Balkan’dan Anadolu'ya Şehitlik ve Gazilik Köprüsü-3
“Ey Rumeli’nin Hasan Rıza’sı
Yâdında mı Üsküb’ün fezâsı
Yahut Kalkandelen kazası
Vardar ve uzakta karlı dağlar...”
Yıllar sonra şerefli bir unvan olan “Treboş’lu Gazi Neyaz” unvanını alacak olan Neyaz da işte Yahya Kemâl’in büyük bir hüzünle andığı Kalkandelen’e bağlı Veşal köyünde doğdu. Hem de Yahya Kemâl ile aynı yılda... 1884’te... Üsküp’te ve Kalkandelen’de, Balkanlar’ın ve Anadolu’nun hüzünlü yıllarına farklı yönleriyle tanıklık edecek iki kişi aynı yıl(1884) dünyaya geliyordu: Kalkandelen’de Neyaz, Üsküp’te Ahmet Âgâh...
İki kardeşi daha vardı Neyaz’ın: Yusuf ve Recep...
Veşal’de doğan üç genç... Vatan, din, iman aşkıyla dolu üç genç: Neyaz, Yusuf ve Recep...
Çanakkale’nin, İstanbul’un, Osmanlı’nın kutsal davasına, kardeşlik dolu yüzlerce yılın aşkına omuz vermeye koşan üç kardeş... Annelerinin, babalarının gözbebeği olan üç delikanlı... Vatan gayreti, din gayreti söz konusu olunca, seve seve feda edilen üç “gözbebeği”..
Neyaz başçavuş olmuştur diğerleri er... Hepsi ayrı bir cepheye savrulur... Ardından ağıtlar, içli türküler yazılacak, yıllarca iç yakacak olan bir yangın beldesine savrulur hepsi...
Yusuf hakkında, en son Ürdün’den bir haber alınır. Dönememiştir doğduğu topraklara... Şehit midir gazi midir bilinmez... Kalkandelen’li, Veşal’li Yusuf, şehitlik kuyusunda da olsa gazilik kuyusunda da olsa fark etmez...
Ya Recep? Mübarek bir ayda doğduğu için “Recep” adını koyarken dili dualı anası, çıktığı gazâ yolundan dönmeyeceğini de biliyordu Recep’inin... Neyaz, savaş sonunda Ankara’da defnetti kardeşini elleriyle... Balkan’dan gelen bir vefa tohumu olan Recep, Anadolu’nun tam orta yerinde, Ankara’da yatıyor...
Bu yoldan gidenlere Hakk’ın vadettiği buluşma yeri belli idi zaten: Cennet...
Neyaz... 26 yara alır vücudunun muhtelif yerlerine...
Ömrü boyunca gurur duyacağı, hesap gününde de rızasını talep edeceği Rabb’ine boynunu bükerek sunacağı 26 yara... 3 gün 3 gece kendine getirmeyen 26 yara...
Bu 26 yaradan birine dokunmamıştı hekimler... Belki de Rabb’i, kıyamete kadar dokunulmayacak şekilde bir nişan olarak kalması için böyle nasip etmişti o kurşunu!...
“19. Tümen’de Gazi Mustafa Kemâl’le aynı çadırda kaldık.” diye anlatır dönünce...
38 yaşında iken, 26 yaralı bir kurşunlu “Çanakkale Gazisi Neyaz” olarak doğduğu köye, Veşal’e döner... Bekârdır. “Bu kadar geç döndüğüne göre evlenmiş olmayasın Türkiye’de!” gibi buruk esprilere de muhatap olur. Aslında Türkiye’de sigortası da vardır. Türkiye’ye dönmek ister. Bıraktığı vatan da eski vatan değildir zaten... Yeni yönetim de kapıları kapatmıştır. Dönemez Türkiye’ye...
Bir Sırp eşkıya musallat olmuştur köyünün başına... Hasret, gurbet, yokluk, vatan acısı yetmezmiş gibi, bir de eşkıya belası...
Evlenir ve Veşal’den Treboş’a göç eder. Köylülerin “Bir bataklıkmış Osmanlı öncesi buralar. Dökülen ter boşa gidermiş. Onun için ‘ter-boş’ demişler buranın adına. Ama Osmanlı su kanalları yapmış ve bataklık verimli bir toprağa dönmüş!” diye anlattıkları gözel köy Treboş...
5 oğlan, 3 kız çocuğu olur Çanakkale gazisi Neyaz’ın... Babalarının Çanakkale’de aldığı her yarayı ömürlerince birer miras olarak gururla taşırlar...
1964’te Hakk’a yürür Gazi Neyaz...
Treboş köyü de, “Çanakkale Gazisi Neyaz” gibi bir kahramanı bağrında hesap gününe kadar yatıracak olmanın gururunu taşır...
Ne demişler: “Şerefü’l-mekân, bi’l-mekîn” (Mekânın şerefi, orada yatandan gelir!)
Rabb’im TREBOŞ’LU GAZİ NEYAZ’a rahmet denizlerinde yüzmeyi nasip etsin. Geride kalanlarımıza Çanakkale ruhu ve imanını anlayabilecek akıl ve gönül nasip etsin...
- Bu haber 16-02-2016 tarihinde yayınlanmıştır.