Dr. Hasan: “Makedonya’daki Şeker Hastası Sayısı Ortalamanın Üstünde”
Üsküp’teki 8-Eylül Devlet Hastanesi İç Hastalıkları ve Endokrinoloji Uzmanı Dr. Taner Hasan, 14 Kasım Dünya Diyabet Günü vesilesiyle gazetemize açıklamalarda bulundu.
Diyabeti “yavaş seyirli ve sinsi bir hastalık” olarak tanımlayan Dr. Hasan, “Şeker hastalığı (diyabet) kandaki şeker düzeyinin normal sınırların üstüne çıkması demektir. Kronik seyirlidir ve vücuttaki bütün organları etkileme yeteneğine sahiptir. Hastalığın oluşmasındaki en önemli etken insulin hormonunun eksik salınımı veya insuline karşı oluşan dirençtir. Diyabetin birkaç tipi vardır fakat, en sık rastlanan tip 1 ve tip 2 diyabetir. Hastaların %90 tip 2 diyabet, %10 ise tip 1 diyabete sahiptir. Diyabetin oluşmasında etkili olan çok sayıda faktör vardır. Bunların başında genetik ve çevresel faktörler gelmektedir. Birinci derece akrabalarda diyabetin olması riski dört kat artırmaktadır. Sigara içme, şişmanlık, hareket azlığı, kalorisi yüksek gıdaların tüketilmesi gibi çevresel faktörler ise hastalığın hem oluşmasını hem de seyrini hızlandırmaktadır. Diyabetin oluşmasında diğer metabolik parametrelerin de etkisi vardır. Kan yağlarının, kan basıncının ve vücut ağırlığının yüksek olması hastalığın oluşmasında önemli ölçüde katkı sağlamaktadır. Diyabet yavaş seyirli sinsi bir hastalıktır. Böyle olmasından dolayı fark edilmesi zorlaşmakta ve tanı gecikmektedir. Uzun süre fark edilmediği takdirde vücutta kalıcı hasarlara yol açmaktadır. Böbrek yetmezliği, görme kaybı ve dolaşım bozuklukları en sık rastlanan ve ne yazık ki, geri dönüşümü olmayan hasarlardır.
“Makedonya’daki Her 10 Kişiden Biri Şeker Hastası”
Dr. Hasan, diyabetin çağımızın pandemisi olarak kabul görüldüğünü söylerken, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Dünyada en yaygın hastalıklar grubuna girmektedir. Ölüm sebeplerinde ise yedinci sıradadır. Uluslararası Diyabet Federasyonunun son verilerine göre günümüzde dünyada 450 milyon diyabet hastası vardır. 2030 yılında bu rakamın 600 milyona ulaşması beklenmektedir. Dünyada hastalık sıklığı ülke nüfuslarının ortalama % 9,3’ nü teşkil etmektedir. Ülkemizdeki durum ise dünya ortalamasının biraz üstündedir. Makedonya Endokrinoloji ve Diyabet Derneği’nin verilerine göre ülkemizde 185 bin diyabet hastası vardır. Bu rakamın en az bir yarısı daha henüz diyabeti olduğunu bilmemektedir. Bu rakamları topladığınızda ülkemizdeki sıklık %10,3’tür. Elimizdeki mevcut veriler hastalığın ne kadar yaygın ve bir o kadar da tehlikeli olduğunu açıkça göstermektedir.”
“Sağlıklı Beslenme ve Fiziksel Aktivite Büyük Önem Taşıyor”
Diyabetin önlenebilir hastalıklar arasında olduğuna dikkat çeken Dr. Hasan, “Günümüzde hastalığın önlenebilir olduğuna dair ciddi bilimsel kanıtlar vardır. Sağlıklı beslenme, günlük alınan kalori miktarının azaltılması, fiziksel aktivitenin çoğaltılması, sigara kullanmamak gibi elimizde olan özellikler hastalığın önlenmesinde başarılı yöntemlerdir. Hastalığın önlenmesi kadar erken tanı da çok önemlidir. Hastalarda sıklıkla rastladığımız ağız kuruluğu, hararet, çok su içme, gece idrara çıkma, kilo kaybı, halsizlik, yorgunluk gibi belirtiler diyabetin erken habercileri arasında girmektedirler. Bu gibi belirtileri olan kişilerin ivedilikle doktora başvurmaları ve şeker kontrolünden geçmeleri gerekmektedir” diye konuştu.
Dr. Hasan, hipertansiyon, yüksek kan yağı, şişmanlık ve ailesinde bu tip hastalığı bulunan kişilerin belli aralıklarda şeker taraması yapmasının önemli olduğunu vurguladı.
Hastalık konusunda sağlıklı bilgilendirilen, yaşam şeklini değiştiren ve beslenmesine dikkat eden hastaların tedavideki başarı oranlarının çok büyük olduğunun altını çizen Dr. Hasan: “ İlaç tedavisi ihtiyacı olan hastaların tedavisi iki yöntemle yapılır: tablet ve insulin tedavisi. Hastanın hangi tedavi şekline ihtiyacı olduğuna karar verecek olan doktor, konunun uzmanı olmalıdır. Tedavi şekli bireyseldir. Hastanın yaşı, yaşam şekli, mesleği ve eşlik eden başka hastalıkların olması tedavinin belirlenmesinde rol oynamaktadır. Her hastanın tedavi ihtiyacı farklıdır. Tedavideki başarı uygun tedavi yönteminin yanı sıra hasta ve doktor arasındaki uyum ve güvene de bağlıdır. Karşılıklı uyumun olduğu vakalarda hastalığın kontrol edilebilirliği ve komplikasyonların önlenebilirliği kat kat artmaktadır” diyerek sözlerini noktaladı.- Bu haber 22-11-2016 tarihinde yayınlanmıştır.