Balkan'dan Anadolu'ya Şehitlik ve Gazilik Köprüsü-4
İki kardeşiyle birlikte düştü yola...
Manisa’lı(Saruhan) Yiğit Paşa, Bolu’lu Mehmet, Babaeski’li Bilal, Kızılcahamam’lı Hasan Üsküp kalesinin fethi için nasıl yola düştüyse beş yüz sene evvel, işte öyle düştüler yola...
Paşa Yiğit Bey’in “İmar edesün!” emrini aldıktan sonra Üsküp kalesinin kıble tarafına bina etmeye başladığı Gazi Üsküp’ten Peygamber müjdeli İstanbul’un fethine 460 yıl önce nasıl gittiyse Üsküp’lü yiğitler, işte öyle gitti genç İslâm...
Üç canını birden bir kutlu müjdeye gönderen annesinin babasının duasıydı üç beş parça ekmekten başka yanına alabildiği...
Cepheden cepheye koştu...
Sıra dağlar gibi durdu sancağın arkasında...
Beş dakika sonra irtihal edeceğini, ebedî âleme yükseleceğini bile bile gözünü kırpmadan hücuma kalkan yiğitleri gördü...
İşte o yiğitlerden bir yiğit de kendisi oldu...
Göz bu ya!... İyiyi de görür kötüyü de... İnsan bu ya! İyisi de var kötüsü de... Hayat bu ya! Dostu da var düşmanı da... Âmennâ! Hepsi olacak hayatta...
Amma en kötüsü “dost postunda düşman!” Değil mi?
Her kahramanlığı hesap gününe sakladı Gazi İslâm... Çok şey anlatmadı Çanakkale’den... Amma, yiğidin harman olduğu Çanakkale’den bir sahneyi hiç unutmadı... Hep anlattı...
Belki de yedi nesil torunları dostu düşmanı bilsin diye...
“Satık komutan! vardı evlatlar!” derdi. “Satık komutan!”
“Sûreti müttefik, sîreti satık komutan...” Yüze gülen, sırttan vuran...
“Düşman denizden karaya çıkmadan siperden çıkma emri verdi. Birçok vatan evladı bu emre uydu. Siperden vaktinden önce çıkarak şehadet şerbetini içti...”
Yunus’un tabiriyle;
“Bu dünyada bir nesneye yanar içim, göynür özüm,
Yiğit iken ölenlere, gök ekini biçmiş gibi...”
“Hakk’ın vadettiği günler” geldi...
Hak geldi batıl zâil oldu... Zafer Mehmetçik’in oldu...
“Gök ekini biçmiş gibi...” şehadete koşanlar, geride kalan kahraman kardeşlerine alnından öpülesi bir zafer hediye ettiler...
Üsküp’lü İslâm, göğsünde mübarek bir zaferle, “Azîz İstanbul”da kaldı bir müddet. Geçimini sağlamak için Aziz Mahmud Hüdaî’nin Üsküdar’ında bir muhallebici dükkânı açtı...
Ama şartlar değişmişti... Biraz Üsküp ve aile hasreti biraz da yeni şartlara uyum sağlayamamak... Döndü Üsküp’e...
Heyhât!
İstanbul değişir de, dünya değişir de, Üsküp durur mu?
Osmanlı’nın bu nazlı çiçeği, savaş makinalarının dişlileri arasında ezilmekte. El’den el’e geçmekte...
Her el’de ayrı bir zulüm görmekte...
Yıllar hep bir öncekini aratarak geçmekte...
Üsküp’lü Gazi İslâm, “asıl Çanakkale”den sonra da “küçük Çanakkale’ler” yaşar âhir ömründe...
Bir gün Üsküp’ün gazi camilerinden olan Tükancık camisinden çıkışta, dayanamayacağı bir hadiseye şahit olur. İşgalci asker kıyafeti giyen 7 gayrimüslim sivilin, cami imamını dövmeye başladığını görür.
Bakmaz yaşlı hâline... Kahramanlık sadece harpte olacak değil ya!
Alır eline sopayı, kurtarıverir imamı...
İlerleyen yaşına bakmadan, tek başına yedi saldırgana galip gelmesi, herkesi şaşırtmıştır aslında! Ama o, “İman gücü” denen mefhuma Çanakkale’de yakînen şahit olanlardandır...
Halk takdir etse de, sistem hapishaneye koyar Gazi’yi... Asmaktır niyeti yönetimin... Olayı gören bir berber şahit olur. Türk elçiliği müdahale eder ve kurtulur Gazi İslâm.
Sonsuz bir cesarete, zaptedilmez bir yüreğe sahip olan Üsküp’lü Gazi İslâm, 1958’de vefat eder.
Osmanlı’nın Üsküp’teki son büyük mezarlığı olan Gazi Baba da bozulduğu için, Butel mezarlığına defnedilir Gazi...
Şimdi “taşsız” mezarında, Rabb’inin huzuruna göğsünü gererek çıkacağı günü beklemekte Gazi İslâm...
Allah Üsküp’lü Gazi İslâm’a gani gani rahmet etsin;
Bizlere de onların ruhunu anlayacak iz’an versin...
Yrd. Doç. Dr. Ertuğrul Karakuş
- Bu haber 25-02-2016 tarihinde yayınlanmıştır.