Makedonya’da Mevlid Geleneği
Yrd. Doç. Dr. Abas Yahya
HİKMET Dergisi 22 - Kasım, 2013
Arapça bir kelime olan “mevlid”, sözlük anlamı ile “doğum” ve “doğum zamanı”nı, İslâmî terminolojide ise özel olarak Hazreti Peygamber’in doğum zamanını ifade etmektedir. Peygamberi en güzel sözlerle övme geleneği Peygamber devrinin şairi Hassan bin Sâbit’e kadar ulaşmaktadır. İmam Bûsırî’nin (ö. 1296) Kasîde-i Bür’e ya da Kasîde-i Bürde’si, Türkçe’ye birçok kez tercüme edilen Ka’b bin Züheyr’in (ö. 645) Kasîde-i Bürde’si bunların en meşhurlarındandır. Hazreti Peygamber’in hayatta iken kendisi için yazılan şiirlerden beğendiklerini mükâfatlandırması, İslâm’daki şefaat inancı nedeni ile Hazreti Peygamber vefat ettikten sonra da şâirlerin O’nu övme konusunda âdeta birbirleri ile yarışa girmelerine sebep olmuştur. Peygamber’e övgü edebiyatının çokça benimsenmiş türlerinden biri de mevlid yazımıdır. Peygamberin doğumu olayını eksen alarak onu çeşitli yönleriyle anlatmaya çalışan bazı şâirler, bu anlatımlarını manzum bir dille anlatmanın yanında eserlerinin kalıcı ve yaygın olması için mûsikîyi de kullanmışlardır.
Endülüs’lü muhaddis İbni Dihye’nin (ö. 1236) Kitâbu’t-tenvîr fî mevlidi’s-Sirâci’l-Münîr adlı eseri İslâm dünyasında ilk mevlid manzûmesi olarak kabul edilmiştir. Hazreti Peygamber’in dünyaya gelişlerini pek çok kişi şiirleriyle anlatmış, ancak bunların arasında en meşhuru Süleyman Çelebi’nin (ö. 1422) Vesîletü’n-Necât isimli manzûmesi öne geçmiştir.
Süleyman Çelebi’nin Vesîletü’n-Necât’ı Balkanlar’daki Türk, Boşnak, Arnavut, Pomak ve benzeri halklar arasında çok beğenilmiştir. Süleyman Çelebi’nin yazdığı Türkçe ile sevilerek okunmuştur. Söz konusu eser asıl isminden çok Mevlid, Mevlid-i Nebi, Mevlid-i Şerif ve Mevlüd olarak tanınmıştır.
Aslında Türk din mûsikîsinde de mevlid, Osmanlı coğrafyasında yoğun bir ilgi gören Vesîletü’n-necât adlı mesnevinin besteli veya kendine has bir şekilde irticâlen okunmasını ve bu maksatla yapılan törenleri ifâde eder. Bu gelenek, zamanla bâzı kâideler çerçevesinde şekillenmiştir:
Mevlid manzûmesinin her bölümü (bahir) mevlidhan denilen bir kişi tarafından okunur. Bahirler arasında genellikle şöyle bir seyir tâkib edilir. “Allah âdın zikredelim evvelâ” mısraıyla başlayan “Tevhid” veya “Münâcât” bahrine sabâ makâmıyla girilir. Burada sabâ makâmına yakın makâmlara geçkiler de yapılarak, okunan Fâtiha’dan sonra bahir tamamlanır. “Nûr” bahrine hicâz makâmıyla girilir. Arada değişik makâm geçkileri yapıldıktan sonra yine hicâz makâmı ile bitirilir. Mevlidin üçüncü bahri, “Âmine Hâtun Muhammed ânesi” mısraıyla başlayan “Vilâdet” bahridir.
Rast makâmıyla başlayan bu bahirde de çeşitli makamsal geçkiler yapılarak yine rastta karar kılınır. “Yaradılmış cümle oldu şâdumân” mısraıyla başlayan “Merhabâ” bahrine hüseynî ile girilir. Yine yakın makamlara geçkiler yapılarak segâh veya hüzzâmda karar kılınır. Mevlidin “Söyleşirken Cebrail ile kelâm” mısraıyla başlayan “Mi’rac” bahrine hüzzâm makamında girilir. Yakın makamlara yapılan geçkilerin ardından segâh karar verilir. Vefât bahri ise dört makamda okunabilir bunlar: Hicâz, nevâ, uşşâk ve beyâtî dir. Mevlidin son bölümü olan “Yâ ilâhî ol Muhammed hakkıyçün” mısraıyla başlayan “Duâ” bahrine ise uşşâk makamıyla girilir yapılan geçkilerin ardından hüseynî makamında mevlid bitirilir. Ardından okunan Kur’ân-ı Kerîm ve yapılan duâ ile mevlid kırâati ve töreni tamamlanır.
Rumeli topraklarında insanlar gönlündeki peygamber sevgisini ifâde etmek için Peygamber Efendimiz’in dünyaya teşrif ettiği ay olan Rebîülevvel’de, Osmanlı kültür hayatında epeyce yaygınlaşmış mevlid geleneğini ferd ve toplum hayatının bir parçası haline getirmişlerdir. “Hazreti Muhammed’in doğumu bayramı”, ve “Hazreti Muhammed’in doğumu menkıbesi” anlamlarına gelen mevlid, Osmanlı Devleti’nin bir parçası olan Rumeli’de de oldukça yaygınlaşmıştır. Arnavutlar’da ve Boşnaklar’da XIX. yüzyılın ikinci yarısına kadar Türkçe olarak okunan Süleyman Çelebi Mevlidi, o yıllarda Nikşiç’li Salih Gaşeviç tarafından Boşnakça’ya ve Hafiz Ali Riza Ulqinaku tarafından da Arnavutça’ya tercüme edilmiştir. Hafiz Ali Riza Ulqinaku’nun Mevlidi İstanbul’da 1878 yılında Tercime-i Mevlûd alâ lisân-i Arnavud ismiyle yayımlanmıştır.
Süleyman Çelebi’nin Mevlidi ikinci defa Vuçiterneli Tahir Popova tarafından Manzûmetu’l-Mevlûd fî efdali’l-Mevcûd bi lisâni’l-Arnavud ismi altında Arnavutça’ya tercüme edilmiştir. Ayrıca Hâfız Ali Korça, Abdullah Simlaku ve Hâfız İbrahim Dalliu gibi ünlü Arnavut âlimleri Hazreti Peygamber’in hayatını anlatan mevlitler yazmışlardır.
Rumeli’de mevlit törenleri âdet ve gelenek hâline gelip kutsal gün ve gecelerde, sünnet, doğum gibi vesîlelerle yapılagelmiştir. Mevlidin bazen tamamına yakını veya günün niteliğine göre belirli bölümleri değişik makamlarla aralarında âyetler, ilâhiler ve kasîdeler okunmak sûretiyle icrâ edilmektedir. Balkanlar’da bugün bile mevlit geleneğinin çok yaygın olması toplumun Hazreti Peygamber’e verdiği yüksek değerle ve ona karşı beslenen büyük sevgiyle îzah edilebilir.
Balkanlar’da Arnavutça kaleme alınan bazı mevlidler ise şunlardır:
1. Hasan Zyko Kamberi’nin (d. 1738) Mevlidi: 227 beyitten oluşmaktadır. Bu mevlidde Peygamber Efendimiz’in hayatı, öğretileri, hedefleri, ahlâkı ve en önemlisi estetik ve sanatsal yönü anlatılmaktadır. Yapı îtibariyle Kamberi, Süleyman Çelebi’nin mevlidi tâkip etmiştir. Halk şiiri üslûbuyla yazılan bu mevlid, kâfiye yönünden ‘a, b, a, b’ ya da ‘aa, bb’ şeklinde yazılmıştır. Mevlidde kullanılan dil, Güney Arnavut lehçesine yakın bir dil olup, Osmanlıca’nın da izleri görülmektedir. Mevlid’in giriş bölümü 22 beyt; Peygamber Efendimiz’in doğumundan yetişkinliğine kadar ele alınan ikinci bölüm 98 beyit; mîracı konu alan üçüncü bölüm 107 beyit olmak üzere toplam 227 beyittir.
2. İsmail Floqi’nin Mevlidi: Doğum ve ölüm tarihleri bilinmeyen Floqi’nin bu eseri, Osmanlı alfabesiyle yazılan en eski Arnavutça mevlidlerden biridir. Bu eser, bütün Arnavut dünyasında meşhurdur. Bu mevlid de halk sâde üslûbundan dolayı, halk arasında yayılma imkânı bulmuştur. Floqi bu mevlidinde tamamiyle Süleyman Çelebi’nin mevlidindeki konuları sırasıyla takip etmektedir.
3. Hâfız Ali Ulkinjaku’nun (d. 1853) Mevlidi: Süleyman Çelebi’nin mevlidinin tercümesidir. Tercüme-i mevlûd alâ lisân-i Arnavud adındaki bu mevlid, 1933 yılında Latin alfabesine çevrilmiştir. Ulkinjaku’nun bu mevlidi kısa zamanda halk arasında beğeni kazanmış ve cami mekteplerinde okutulmuştur. Ulkinjaku, Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri’nin “Hüdâ Rabbim” ile başlayan îtikâd manzumesinin tamamını Arnavutça’ya çevirmiş ve bu mevlid’in başına birinci bölüm olarak koymuştur. Ulkinjaku, üçüncü bölümde ve son bölümde de, bazı itikâdi bilgilere yer vermiştir.
4. Hâfız Ali Korça’nın (1874-1956) Mevlidi: Bu mevlid 9 bölümden oluşmaktadır: 50 beyitten oluşan birinci bölüm münâcaât; 38 beyitten oluşan ikinci bölüm nûr-i Muhammedî; 52 beyitten oluşam üçüncü bölüm velâdet; 50 beyitten oluşan dördüncü bölüm Peygamber Efendimiz’in doğumunda gerçekleşen olaylar; 54 beyitten oluşan beşinci bölüm doğduğu gece ve çocukluğu; 108 beyitten oluşan altıncı bölüm Efendimiz’n peygamberliği; 88 beyitten oluşan yedinci bölüm mîrac; 30 beyitten oluşan sekizinci bölüm Peygamber Efendimiz’in büyüklüğü ve 126 beyitten oluşan son bölümde de Efendimiz’in vefâtı konu edilmektedir.
5. Şeyh Ahmed Şkodra’nın (d. 1875) Mevlidi: Rifâiyye tarîkatı şeyhi olan Şeyh Ahmed’in bu mevlidinin ilk baskısı 1922 yılında Osmanlı alfabesiyle, ikinci baskısı ise 1926 yılında Latin alfabesiyle yapılmıştır. Bu mevlid, Peygamber Efendimiz’in doğumu ve mûcizeleri olmak üzere iki ana bölümden oluşmaktadır.
6. Hâfız Abdullah Semblaku’nun (d. 1892) Mevlidi: Öğrenimini Dâru’l-fünûn’da (İstanbul) tamamlayan Semblaku, 1921 yılında Korça’da müderrislik görevine tâyin edilmiştir. Semblaku’nun mevlidini diğer mevlidlerden ayırt eden en önemli özellik, bu mevlidde edebî ve felsefî temaların kullanılmış olmasıdır. Peygamber Efendimiz’in hayatını üç bölüm olarak değerlendiren yazar, mevlidini de üç bölüm olarak kaleme almıştır: Bunlar doğum, mîraç ve ölüm bahirleridir.
7. Tahir Efendi Popova’nın Mevlidi: Tahir Efendi Popova öğrenimini İstanbul’da (Sultâniyye) tamamlamış ve sonra Sancak’da (Yeni Pazar) müderrislik yapmıştır. Menzûmetu’l mevlûd fî efdali’l mevcûd bi lisâni’l-Arnavud adındaki bu mevlidi; daha çok Tetova, Gostivar ve Üsküp’te okunmuş ve hâlen okunmaktadır. Bu mevlid de, diğer mevlidler gibi Süleyman Çelebi’nin mevlidinin yazılış tarzını ve sırasını tâkip etmekle birlikte, Ulkinjaku’nun mevlidi gibi Süleyman Çelebi’nin mevlidinin birerbir tercümesi değildir. 1873 yılında İstanbul’da basılan bu mevlid, Ali Ulkinajaku’nun mevlidine göre daha sâdedir. Tahir Efendi bu mevlidinde, her ne kadar Arnavut dili buna pek müsâit olmasa da, Süleyman Çelebi’nin mevlidini yazarken kullandığı ‘fâilâtün-fâilâtün-fâilün’ veznine bağlı kalmaya özen göstermiştir.
8. Hâfız İsmail Çam’ın Mevlidi: En eski mevlidlerden biri olan bu mevlid, anonimdir ve ezber yoluyla nesilden nesile aktarılmıştır.
9. Hâfız İslam Çelebi (1882-1929) Mevlidi: Osmanlıca alfabesiyle yazılan bu mevlidin başında, Efendimiz’in kırk hadîsi yer almaktadır.
10. Şevki Hocay Mevlidi: 1900 yılında Struga’da doğan Şevki Hocay, 1920 yılında Süleyman Çelebi’nin mevlidini tercüme etmiştir. 632 beyitten oluşan bu mevlid beş bölüme ayrılmaktadır: Birinci bölüm 68 beyit olup, bu bölümde mevlidi dinlemeye dâvet vardır ve Peygamber Efendimiz’in vasıfları ile Allah’ı anmanın önemi anlatılmıştır. İkinci bölüm, 164 beyit olup, bu bölümde Efendimiz’in doğumu ele alınmıştır. Mîraç konusunu ele alan üçüncü bölüm ise 198 beyittir. 202 beyitten oluşan dördüncü bölümde Peygamber Efendimiz’in vefâtı anlatılmakta ve son olarak da dua bölümü yer almaktadır.
11. Yunus Metani’nin (1908-1942) Mevlidi: Rifâiyye şeyhi olan Metani’nin bu mevlidi, diğer mevlidlere göre en kısa mevlid olup, 1932 yılında yazılmıştır. Eser Şeyh Seyyid Ahmed er-Rifâî’ye ithâf etmiştir.
12. İdriz Lamaj’ın (d. 1948) Mevlidi: 504 beyitten oluşan bu mevlidin en önemli özelliği, Peygamber Efendimiz’in doğumundan önceki Arap dünyasının sosyal ve dini yönünü ele alması ve diğer mevlidlere göre çok kapsamlı olmasıdır.
13. İlmi Veliun’un (d. 1952) Mevlidi: 346 beyitten oluşan bu mevlid, daha önceki mevlid yazarlarının temalarını kullanmış olmasına rağmen, özgün Arnavutça bir mevliddir.
14. Zeynula Jashari’nin Mevlidi: Mevlûd-i şerîf ne gjuhen shqipe adıyla 1973 yılında Ankara’da basılmıştır.
15. Ferid Vokopolo’nun Mevlidi: 218 beyitten oluşan ve 1940 yılında yayınlanan bu mevlid, Hz. Ali için yazılmıştır.
16. Cemali Şehu’nun Mevlidi: Bu mevlid de Vokopolo’nun mevlidi gibi Hazreti Ali için yazılmıştır.
17. Fahredin Osmani’nin Mevlidi: 1984 yılında Makedonya İslam Birliği “İlmiye Vakfı” tarafından bastırılan bu mevlid, son zamanlarda Arnavut dünyasında rağbet görmüştür.
Ayrıca bu mevlidlerin dışında Prizren’de okunan besteli bir mevlid vardır. Bestekâr ve kanûnî Hacı Başkim Çabrat (Günümüz Prizren Kültür ve Sanat Vakfı Başkanı) idâresindeki bir heyet tarafından icrâ edilmiş ve bu icrânın 2006 yılında Prizren’de ses kaydı yapılmıştır. Eser, Mart 2007 de bestekâr neyzen Hakan Alvan tarafından da notaya alınmıştır. Mevlidin tüm bölümleri, icrâ eden heyetin okuyuşu esas olmak kaydıyla, müzik kâideleri dikkate alınarak yazılmıştır. Bu mevlid, Balkan müziğinin renklerini taşımakla beraber bâzı bölümlerde kuvvetli bir şekilde, Türk müziği izlerine de rastlanmaktadır. Mevlidin hemen başında yer alan “Mefhar-i mevcûdât, hazreti fahr-i âlem Muhammed Mustafâ-râ salâvât” girişi ile “Merhaba Bahri”nin ses kaydı elimizde olmadığından yazılmamıştır.
Bu besteli mevlidin icrâsı, solo ve koro bölümler halinde yapılmaktadır. Solo bölümleri irticâlen ve serbest olarak; koro yâni cumhur bölümleri ise bilinen usûl kalıpları dışında fakat kendine has okunuş darplarıyla icrâ edilmektedir. Solo bölümleri, okuyucunun mûsikî bilgisi ve zevkine göre makâma bağlı kalmak kaydıyla değişiklikler gösterebilmekte; ancak cumhur kısımları temelde notada verildiği şekildedir. Bu bölümlerin notası yazılırken hece paylaşımı esas alınmıştır. Cumhur bölümlere verilen ölçü değerleri Türk mûsikîsindeki gibi herhangi bir usûl kalıbını ifâde etmez. Bu bölümlerde verilen değerlerden amaç o bölümlerin kendine has icrâsı içindeki birim zamanı ve birim zaman adedini vermektir. Bunlar bilinen Türk mûsikîsi usûl kalıbına uymamaktadır; bu nedenle elimizdeki ses kaydı îtibâriyle bu kalıpları isimlendiremiyoruz.
Bu eserde cumhûren okunan Nûr Bahri, Velâdet Bahrinin uşşâk makâmındaki ilk kısmı ile hüseyni ve beyâti makamındaki Mi’râc Bahri dışındaki diğer bölümleri solo ve cumhûr okunur. Eser notaya alınırken beyitler heyetin seslendirdiği şekilde yazılmış ancak mevlidde yer aldığı sıra ile notaya giydirilmiştir.16 Bu mevlid bestesi özellikle Makedonya ve Kosova’da icrâ edilmektedir.
Prizren’de okunan bu besteli mevlid geleneğimizde sabâ ile başlayan tevhid bahri rast olarak, Nur bahri ısfahan iken uşşak, velâdet bahri rast iken uşşak-hicaz, miraç bahri hicaz iken bayâtî, münacât kısmı hüzzam iken hicaz olarak bestelenmiştir. Aşağıda bu besteli mevlidin notası verilmektedir.
- Bu haber 28-10-2020 tarihinde yayınlanmıştır.