Muharrem Ayı ve Hicret
Muharrem ayı hem İslam gelmeden önce hem de İslam geldikten sonra hep önemli olan aylardan biridir. Muharrem, Hicri takvimin ilk ayıdır. Sami dinlerde ve Yüce Dinimiz İslam’da özel bir yere sahip olan Aşure günü muharrem ayı içerisindedir. Sözlükte “haram kılınan, yasaklanan kutsal olan, saygı duyulan” anlamlarına gelen Muharrem, savaşmanın haram kabul edildiği dört aydan biridir.
Sevgili Peygamberimiz hadislerinde haram ayların zilkade, zilhicce, muharrem ve receb olarak zikretmiş ve Yüce Rabbimizde Kuran-ı Kerimin değişik ayetlerinde bu aylara saygı gösterilmesini emretmiştir.
Hz. Peygamber Efendimiz Muharrem ayını “Allah’ın ayı” olarak nitelendirmiş ve ramazandan sonraki en faziletli orucunu bu ayda tutulan oruç olduğunu bizlere bildirmiştir.
Muharrem ayının en önemli özelliklerinden biride Hicri takvime göre yılın ilk ayı olarak kabul edilmesidir. Hicri takvim İslam Tarihi açsından önemli hadiselerden biri olan Hicreti esas almaktadır.
Hicret sözlükte terk etmek, ayrılmak, ilgisini kesmek, anlamına gelir. Terim olarak Dini sebeplerle bir yerden diğer bir yere göç etme ve özellikle Hz. Peygamberin Mekke’den Medine’ye göç etmesi olayı anlamına gelmektedir.
Sevgili Peygamberimizin hayatında vuku bulan hicret hadisesi ise İslam Tarihi kaynaklarında özetle şu şekilde ifade edilmektedir. Müşriklerin zulümleri yüzünden Mekke'de Müslümanlar barınamaz hâle gelmişlerdi. Bu sebeple 2'inci Akabe Bîatında Hz. Peygamber (s.a.s.) ve Müslümanların Medine'ye hicretleri de kararlaştırılmıştı. Rasûlullah (s.a.s.) "Sizin hicret edeceğiniz yerin iki kara taşlık arasında hurmalık bir yer olduğu bana gösterildi..." diyerek Müslümanların Medine'ye hicretlerine izin verdi. 2'inci Akabe Bîatı, Peygamberliğin 12'nci yılının son ayı olan Zilhicce'de yapılmıştı. 13'üncü yılın ilk ayı Muharrem'de (Temmuz 622) Medine'ye hicret başladı. Kısa zamanda, Mekke'li Müslümanların hemen hepsi Medine'ye göç etti. Yalnızca Hz. Ebû Bekir ile Hz. Ali'yi Rasûlullah (s.a.s.) Mekke'de alıkoymuştu. Hz. Ebû Bekir hicret için izin istediğinde, Rasûlullah (s.a.s.): "Acele etme, Allah sana hayırlı bir arkadaş verecek..." diyerek hicretini geciktirmişti
Dâru'n-Nedve'de Hz. Peygamberimizin öldürülmesi kararı alınmış ve bu uygulanmaya konulmuştu. Müşriklerin bu korkunç plânını Yüce Rabbimiz Cebrâil (a.s.) vasıtasıyla Peygamber Efendimize haber verdi. Kuran-ı Kerimde bu hususa şöyle işaret edilmektedir: “Hani kafirler seni tutuklamak veya öldürmek, ya da (Mekke’den) çıkarmak için tuzak kuruyorlardı. Onlar tuzak kuruyorlar. Allah da tuzak kuruyordu. Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır.” (Enfal, 8/30)
Rasûl-i Ekrem (s.a.s.) hicret etmeden önce Hz. Ali'yi çağırdı ve "Ben Medine'ye gidiyorum. Sen bu gece benim yatağımda yat, hırkamı üstüne ört. Müşrikler beni yatıyor sansınlar, onlara bir şey sezdirme, Sabahleyin şu emânetleri sâhiplerine ver” dedi. Hz. Ali, Rasûlullah (s.a.s.)'in yatağına yattı. Hz. Peygamber gece yarısı Hz. Ebubekir’in evine gitti. Sevgili Peygamberimiz ve Hz. Ebubekir evin arka penceresinden çıktılar ve Mekke'nin güneyine doğru ilerlediler. 1.5 saat (3 mil) mesafede Sevr Dağı'nın tepesindeki mağaraya vardılar.
Hicret sadece bir yerden bir yere göç etmek anlamında anlaşılmamalıdır. Nitekim. Sevgili Peygamberimizde bir hadisinde şöyle buyurmaktadır. “Muhacir, Allah’ın yasakladığı şeyleri terk eden kimsedir.” Bu sebeple yaşadığımız her nere olursa olsun, hayatımızı yüce Rabbimizin istekleri doğrultusunda bir hayat olarak sürdürebilmemiz, hatalarımızdan, yanlışlıklarımızdan, isyanlarımızdan ve günahlarımızdan iyiliklere, doğruluklara, itaate ve sevaba doğru yol alabilmemiz elbette hem dünyamızın hem de ahiret hayatımızın hayırlara ulaşmasına sebep olacaktır.
Muharrem ayının bizlere hayırlar getirmesini, bu günlerde yapacağımız ibadetlerimizin kabul olmasını, Hicretin öneminin en güzel şekilde anlaşılıp hayatımızın her safhasına yansıtmamızı Yüce Rabbimizden niyaz ediyorum.
- Bu haber 24-10-2014 tarihinde yayınlanmıştır.