Rromir İmami: Fotoğrafçılık bir düğmeye basmanın çok ötesinde, insanla bağ kurma sanatıdır
Fotoğraf çekimleri her ne kadar teknik bir işlem olarak gözükse de aslında derin anlamlar taşıyabilen bir sanat olarak da icra ediliyor. Bunun örneğini profesyonel fotoğrafçı Rromir İmami’nin çekimlerinde görebiliyoruz.
İmami, fotoğrafçılığı bir düğmeye basmanın çok ötesinde insanlarla kurulan güçlü bir bağ olarak tasvir ediyor.
Fotoğrafçılığı ‘ışıkla yazı yazma’ sanatı olarak gördüğünü ifade eden Rromir İmami, portre çekimleriyle insanları mutlu etmekten büyük bir haz aldığını da dile getiriyor.
Rromir İmami ile fotoğrafçılık mesleğine bakış açınızı değiştirecek nitelikte keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik:
(Büyük bir reklam kampanyası için kurumsal portre / ©Rromir İmami)
-Bildiğimiz kadarıyla üniversite eğitiminize Filoloji Fakültesi’nde Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde başladınız. Filolojiden fotoğrafçılığa geçiş serüveniniz nasıl oldu?
“Fotoğrafçılığa doğru yolculuğum aslında çok daha öncesine dayanıyor. Bu yolculuk, müzisyen olma girişimimin başarısızlıkla sonuçlanması sayesinde meydana çıktı. Müziğe de bir kız arkadaşımı etkilemek için başlamıştım fakat ne müzikte ne de o kızı etkilemekte başarılı olamadım. Ancak bendeki o sanatsal ifade arzusu sürekli canlıydı. Bu yolculuğumun en önemli unsurlarından birisi de medrese eğitimimdir ki medresede öğrendiğim pek çok bilgiyi bugün fotoğrafçılıkta uygulamaktayım. Fotoğrafçılığın kilit noktası olan ışığı sadece bir teknik özellik olarak değil ilahi bir özellik yani ‘Nur’ olarak görüyorum.
Filolojiden sonra yüksek lisans eğitimimi iletişim alanında tamamladım. Sırasıyla medrese, filoloji, iletişim ve fotoğrafçılık serüvenini ben bir değişim olarak değil doğal bir geçiş süreci olarak görüyorum. Yüksek lisansı tamamladıktan sonra bir süre fotoğrafçılığı kültürel mirasın dijitalleştirilmesi çalışmalarında uyguladım. Fakat insana geçiş yaptığımda, bambaşka bir dünyayla karşılaştım. Nesnenin fotoğrafını çektiğinizde teknik olarak uygunluğuna dikkat ediyorsunuz, fakat insanın fotoğrafını çektiğinizde dikkat etmeniz gereken unsur teknikten çok daha fazlası. Burada ünlü fotoğrafçı Alfred Eisenstaedt’in ‘Fotoğrafçılık bir düğmeye basmanın çok ötesinde, insanla bağ kurma sanatıdır’ sözünü vurgulamak istiyorum.
Sonuç itibariyle temelde ‘iletişim’ yatmaktadır. İletişime geçmek, bağ kurmak ve herhangi bir bilgiyi aktarmak için dil ve iletişim becerileri gerekmektedir. Fotoğrafçılığı teknik bir meslekten daha öte bir iletişim aracı olarak da görüyorum. Çünkü fotoğrafçı, çektiği fotoğrafla bir şey anlatmak istemektedir. Ayrıca fotoğrafçı ve fotoğrafa çıkan kişi arasında bir iletişim vardır. Çekilen fotoğrafa bakıldığında bir algı oluşmaktadır. Tüm bu unsurlar, fotoğrafçılığın bir iletişim aracı olduğunu ortaya çıkardığını düşünüyorum.”
(Sanatçı Naski Abdixhiku'nun siyah beyaz portresi / ©Rromir Imami)
-Çektiğiniz portreler gerçekten basit bir fotoğrafın çok ötesinde bir sanat eseri gibiler. Bunu nasıl başarıyorsunuz, başarınızın sırrını okuyucularımızla paylaşır mısınız?
“Klasik portrelerden çok büyük ilham alıyorum. Ayrıca bana ilham veren diğer bir özellik de müzelere yaptığım ziyaretlerdir. İster klasik resimler ister klasik fotoğraflar olsun en önemli özellik ışığın yansımasıdır. Sürekli ziyaret ettiğim sanatsal kurumlar büyük ölçüde bana esin kaynağı oluyor. İsviçre’de yaklaşık 500 müze var ve ben tamamını gidip görmek istiyorum. Bugüne kadar bunların yüzde 13’üne gidebildim. İlham almak için farklı kaynaklara başvuruyorum ve ortaya bir eser koymak için uğraşıyorum.
(Yönetmen Fatih Akın'ın 2023 Fribourg Film Festivali'ndeki yaratıcı portresi / ©Rromir İmami)
İcra ettiğim bu mesleğin aslında bir ticari yanı da var. Müşterilerin talepleri çerçevesinde portrelerini oluşturuyoruz. Bunun dışında sanatsal olarak da bazı şahsi projelerim mevcut. Bunlardan birisi de ‘FaceLess’ isimli bir çalışmam. Portre denildiğinde akla ilk insan yüzü geliyor fakat ben bunu bir adım daha ileriye taşıyarak, insan yüzünün mutlaka portrenin ana taşıyıcısı olmadığını, portrenin niteliğini ortaya koyan farklı unsurların da varolduğunu yansıtmaya çalıştım. Sonuçta insan bir çift göz, burun, ağız ve kulaklardan çok daha fazlasıdır. Bu projemle portre çekimindeki kalıpları aştığımı düşünüyorum.
Kısacası, sanatsal projeler hayata geçirmek için belli başlı gelir elde etmek gerekiyor, bu nedenle de fotoğrafçılığı ticari amaçlı da kullanmak zorundayız.”
(Bir iş kadınının standart kurumsal portresi / ©Rromir Imami)
-Portrelerini çektiğiniz kişilerden nasıl tepkiler alıyorsunuz, daha doğrusu bu tepkilerden hangisi sizi en çok mutlu ediyor?
“Bu noktada mesleğimi icra etmekten gurur duyduğum bir projeden söz etmek istiyorum. İsviçre’deki bazı sivil toplum örgütleri ve kuruluşların sağlık sorunlarından veya geçirdikleri kazalardan dolayı işgücü piyasasının uzun süre dışında kalmış kişilerin yeniden entegrasyonunun sağlanmasına yönelik yürütülen bir çalışmada yer alıyorum. Farklı eğitimleri kapsayan bir proje. Projenin son aşaması da o kişilerin birer portresini oluşturmak. Buradaki amaç sadece teknik olarak bir fotoğraf çekmek veya onların daha güzel görünmelerini sağlamak değil, portreleriyle işgücü piyasasında onların saygınlığını öne çıkarmak. Fotoğraf çekimlerine düşük motivasyonlu, isteksiz, fotojenik olmadıklarını düşünen, kendilerinden hoşlanmayan bir yaklaşımla geliyorlar. Uygun ışık ayarlarıyla kendilerinin saygın bir portrelerini oluşturduktan sonra fotoğraflara birlikte göz atmamız konusunda hep ısrarcı oluyorum. Fotoğrafta kendilerini gördüklerinde ‘fena değilmişim’ diyerek şaşkınlıklarını ortaya koymaları beni çok mutlu ediyor. Düşük motivasyonla gelen bu kişilerin, kendilerine olan güveni en az yüzde 5 oranında arttırarak stüdyodan ayrılmalarını sağlamak tarifi mümkün olmayan bir duygu. Bu proje mesleğimi sürdürmem açısından büyük bir motivasyon kaynağı. Kolay değil elbette, ben bu projede yarım günden fazla çalışamıyorum çünkü belli bir ağırlığı var tüm bu sürecin. Onları önce rahatlatmanız gerekiyor, gülmelerini sağlamanız gerekiyor çünkü o kişiler stüdyonuza hayatın üzerlerine yüklediği zorluklarla birlikte, kendi hikayeleriyle geliyor. Fotoğrafçılık tecrübemden öğrendiğim en önemli şey, fotoğraf çekmenin sadece teknik bir süreç değil, iletişim gerektiren bir süreç olduğudur. Ayrıca karşımda oturanları yargılamanın ve onlar hakkında fikirlerimi beyan etmenin benim görevim olmadığı kanaatine vardım. Ben hakim değilim, karşımdaki bireye sadece saygın bir portre kazandırmak isteyen birisiyim. Bana mesleğimi sorduklarında ‘ışık teknisyeniyim’ diyorum. Çünkü benim görevim aslında insanları daha güzel bir ışıkta sergilemek.”
-Daha önce hayata geçirdiğin bir projeden söz ettiniz, bunun dışında başka bir sanatsal çalışmaya imza atmayı düşünüyor musunuz?
“Uzun süredir ‘FaceLESS’ projesi üzerinde çalışıyorum. Modellik dışında farklı mesleklere sahip kişilerle de iş birliği yaparak onların portrelerini otaya çıkarıyorum. Fakat Yeni Balkan okuyucularıyla daha önce tecrübe ettiğim bir olayı ve bu olayın bende ortaya çıkardığı yeni bir fikri paylaşmak istiyorum. İsviçre’de başörtülü bir kadın fotoğraf çekimi için bize başvurdu. Çekim sırasında bana eğitimini tamamladıktan sonra iş aradığı süreçte başından geçen çok dokunaklı bir olayı anlattı. İş bulma konusunda ciddi zorluklar çektiğini, görünüşünün ve başörtüsünün iş bulmasına sürekli engel olduğunu söyledi. Hatta bazı istihdam ajanslarının kendisine başvurusunu fotoğrafsız yapmasını tavsiye etmiş, yani bir nevi gizlenmesini önermişler. Bu yaklaşım bana göre kabul edilir bir şey değil. Maalesef hem İsviçre’de hem daha geniş coğrafyada portreler bazı durumlarda dezavantaj da yaratıyor. Örneğin farklı bir topluluğa veya bir ırka mensupsanız ya da farklı bir kültüre aitseniz portreler, üzülerek ifade ediyorum ki sizi ötekileştirebiliyor. Başörtüsü takma konusundaki kendi şahsi kararının nasıl algılandığı gerçeği ona acı veriyordu. Tüm bu olaydan kendisinin toplumsal damgalanmaya maruz kaldığı izlenimini edindim ve bu olaydan sonra bende bir fikir ortaya çıktı.
(Başörtülü genç kızın kurumsal portresi / ©Rromir İmami)
Bilindiği üzere 1 Şubat Dünya Başörtüsü Günü, bu vesileyle de ‘Linkedin’ platformundan çok sayıda başörtülü kadına ulaşarak bir fotoğraf çekimi yapmayı teklif ettim. Buradaki amacım portrelerle bu kadınları yüceltmekti ki bu kadınlar toplumun farklı kesimlerinde çeşitli görevlerde bulunan kadınalardı. Mutlulukla ifade edebilirim ki çoğundan harika geri bildirimler aldım. Bu süreçte aldığım önemli bir tavsiye de şuydu; bu portrelerle kendilerini birer kurban olarak değil başarılı bireyler olarak öne çıkarmak. Yani sadece ‘Başörtülü kadın’ olarak değil bir tenisçi veya bir kurum müdürü ya da kimya dalında bir uzman olarak göstermek. İleride bu projeyi hayata geçirerek, oluşturacağım bir portre serisiyle tüm bu kadınların başarı hikayelerini öne çıkarmak istiyorum.”
-Günümüzde neredeyse herkes fotoğraf çekme imkanı sunan akıllı cep telefonuna sahip, amatör de olsa fotoğrafçılık artık epey yaygınlaştı. Fotoğraf çekmeyi sevenlere ve profesyonel fotoğrafçı olmak isteyenlere ne gibi tavsiyelerde bulunurdunuz?
“Fotoğraf çekme imkanının artık herkesin elinde olduğu gerçeği bu mesleğin demokratikleşmesine olanak sağlıyor. En başlarda ben fotoğraf makinesini sanatsal ifadeye erişebilmem için bir araç olarak görüyordum. Örneğin bir heykeltraşın elinde çalışabileceği bir stüdyosu, belli başlı malzemeleri olması gerekiyor, bir ressamın resim yapmak için boyaya, çeşitli fırçalara ihtiyacı var ancak fotoğrafçılıkta kendini sanatsal olarak ifade etmek için öyle büyük ekipmana ihtiyaç duyulmaz. Bu da günümüzde yaygınlaşan cep telefonlarıyla insanların kendilerini rahatlıkla sanatsal olarak ifade edebilecekleri bir ortam meydana çıkıyor. Ayrıca bugünkü araçlar geçmişe göre çok akıllı. Eskiden saatlerce uğraşılarak yapılan keskinlik, kontrast veya doygunluk ayarları bugün cep telefonlarında sadece bir tık ile yapılabiliyor. Fakat şunu da vurgulamak istiyorum ki fotoğrafçılık sadece bir tıktan ibaret değil elbette.
(Üsküp Uluslararası Balkan Üniversitesi'nde düzenlenen fotoğraf atölyesinden fotoğraf (2022) / ©Hamzi Ibrahimi)
Fotoğrafçılıkla uğraşmak isteyenlere şunu öneriyorum: Fotoğrafçılığı, tıpkı o eski Yunanca kökenli ‘Fotografia’ ibaresindeki kelimelerin anlamlarında olduğu gibi ışık yardımıyla resmetmek veya ışık yardımıyla yazmak olarak kabul etmeliler. Ve fotoğraf makinesini ışıkla yazı yazabildiğiniz bir araç olarak görmeye başladığınızda bu meslek, hayatınızda farklı bir boyut kazanacaktır. Ben bu anlayışı katıldığım bütün çalıştay ve eğitimlerde karşımdakilerine aktarmaya çalışıyorum. Fotoğraf çekmeyi sadece bir düğmeye basmanın çok ötesinde ışıkla yazmak olarak gördüğünüzde tüm çalışmalarınız daha derin anlama kavuşacaktır. Ayrıca pahalı ekipman, pahalı makineler ve objektiflere yatırım yapacak yerde tüm o araçların işleyişini kavramak için eğitime yatırım yapın. Çok pahalı bir araca sahip olabilirsiniz ama ehliyetiniz yoksa pahalı aracınızın hiçbir anlamı kalmaz. İyi bir sürücüyseniz, bir ‘Fiço’ ile dahi iyi olmayan bir ‘Porsche’ sürücüsünden daha verimli olabilirsiniz. Şu örneği de hep veririm; çok şaşaalı bir fırına sahip olabilirsiniz fakat ekmek yapımın tarifini bilmiyorsanız amacınıza ulaşamazsınız. Bu yüzden en başta eğitilmeye odaklanılması gerektiğini düşünüyorum. En verimli yatırım eğitime yapılandır. İyi bir şekilde eğitildiğinizde basit cihazlarla çok büyük işler başarabilirsiniz. En son model cihaz, her zaman en iyi sonuç verdiği anlamına gelmiyor.”
(Rromir İmami'nin bireysel fotoğraf koçluğu çerçevesinde çekilen portresi / ©Latif Mustafa)
- Bu haber 04-02-2024 tarihinde yayınlanmıştır.