilimiz ve Meclis Dışişleri Komisyonu Başkanımız Volkan Bozkır’ı tebrik ediyorum. Volkan Beyden, Genel Kurul Başkanlığı döneminde Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda, mülteciler ve Kudüs meselesi başta olmak üzere, dünya mazlumlarının seslerini en etkin şekilde duyurmasını bekliyoruz. Sizleri bir kez daha sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
- Bu haber 04-03-2020 tarihinde yayınlanmıştır.