Başhekim Dr. Zeynel: Hastalığı atlatan kişilerin yüzündeki mutluluğu görmek paha biçilmez bir his
Pandemi ile iki yıldan fazla bir süre devam eden mücadelede en büyük emeği kuşkusuz sağlık çalışanları veriyor. Özellikle Kovid merkezlerinde görev yapan sağlık personeli pandemiyle yürütülen zorlu savaşın en ön saflarında yer alıyor.
Kovid merkezi olarak faaliyet gösteren Göğüs Hastalıkları ve Tüberküloz Enstitüsü’nün başında bulunan Başhekim Dr. Sead Zeynel, bu zorlu mücadele hakkında gazetemize açıklamalarda bulundu. Sorularımızı yanıtlayan Dr. Zeynel, ülke genelinde son durumu değerlendirirken, bu süreçte vefakar sağlık çalışanları hakkında da konuştu.
“Bu pandemi döneminde Kovid hastane yönetmek ciddi bir görev sayılmakla birlikte, bir çok zorlukları beraberinde getirdi. Bu görev büyük bir sorumluluk içeriyor. Mesela bir gün çok uzun ve zorlu geçiyor. Fakat hastalarımızın sağlıklarına kavuştuktan sonra yaşadıkları o mutluluk bizler için paha biçilemez.” ifadeleriyle bu zorlu mücadeleyi özetleyen Dr. Sead Zeynel, 15 aydır hem kovid merkezinde görev yapıyor hem de Göğüs Hastalıkları ve Tüberküloz Enstitüsünün başında yer alıyor.
Dr. Zeynel, Yeni Balkan’a verdiği röportajda mevcut durumu, uzman doktor ve başhekim olarak kovid ile mücadelesi ve profesyonel kariyeri hakkında bilgiler paylaştı.
Yönettiğiniz kurum Üsküp’ün Kovid hastanelerinden biri. Hastanenizde ve genel olarak ülkedeki mevcut durumu okuyucularımızla paylaşabilir misiniz?
Koronavirüs salgınında günlük vaka sayılarına göre, Omicron kaynaklı bir dalga geçiriyoruz. Bu durumda sağlık sistemimiz tıkanmış olmamasına rağmen ağır bir yük altındadır. Fakat bu umut kırıklığı gibi görülmemeli, çünkü virüs eski gücünde değil.
Bu varyantı hafif atlatabileceğimizi düşünüyoruz ancak aşısızlar arasında yeni bir pike yol açabilir. ç-Çünkü Omicron aşısızlar ve aşısız ek hastalığı olan kişilerde tıpkı delta varyantı kadar etkili ve bir o kadar da ölümcül.
Geçen dördüncü dalga ile yani delta varyantının hakim olduğu dalga ile bir kıyaslama yaparsak genç hasta sayımız yüksek rakamlarda değil. Fakat onlar, sürekli temas halindeler, dolayısıyla hastalık kapma riski büyüklere göre daha fazla. Sonuç itibariyle kış tatili esnasında okullar, kreşler kapalıydı. Bu durum, çocuklar arasında bulaşma riskini yüksek boyutlara ulaşmasını engelledi. Çocuklar arasında bulaşma ve taşıma riski çok yüksektir. Fakat hiç bir zaman çocuk koronavirüs hasta sayısı büyük boyutlara ulaşmıyor.
Pandemi döneminde ikinci dalganın başındayken, Göğüs Hastalıkları ve Tüberküloz Enstitüsü’nde başhekim koltuğuna oturdunuz. Aynı zamanda Kasım 2020’den itibaren enstitünün Kovid merkezi olarak çalışma sürdürdüğünü biliyoruz. Koronavirüs dalgaları yoğun bir şekilde yaşanırken tüm bunlarla nasıl başa çıktınız?
Sağlık kuruluşları, yönetilmesi en komplike kuruluşlardan birisidir. Göğüs Hastalıkları ve Tüberküloz Enstitüsü de ülkemizde ve dünyada yoğun bir şekilde yaşadığımız ikinci dalga döneminde Kovid merkezine dönüştürüldü. Böyle bir enstitüyü yönetmek normal şartlarda sıradan görünebilir, ancak kriz döneminde işler tamamıyla değişiyor. Büyük sorumluluklar alıyoruz. İkinci, üçüncü, dördüncü dalganın pikinde yatakların doluluk oranı haliyle maksimuma ulaşıyordu. Fakat Kovid merkezi olarak çalışmaya başladığımızdan itibaren diğer kliniklerin de yenilendiği için her an için yeterli yatağa sahip olduğumuzu biliyorduk. Demek istediğim, tüm hastalarla ilgilenmek için yeterli yatağımız vardı. Her ne kadar baskı altında olsak da olası yatışlar için kabiliyeti öngörmek durumundaydık. Her şeyin yolunda gitmesi için bu dönem içerisinde düzenli bir şekilde sağlık bakanlığı, diğer Kovid hastaneleri ve acil servis ile bir yakın temas içerisindeydik. Bu kriz döneminde, tüm sağlık personelimizle kurduğumuz yakınlık ve açık bir komünikasyonun göz ardı edilemeyecek kadar önemli bir husus olduğunu düşünüyorum. Ekibimin tüm hastalara gösterdiği maksimum özen ve ilgi sonunda, hastalığı atlatan kişilerin yüzünde görünen mutluluk bizim için paha biçilmez bir his.
Göğüs Hastalıkları ve Tüberküloz Enstitüsü’nün 15 aylık işleyişi devam etmekte. Şimdiye kadar gösterdiğiniz tüm bu mücadeleden sonra nasıl hissediyorsunuz?
Son yüzyılda dünyanın en büyük sağlık krizi olan bu koronavirüs pandemisi sırasında ülkemiz için, vatandaşlarımızın sağlığı için, Kovid hastanesi olarak görev veriyoruz. Bu Kovid hastanesinin başında olmak zor olsa da tüm personelimle birlikte zorlukların üstesinden gelebildiğimiz için çok gururluyum.
Bu süreçte koruyucu donanım sıkıntısı yaşıyor musunuz?
Baştan bütün dünya bu sıkıntıyı yaşarken, biz koruyucu donanım, yani maske, koruyucu önlükler ve ya eldivenler sıkıntısı yaşamadık. Koruyucu donanımın en büyük kısmı Bakanlık tarafından karşılandı, aynı zamanda çok sayıda bağışlar oldu. Anılmaya değerli olan en büyük bağışlarımızdan biri TİKA tarafından yapıldı. Hastanemize uzun süredir çok ihtiyacımız olan tıbbi cihaz bağışladı ve bu kovid sürecinde hastalarımız faydasını çok gördü.
Bu süreçte büyük fedakarlık yapan sağlık personelinin durumu nasıl? Personel ihtiyacı var mı? Personelin moral ve motivasyonu nasıl?
Süreç uzadıkça personel yoruluyor. Kovid hastanesinde kapasitemizin iki kat fazla sayıda hastamızın yattığı zamanlar oldu. Fakat samimiyetle söyleyebilirim ki hastanemdeki her sağlık personeli işinin hakkını veriyor tüm zorluklara rağmen mücadeleye devam ediyorlar ve hastalarımıza en iyi şekilde bakıyorlar.
Haftalarca uğraşıp kurtaramadığımız hastalarımız da oldu ama çok uğraşıp sevdiklerine iyi haberini verebildiklerimiz de oldu. Aynı zamanda belirtmek isterim ki makama ilk geldiğimde Kovid 19’un ikinci dalgası büyük hız almış olduğu için bakanlığın kararıyla çalışma gücü desteği olarak diğer hastanelerin personelini yardıma gönderiyordu, fakat çok kısa bir süre içerisinde hastanenin çalışma kotasını genişletmeyi başardım ve yeni sağlık personeli göreve aldım. Böylece, şu an, her ne kadar hastanemiz yeterli bir çalışan sayısına sahip ise de ileride yeni mücadelelere karşı gelebilmek için plan ve programımıza göre personel sayısını genişletmeye devam edeceğiz. Amacımız hastanemizin verdiği hizmetin kalitesini gün ve gün artırmak olduğu için bu hususta kaliteli personel yetiştirmeye çaba gösteriyoruz. Çalışma şartlarını düzelterek ve üzerindeki yükü hafifleterek çalışanların moral ve motivasyonunu yüksekte tutmaya çalışıyoruz.
Aşılar hakkında merak ettiklerimiz var. Halk arasında aşılama konusundaki farkındalık arttı mı? Üçüncü doz aşıya gerek var mı? Kovid-19’a karşı aşılılar neden koronavirüse yakalanıyor ve maskeler günlük hayatımızda daha ne kadar yer alacak?
Aşı bize güvenli bir gelecek vaat ediyor. Bu şekilde biz bu hastalığı mevsimsel bir hastalığa dönüştürebiliriz. Geçmiş döneme baktığımızda, aşılar sayesinde birçok bulaşıcı hastalığın varlığı unutulmuş, hatta bazıları tamamiyle yok olmuş. Tüm bu dönem içerisinde, bir sağlık çalışanı ve bir uzman olarak, aşıların güvenilirliği ve etkisi konusunda yeterli bilgiye sahip oldum. Şu an yapılan tüm aşılar etkili ve güvenilirdir. Bilim adamları, doktorlar ve sağlık kuruluşları, dünya genelinde enfeksiyona karşı çeşitli aşılara güvenmeye devam ediyor. Aşılar, orta şiddette, hafif ya da belirtsiz Kovid’den ziyade, daha ağır hallerine karşı daha iyi korur. Hastalık ne kadar ağırsa, etkinliği o kadar büyük olur. Daha geniş bir açıdan bakacak olursak, hastalığın ağır şekilde geçirilmesinin önlenmesi tüm sağlık sistemini doğrudan etkiliyor.
Solunum enfeksiyonlarının ağır geçirilmesini önlemek aynı zamanda, daha az kalabalık acil servisler, yoğun bakım ünitelerinde daha çok yatak ve sağlık sisteminin hastaları düzgün bir şekilde tedavi edebilmesi için daha çok zaman anlamına geliyor. Veriler de aşıların bu rolü çok iyi oynadığını gösteriyor. Avrupa Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi (ECDC) ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO), aşılamanın başlamasından bu yana 33 ülkede 60 yaşın üzerindeki 470 bin kişinin yaşamını kurtarıldığını tahmin ediyor.
Aşılılar arasındaki vakaların ve yeniden enfeksiyonların son dönemde arttığı reddedilemez bir gerçek. Aşıdan sonra Kovid-19 bağışıklığın sonsuza dek sürmediğini gördüler. Zamanla, koruma seviyesinin düştüğünü gördük. Bu düşme aşının türüne ve bireyin yaşına bağlı olarak daha az ya da çok olacak. Bu da ücüncü dozu yapmanın gerekliliğinin altını çizdi. İlk olarak yaşlılar ve bağışıklık sistemi baskı altında olanlara, daha sonra da tüm yetişkin nüfusa.
Omicron varyantı, aşılar ya da daha önce Kovid-19 geçirilmesiyle elde edilen bağışıklığa karşı daha etkili oldu. Bu durumda, aşılıların enfekte olması gerçekten sık görülen bir durum olarak algılanmalı ve bu durumla yaşamayı öğrenmeliyiz. İyi ki Kovid vakalarındaki son artış, daha az hastaneye yatıp, daha az ölümle sonuçlandı. Özellikle de aşılılarda. Aşı, beklendiği gibi, hastalığın en ağır hallerine karşı korumaya devam ediyor.
Bir kişinin Omicron varyantıyla enfekte olması halinde, üç doz aşıyı yaptırmışsa, hastaneye yatış riskinin yüzde 81 daha az olduğu sonucuna varılmıştı. Sadece, çocuklar da dahil nüfusun yüksek oranda aşılanmasıyla pandemiden çıkabileceğiz. Aynı zamanda temel temizlik kurallarına uyarak, maske kullanarak, kalabalıkları önleyerek ve ellerimizi sık sık yıkayarak olumlu sonuçlar alabiliriz.
Bildiğimiz üzere Kovid-19’un yeni varyantları ortaya çıkıyor ve son dönemde Omicron diye yeni bir varyantla karşı karşıyayız. Bunun hakında bize daha fazla bilgi verebilir misiniz, yani Omicron söz konusu iken ne kadar tehlike altındayız?
Omicron varyantı çok hızlı bulaşıyor. Bu varyant, Kuzey Makedonya'da ve dünya çapında vaka sayılarının hızla artmasına neden oldu. Aynı zamanda hasta sayısının artmasından endişe duyuyoruz. Bu varyant aşısızlarda Delta varyantı kadar etkili ve ölümcül. Aşısızların pikini yaşıyoruz ve uğramayacağı ev kalmayacağını düşünüyoruz. Vatandaşlarımız aşıya olan ilgilerini devam etsinler, aşılarını tamamlasınlar. Artık bu hastalık Omikcron’la birlikte aşısızların pandemisi olacak.
Peki sizce ülkemiz koronayla mücadelede başarılı oldu mu?
Öncelikle en başta doktorlarımız olmak üzere, tüm sağlık çalışanlarına, yardımcı personel ve teknisyenlere bir teşekkür etmem gerekiyor. Bence ülkemiz bu krizin üstesinden gelebildi. Bizim sağlık çalışanlarımız korona virüsle mücadele için yapılması gereken tüm önerileri uyguladı ve kesintisiz bir şekilde Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ile bir iletişim içerisindeydi. Bu krizi başarıyla atlatmış olmamız sadece yolun yarısında olduğumuzu gösteriyor. Pandemi döneminde bizim ülkemiz de dahil olmak üzere en gelişmiş ülkelerde bile, sağlık sisteminin bir takım yetersizlik ve eksikliklerle dolu olduğunu anladık. Fakat önemli olan, zayıf ve eksik yanlarımızı farketmek, azimli bir çalışmayla hem şu an bulunduğumuz krizi, hem de ileride olası gelebilecek herhangi bir sağlık kriziyle sorunsuz başa çıkabilmemiz.
Günden güne siyasette doktorların sayısı artıyor. Siz kendinizi en çok nerede daha iyi hissediyorsunuz?
Ben siyasetin ve tıbbın beraber çalısmasını seviyorum. Parlamento seçimlerine aktif bir şekilde katılmış olmama rağmen asıl mesleğim olan doktorluğu hiçbir zaman arka plana bırakmadım. Siyasetin asıl önem vermesi gereken husus hastalarımızla olan iletişimimizdir. Hastalarımızla temas içerisinde olmamız onların sadece acılarına çare bulmak anlamına gelmiyor. Sosyal bir andan bahsediyoruz. Hastalarımızın sağlıklarına kavuşmaları için bireysel yaklaşımın yanı sıra sosyal bakımdan da yaklaşılması gerektiğine gönülden inanıyorum. İşte tam da burda politikadan bahsediyoruz. Doktorların siyasete karışmasına oldukça olumlu bakıyorum. Nedeni de şu, doktor olmam bana insanların ihtiyaçlarını anlamama da yardımcı oluyor, halkın 'nabzını' ölçüyorum diyelim. İşte bu nedenden dolayı tıp mesleği mensuplarının siyasete katılması toplum tarafından her zaman hoş karşılanır.
Genç olmanıza rağmen arkanızda akademik ve profesyonel bir kariyer var. Zaten son birkaç yıldır DSÖ (WHO) genel kurullarına düzenli bir şekilde katılıyorsunuz. İlgi alanınız dahil olmak üzere, okurlarımıza sağlık diplomasisi hakkında neler söylemek isterdiniz?
Küresel sağlık, insan sağlığını, aynı zamanda yoksulluk, küreselleşme, sağlık sistemi finansmanı, insan hakları, fikir ayrılığı ve göç gibi kavramları kapsayan, sağlık sistemlerini etkileyen sosyal, ekonomik ve kültürel faktörleri anlamama çok yardımcı olan, öğrenci günlerimde ders dışı bir etkinlik olarak öğrenecek ve tanıtacak kadar şanslı olduğum geniş bir disiplindir. Küresel sağlık diplomasisi, devletlerin ve sivil toplum sektörünün sağlık konularını uluslararası müzakerelerin ön saflarına koymak için çaba sarf ettiği süreci tanımlayan bir terimdir. Başlangıcı, Sultan IV. Murat'ın o sırada Osmanlı limanlarına Avrupa ülkelerinden gelen gemileri karantinaya aldığı 1839 yılına kadar uzanıyor. Bu, uluslararası müzakereleri başlatan Avrupa ülkelerine uymadı. Günümüzde, mevcut pandemi, ulusal sınırları tanımaması, sosyo-ekonomik durumu hesaba katmaması ve ırk, cinsiyet, konum, gayri safi yurtiçi hasıla, tür, ne hükümetin ne de tek tek ülkelerin veya ulusların askeri gücünün farketmemesi bakımından küresel sağlığın öneminin en iyi örneğidir. Daha sonra, Kovid-19 aşılarına eşit küresel erişimin sağlanması, dünyadaki ülkeler arasında benzeri görülmemiş bir dayanışma ve koordinasyon bu pandemiyi durdurmak için gereklidir. Bu kadar siyasallaşmış bir bağlamda, uzmanlığa ek olarak, sağlık uzmanlarının müzakere becerilerine ve küresel bağlamda sağlık konularına ilişkin daha derin bir anlayışa sahip olmaları önemlidir.
Son olarak ilerideki planlarınızı merak ediyoruz. Bize biraz bundan bahseder misiniz?
Tabiki ilk olarak bir an önce bu krizden kurtulmamız, daha sonra hayatımda beni her zaman yöneten kendi inançlarım ve prensiplerime odaklanmak olacaktır. Pandemi tüm insanlığa hiçbir zaman unutmaması gereken bir takım dersler verdi. Eski bir Türk atasözü der ki ‘kurt kışı geçirir ama yediği ayazı unutmaz’. Tüm bunları ertelemeden cesur ve emin adımlarla çalısmaya devam etmemiz gerekiyor. Tüberküloz enstitüsünün başında olduğum için ilerleyen zamanlarda tüberkülozun da insanlar için yine bir tehdit olabileceğini söylemek istiyorum. Umarım Krizin bitmesiyle, Kovid salgını sonrası, menajerlik rolümü enstitünün gelişimi için en iyi şekilde devam ettirebilirim. Şu an hastanede hastaların ve çalışanların fiziki şartlarını iyileştirmek doğrultusunda bir takım çalışmalar var. Daha önce kusurları tespit ederek hastanenin çalışma ve bakım şartlarını çok yüksek seviyeye yükseltmek istiyorum.
- Bu haber 01-02-2022 tarihinde yayınlanmıştır.