“ORADA TÜRK VAR MI?” kitabında, dert ortaklığını fark ettim
İbrahim Arslan
Cep telefonlarıyla birlikte internet ortamı, kitap okuma alışkanlığımızı, okumama alışkanlığına dönüştürmekte, tam gaz devam ediyor. Görülen, bu hızdan habersiz bizler, maşallah rahatımız yerinde.
Arada bir kitap okumuyorum değil, fakat genelde internet üzerinden okuma ihtiyacımı karşılamaya çalışıyorum. Hata bu satırları yazarken bile, tedirginlik var içimde. Çünkü, okuduğum bu kitapla ilgili değerlendirmeyi de elektronik ortama hazırlıyorum.
Kullandığımız elektronik cihazlarda, silinen notlar, kaybolan fotograflar, açılmayan flaşlar, bozulan hafıza kartları, bizleri "kulağımızı çekmeden" sürekli uyarıyor da takmıyoruz. Hele cep telefonu veya bilgisayarımız bozulduğunda "Allah kahretsin çok önemli yazılarım, fotoğraflarım.... vardı, ne ederim şimdi" şekindeki çığlıklarımız, masaya vuruşlarımız, boşuna.
Önce kendimi ve hepimizi, emeğimize haksızlık etmemek için, elektronik ortamda kaydettiklerimizi, özellikle kişiliğimizin aynasını teşkil edenlerin kopyalarını, elle dokunabileceğimiz şekilde fiziki kopyalarını da ihmal etmeyelim. Söylemesi benden.
Üsküp'ün "Yeni Balkan" Yayınevi'nin, 2020'de gazeteci yazar Mürtez Sulooca'nın yayınladığı "Orada Türk Var mı?" kitabı dikkatimi çekti. Tarihçi kişiliğimden olacak, bu topraklara 16 asır önce yerleşmiş Türk boylarının varlığı, resmi dili Türkçe 600 yıllık Osmanlı İmparatorluğu hakimiyetinin bilinmesine karşın, nasıl böyle bir soru sorulabilir diye, kendime sordum.
Dogrusu, Balkan savaşlarından sonra yüz yıldır, sürekli sorulan bu sorunun ben de şahidiyim. Cevabım genelde, 600 yıldır dilinde, evinde, yemeğinde, çeyizinde, sokakta, muhabbetinde, sağında, solunda, dağ, köy, tepe adları Türkçe iken, öyle bir soruyu sormak, cehalettir, şeklinde olmuştur.
Yaklaşık 10 yıllık, doğrusu 2004-2012 döneminde "Yeni Balkan" Gazetesinde yayınladığı 431 yazısından bir kısmını okurlarıyla bu kitabında paylaşan yazar Sulooca, Makedonya'da bu dönem içinde Türk toplumunun çok yönlü durumunu ortaya koyarken, demokrasi ve eşitlik sözcüklerini dilinden düşürmeyen Makedonya yönetiminin Türklere karşı ayrımcı politikasını da ortaya koyarak, Türklere 3. sınıf vatandaş muamelesi yapıldığına, dikkat çekmektedir.
Toplumda ve özellikle Türk toplumuna karşı yapılan haksızlıklara yazarın, açıkça işaret ettiği görülüyor, fakat bu yanlışların ortadan kalkması yönünde yetkililerin adım attığına dair, ne bilgi yok, ne tepkiye rastlanmıyor.
Tek Türk Belediyesi Merkez Jupa'nın devletten ilgi görmediğini, işsizlik yüzünden gençlerin Batı'ya göç ettiklerine işaret edilen yazısında, bir vatandaşın yakında İtalya Büyükelçiliği'nin oraya taşınacağına dair dolaylı sözlerini aktarıyor.
Makedonya'nın doğusunda yaşanan ekonomik sıkıntıları, gençler işsiz, evlenemiyor yuva kuramıyorlar, üstelik "başlık parası belası ayrı bir dert", sözcükleriyle dile getiren yazar, gençlerin bu yüzden ülkelerini terk etmek zorunda kaldıklarını belirtiyor.
Ustruga'da, belediye yönetimi Arnavutların eline geçecek gerekçesiyle aşırıcı Makedon grupların bir fırsatta Savunma Bakanı'nı yakmaya kalkıştıkları barbarca hareketlerine, kentin ortasından geçen nehirle belediyeyi ikiye bölmek düşüncesini ortaya attıklarına dikkat çekiyor, 19.8.2004 tarihli yazısında.
Balkanlar'da Türkler söz konusu olunca, çifte standard uygulamasına dikkat çektiği "Hangisi Hain Hangisi Büyük" yazısında, ünlü Arnavut basketçi Ermal'i örnek alarak NBA'da oynadığı sırada "kahraman", fakat Türk takımına geçtiğinde "hain" yakıştırması yapıldığını, tarih kitaplarında Osmanlı'ya ihanet eden "İskender Bey"i ön plana çıkarmakla, Türk düşmanlığı yapıldığını, vurguluyor.
Zaman zaman Osmanlı eserlerine, Üsküp çarşısında Türk esnafına yapılan saldırıları da not eden yazar, inadına birlik ve beraberliğin önemini de ileri sürüyor.
"Ulahlar Osmanlı'yı arıyor" başlıklı yazısında yazar, Ulahlar'ın Osmanlı'dan sonra haklarının çiğnendiğine, asimile olduklarına, 100 yıl önce Balkanlar'da 100 kadar okullarının bulunduğunu belirten Manastırlı Ulah vatandaşı doktor Konstantin Nıtsu'nun, sonraki yönetimlerden şikayetlerine yer veriyor.
Dilin resmi kullanımı konusunda yasaya yerleştirilen, Avrupa'nın projesi sayılan yüzde 20'lik baraj ile Türkçe'nin resmi kullanım hakkının bir çok belediyede alındığına, fakat aynı projenin örnek Kosova'da bu oranı, yüzde 5 olarak öngördüğüne dikkat çekerken yazar, Avrupa'nın azınlık projelerine Türkeri yeterince dahil etmediklerini de kaydediyor.
Türk toplumundan söz derken, siyasilerin olsun, dernek yöneticilerinin olsun yaratılan imkanlar konusunda halkla istişare etmeden "Baba misali" kararlar aldıklarına da işaret eden yazar, Türkiye'den gelen desteğin önemli olduğunu fakat, temel sorunlara çözümü vatandaşı olduğu Makedonya devletinden aramaları gereğini, vurguluyor. Yazar devlet kurumlarının, Türkçe medyalara ilan verilmesinde, ülkeyi tanıtım projelerinde Türk-İslam eserlerinin tanıtımında da, ayrımcı tutumuna da işaret ediyor.
Türkleri asimile etmenin uzun vadeli bir proje olduğunu söyleyen yazar, bu konuyu "Arnavut siyasilerden sonra, Arnavut Müftüler de Türklere karşı" manşetli yazısında işliyor, Arnavut siyasi partilerin Türk siyasi partilerini yok sayarak, görüşmek istemediklerine, öte yandan halkta, Türkler bizimle işbirliği yapmak istemiyor, Makedonlardan yanalar, havası yarattıklarını vurguluyor. Böyle bir havanın etkisi sonucu, Türkiye'den resmi, gezi, ticaret veya başka amaçla gelen Balkan kökenlilerinin kimin adına ve hangi amaçla, dolaylı ve dolayısız bir biçimde Tüklerden Türklüklerinden vazgeçmelerini ister gibi hareketlerde bulunduklarına, dikkat çekiyor
Türk siyasetinde durumla ilgili yazılarında, TDB'nin (Türk Demokratik Birliği) partiye dönüşmesinden sonra daha 4 Türk partisinin kurulduğuna ve Türk seçmenin dağılmasına yol açtığına işaret ediyor.
Makedonya'da halklar arasındaki karşıtlığı ortadan kaldıracak ve haksızlıkları azaltacak bir anlaşma olarak lanse edilen "Ohri Çerçevesi Anlaşması"yla ilgili görüşünü "Çoğunluğun Azınlığı ezdiği - Referandum" manşetli yazısında, Türk siyasetçilerin bu anlaşma sürecinde "Bu işte, biz ne kaybeder ne de kazanırız" şeklindeki pasif tutumuna, dikkat çekiyor. Fakat aynı zamanda, Türk siyasi partileri veya dernekleri tarafından konuyla ilgili düzenlenen toplantılara, farklı gerekçelerle ne AB ne de Makedonya devleti kurum temsilcilerinin katılmadıklarını, doğrusu Türkleri bu süreçten dışladıklarını belirtiyor.
Bu arada, devletin tanıdığı çifte vatandaşlık hakkının, Makedonya kökenli Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına verilmediğini kaydeden yazısında yazar, Türkiye Cumhuriyeti'nin de Makedonya'daki soydaşlarına vatandaşlık başvurusu durumunda kolaylıklar sağlaması gereğini, önemle vurguluyor.
İktidarla sürekli ortaklık yapan Türk Demokratik Partisi'nin (TDP), aslında iktidar tarafından hiçbir zaman önemsenmediğine, bakanlık koltuğunun verilmesi dışında iş imkanları yaratacak siyasi pazarlıklardan uzak tutulduklarını, ileri sürüyor.
Çok doğru, yemeğine tuz katmadığınız sofraya oturamayacağınız gibi, yemekler konusunda da söz alamazsınız.
"İş ilanı: Uzaylı aranıyor" yazısında ise, Türkiye'den mezun olan gençlerin, diploma denkliği ve işe girmelerinde karşılaştıkları engellerden bahsederken, Türkiye'den gelen işadamlarının da Türkleri işe almakta pek gayret göstermediklerini, gençlerin öncelikli olacakları umutlarını, boşa çıkardıklarını belirtiyor.
Son bölümünde yer alan "2009'un şampiyonu Türk Dizileri" başlıklı yazısında yazar, Türk hükümetinin TİKA aracılığıyla kültür-eğitim-tarihi eserler gibi alanlarda büyük yatırımlarına dikkat çekmekte, TV kanallarında gösterilen Türk dizilerinin ise şampiyonluk yaşadıklarını söylüyor.
Kitapta yer alan son "2004'ten bu yana" yazısında yazar sahibi olduğu "Yeni Balkan"ın geçtiği yolu şu cümlelerle tanıtıyor: "..."Yeni Balkan"ı bu günlere taşımak kolay olmadı, ...fedakarlık, emek, sabır ve inançla bu seviyeye geldik.."...
Yazar, yazılarını okuyamamış veya okumayı kaçırmış okurlarına, yeniden okuma fırsatı veriyor. Bu fırsatı ben yakaladım. Siz değerli okurlar, Kuzey Makedonya'da kapsanan zaman dilimi içinde tarihi olaylara ayna olan bu değerli kitabı, okuma fırsatını kaçırmayın.
Kitabı okurken, özellikle Balkanlar'daki Türklerin durumu, uluslararası topluluğun Türklere karşı ayrımcı tutumları konusunda, yıllardır çeşitli ortamlarda aynı konularda yazdığım yazılarla tamamen örtüştüğünü de anladım.
Kitabın, her konuda ve her ortamda haksızlıkların ortadan kaldırılması konusunda, haksızlığa uğrayan tarafların birlikte ve etkili bir şekilde hareket etmelerinin zorunluluğunu, ortaya koyduğunu düşünüyorum.
Geçmişe ayna tutan bu değerli kitapta okuduklarım, yazılarımda gelişmeler ve gerçeklere haksızlık edip etmediğim konusundaki tereddütlerimi de bir şekilde ortadan kaldırdı. Genel anlamda katkıyla birlikte, belirttiğim konuda bana da olan özel katkısı için sayın Mürteza Sulooca'ya teşekkür ederim.
- Bu haber 14-01-2021 tarihinde yayınlanmıştır.