Rauf Denktaş’ı 4’ncü Ölüm Yıldönümünde Rahmetle Anıyoruz
Yard. Doç. Dr. Zeki Gürel
Anadolu Kokan Kıbrıs ve Millî Direnişin Kahramanı Rauf Denktaş
“Ondan gül alırdım, ona gül verirdim ben!
Kimdir? Dediler… Kıbrıs’ı gösterdim ben!
Ey Türkiye, ey anne vatan, Meclisi’ne
Kıbrıs mebusu olmak isterdim ben!”
Kıbrıs adası Akdeniz’in kuzey doğusunda 34 derece 33 dakika ile 35 derece 41 dakika kuzey enlemleri ve 32 derece 17 dakika ile 34 derece 35 dakika doğu boylamları arasında yer almaktadır.
Türkiye’den kırk mil uzakta bir adadır Kıbrıs. Türkiye’den on dakikada uçakla, üç buçuk saatte vapurla gidersiniz oraya, seher vaktinde Akdeniz’e paralel olarak uzanan Toros Dağları’nın eteklerinden Kıbrıs’taki horozların sesini duyarsınız…
Anadolu’nun kucağındadır sanki bu ada… Anamur ve Alanya’dan ışıkları bile görünen bu yeşil ada her şeyiyle Türk’tür ve Kıbrıs Türkü de Türkiye dışında kalan diğer Türkler gibi Türkiye hasretiyle yanarlar.
Kıbrıs’a gidip Türk köylerini, Türk kasabalarını gezen herkesin şahit olduğu bir şey vardır; Türk bayrakları süsler her yanı…
Kıbrıs’tan maada, Makedonya hariç dünyanın hiçbir yerinde Türk bayrağını bu kadar çok kullanan üçüncü bir Türk toplumu yoktur.
“Vatan hasreti, bayrak hasreti… Bayrak yasağı var… Baskı var… Bayram günlerinde Bayrak evimizdeki sandıklardan çıkar ve görülür, öpülür… Rengini şehitlerin kanından alan Albayrak gözyaşları ile ıslanarak yeniden sandıklara yerleştirildi.
Biz özgürlüğe, vatana, bayrağa hasrettik…”
1974 Barış Harekâtı’ndan sonraki günlerde bağımsızlığını ilân eden Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin bayrağında da “Albayrak’ta” olduğu gibi Ay ve Yıldız bulunmaktadır. Yukarıdaki satırların yazarı ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ilk Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın 7 Şubat 1942’de yazdığı ALBAYRAK şiiri oldukça manidardır:
ALBAYRAK
Hasretken bunca yıldır kavuştuktu sana biz,
Seni ilk gördüğümüz gün titrediydi kalbimiz,
Kanımıza karıştı al rengin kaynayarak.
Şimdi nerelerdesin sallansana Albayrak?
Hürriyetin timsali Bayrağımız sallansın,
Onu gören her Türk’ün göğsü yine kabarsın,
Gölgelesin vatanı neşe ile sallanarak
Fakat hani nerdedir, dalgalan Albayrak?
Onun kızıl rengiyle kalbimiz tutuşurken,
İçime serin verdi, gölgesinde yattım ben,
O gölgede yatarken ruhum kaçtı uçarak,
Gitti aramak için dalgalanan Albayrak.
Gel dalgalan Bayrağım, al gölgende yatayım,
Kızıl rengin altında bir er gibi yaşayım,
Gel gölgele toprağımı neşe ile sallanarak
Fakat nerelerdesin güzel sevimli Bayrak?
7 Şubat 1942
Türklerin Osmanlı adıyla Kıbrıs’a ilk çıkışları ise 1570 tarihinde Allah Allah nidalarıyla Limasol önlerinde olmuştur.
Türk tarihini ve Osmanlı Türk büyüklerini iftiralarıyla karalamak isteyenlere bir cevap olmak üzere Kıbrıs’ın fethi ile alâkalı olarak şu tespitleri de burada vermekte fayda görüyoruz:
“Padişah Selim II.’nin şaraba düşkünlüğü ve Yahudi bir tüccar olan Josef Nasi’nin Kıbrıs şaraplarını devamlı olarak Sultan’a methetmesi, Selim II.’nin Kıbrıs’a olan ilgisini artırdığı da rivayet edilmektedir. Hatta Kıbrıs zapt edildiği takdirde Josef Nasi’yi Kıbrıs’a kral yapacağı şeklinde Sultan Selim II.’nin müseviye vaatlerde bulunduğu ve bundan dolayı Josef Nasi’nin 13/ Ekim/ 1569 tarihinde Venedik donanmasının yakılmasında büyük rol oynadığı ileri sürülmektedir.
Kuzey doğu Türkleri ile irtibat temini gayretiyle çırpınan ve Venedik’in Osmanlılara karşı herhangi bir Haçlı ordusu hazırlama tehlikelerini düşünen Kıymetli Sadrazam Mehmet Sokollu’nun Kıbrıs’ın fethine muhalefet etmesine karşılık, başta Sultan Selim II. Olmak üzere Vezir Lala Mustafa Paşa ile Piyale Paşanın fetih taraftarı olmalarına Müftü Ebu-Suut efendinin fetvası da eklenince hemen fetih hazırlıklarına girişildi.
Türk birlikleri 9 Eylül 1570 tarihinde şafakla birlikte umumî taarruza geçtiler. Erlerden birisi Lefkoşe’ye girişte Tabya’ya Türk bayrağını çekti. Türk bayrağının çekilmiş olduğu bu tabya üzerinde bugün, o isimsiz bayraktara ait bir türbe ve cami vardır. Lefkoşe’ye bayrağımızı ilk defa çeken bayraktar bu surun üzerinde şehit oluştur tıpkı İstanbul’un surlarına bayrağı diken Ulubatlı Hasan gibi…
Lefkoşe’nin Ulubatlı’sı, camiin ve türben Rumlar tarafından tahrip edilmiş olsa da sen varlığınla Kıbrıs’ı Türk kılan bir ruhsun.
Türk bayrağı o gün bugündür Kıbrıs’ta dalgalanmaktadır.
XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Balkanlar’a ve Anadolu’ya göz diken Rusya, Akdeniz’e de sahip olmak istiyordu. Bu durum ise büyük bir sömürge imparatorluğu olan İngiltere’nin aleyhineydi. Çünkü Rusların Akdeniz’e inip Hindistan ticaret yollarını zaptetmesi İngilizlerin işine gelmezdi.
1877 Osmanlı-Rus harbinde Türkler birçok cephede hayranlık yaratan kahramanlıklar göstermişseler de Rusya’nın batıdan İstanbul önlerine ve doğudan Erzurum’a kadar gelmelerine engel olamamışlardır. Ayostefanos Antlaşması işte bu zor şartlar altında 3 Mart 1878’de Rusya ile imzalanmıştır. Bu antlaşmaya göre: Osmanlı Devleti Batum, Kars, Ardahan ve Doğu Beyazıt’ı Ruslara terk etti. Bulgaristan kuruldu. Sırbistan, Karadağ ve Romanya’nın bağımsızlıkları Osmanlılar tarafından kabul edildi. Bosna, Hersek’e muhtariyet verildi. Teselya Yunanistan’a bırakıldı.
Rusya’nın hem toprak kazanması hem de Balkanlar üzerinde nüfuz sahibi olması İngiltere’yi telaşlandırdı. Avusturya ile Almanya’yı yanına alarak Ayostefanos Antlaşması’nı kabul etmediler ve Bismark başkanlığında Berlin’de tekrar toplanmasını Rusya’ya teklif ettiler. İngiltere ve diğer devletlere karşı yalnız kalan Rusya, bu teklifi kabul etti. Berlin Antlaşması’nda Kıbrıs geçici olarak İngiltere’ye bırakıldı. Geçici bir devre için el değiştiren Kıbrıs’a İngilizler her yıl 92799 sterlin ödemeyi kabul etmişlerdi. Fakat bu para hiçbir zaman Osmanlı Devleti’nin eline geçmeden Duyun-i Umumiye borçlarına yatırılmıştı.
İngiltere XVIII. Yüzyılın sonlarından itibaren Akdeniz’de bir üs kurmak arzusunda idi. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra 5 Kasım 1914 tarihinde İngiltere Kıbrıs’ı tek taraflı olarak işgal ettiğini, bundan böyle Osmanlı’nın Kıbrıs ile hiçbir ilgisinin kalmadığını bütün dünyaya ilân etti.
11 Şubat 1959 tarihinde imzalanan Zürich Antlaşması, Kıbrıs’ın yalnızca Türkiye ve Yunanistan’ın değil, adadaki Türklerin, Rumların ve İngiliz Hükümeti’nin de yakından ilgili bir mesele olduğu gerçeği üzerine bina edilmişti. Yeni kurulacak olan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin devamı gayesiyle imzalanan “Garanti Antlaşması”nda Türkiye de Yunanistan ve İngiltere ile birlikte garantör devletlerden biri sayılmıştır. 6 Nisan 1960 tarihinde Kıbrıs Anayasa’sı tamamlanmış ve Türkiye, İngiltere, Yunanistan ve Kıbrıs Türk ve Rum temsilcileri tarafından imza edilmiştir. Bu imza töreninde Türkiye’yi Prof. Suat BİLGE ve Kıbrıs Türklerini Rauf DENKTAŞ temsil etmiştir.
16 Ağustos 1960’ta kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nde Rumlar, Türkleri bir türlü kabullenememişlerdir. Heybeliada Ruhban Okulu’ndan mezun Başpiskopos ve cumhurbaşkanı Makarios ve Rum bakanlar “Enosis” den bahsetmeye başlamışlardır. Yapılan antlaşmaları hiçe sayarak Yunan millî ülküsü “Megalo İdea” yolunda Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlamak için Enosis’i gerçekleştirmek için adadaki Türklere karşı insanlık dışı zulümlere başlamışlardır. Bu sırada Kıbrıs Türklerinin lideri Dr. Fazıl Küçük idi.
Rumlar, Kıbrıs Devleti’nin resmî dili Türkçe ve Rumca olduğu hâlde yazışmalarda mümkün mertebe Türkçe olarak hiçbir evrakın yazılmamasına ve Türk cemaatine gönderilenlerin Rumca yazılmasına gayret göstermişlerdir. Türk liderlerinin çeşitli şikâyetlerine hiç aldırmamışlardır. Türklerin hakları her gün artan şiddet olaylarına paralel olarak gasp edilmeye devam etmiştir. 21 Aralık 1963 gününde başlayan Rum saldırıları silahlı ve acımasızdır. Bu sırada Dr. Fazıl Küçük’ün yanında Türk Cemaat Başkanı olarak Rauf Denktaş bulunuyordu.
Rum çeteleri iyice azmışlar, Türk kızlarını ve kadınlarını rehin olarak alıp götürmüşler. Soydaşlarımız Rum saldırıları karşısında yaralılara kan bulma imkânı bile bulamamışlardır.
Dr. Fazıl Küçük’ün resmî ikâmetgâhı ile Lefkoşe’deki Türkiye Büyükelçiliği binasına bile ateş açılmıştır. Türkiye, garantör devletlere durumu izah etmiş ama Yunan ve İngiliz hükümetleri olaylar karşısında tarafsız kalmışlardır. Kıbrıs Rumlarının Yunanistan’ın kışkırtmalarıyla, adadaki Türkleri imha hareketini önleme gayesi ile Lefkoşe semâlarında Türk jetlerinden bir filo ihtar uçuşunda bulunuyor.
Ben bu sırada henüz çocuktum. Ama babamgilin köyün erkekleriyle bir araya toplanıp, radyodan ajansları (haberleri) dinlediklerini, Kıbrıs’ta savaşmak için gönüllülerin hazırlandığını bugün gibi hatırlıyorum. Pilot Cengiz Tepel’in uçağının düştüğünü ve şehit olduğunu yine o heyecanla dinlenen ajanslardan öğrenmiştim… Makarios dendi mi bugün bile tüylerim diken diken olur… Türk birliğinde görevli doktorun eşi ve üç çocuğunun evlerinin banyolarında soğukkanlılıkla ve hunharca öldürülmeleri haberi, Rumların ağır silahlar kullanmaya başlamış olmalarını işitmemiz ve yine adadaki Türk askerî birliğinin anlaşma gereği İngiliz generalin komutası altında olması bugün bile izahını zor yaptığım hususlar olarak hafızamda hep tazeliğini muhafaza edecektir.
1974’te Türkiye’nin adaya çıkartma yapması ve bugünkü gelinen nokta… Bütün bu süreçte daima önde ve ada Türklüğü’nün başında bulunan mücahit bir lider Rauf Denktaş…
Rauf Raif Denktaş, 27 Ocak 1924 tarihinde Kıbrıs'ın Baf bölgesinde doğdu. Rauf Denktaş 1,5 yaşında iken annesini kaybetti. Babası hâkim Raif Bey'dir. Anneannesi ve babaannesi tarafından büyütülen Denktaş, 1930 yılında eğitim için İstanbul'a gönderildi.
Arnavutköy'de ilkokuldan liseye kadar eğitim veren Fevzi Ati Lisesi'nde yatılı okumaya başladı. Ortaokuldan sonra Kıbrıs'a döndü ve liseyi Kıbrıs'ta bitirdi. II. Dünya Savaşı'ndan sonra hukuk eğitimi için İngiltere'ye gitti. Mezun olduktan sonra avukatlığa başladı. 1949 yılı yaz aylarında savcılık yapmaya başladı. Yine aynı yıl Aydın Hanım'la evlendi.
27 Kasım 1948 tarihinde Kıbrıs Türklerinin düzenlediği ilk mitingde Dr. Fazıl Küçük ile beraber hatiplik yaptı. Türk Cemaatinin iki önemli ismi Faiz Kaymak ve Dr. Fazıl Küçük arasında arabulucu rolünü üslenip, toplumun çıkarlarının takipçisi oldu. Faiz Kaymak'ın teklifi ve Dr. Fazıl Küçük'ün tasvibiyle Kıbrıs Türk Kurumlar Federasyonu kongresinde başkanlığa seçildi. Savcılık görevinden İngiliz yönetimini zorlukla ikna ederek istifa etti ve Cemaat sorunlarıyla uğraşmaya başladı.
1955'te terörist bir hüviyete bürünen Enosis’le mücadelede ve EOKA karşısında Kıbrıs Türklerinin direnişine yön veren Denktaş, 1958 yılında hükümetteki görevinden istifa etti. Arkadaşlarıyla 1 Ağustos 1958'de Türk Mukavemet Teşkilatı'nı kurdu.
1959 Zürich ve Londra Antlaşmaları ile 1960 antlaşmaları ve Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası'nın hazırlanmasında emeği geçti. Aynı yıl Türk Cemaat Meclisi'yle İcra Komitesi Başkanlığı'na seçildi.
1958 yılında Rum tedhişçiler, Türk köylerine saldırınca, Türkler de bu olayları protesto etti. Zürich-Londra antlaşmaları öncesinde Dr. Fazıl Küçük ve Rauf Denktaş, Ankara'ya Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ile görüşmeye gitti. Bu görüşmede Denktaş adaya Türk askeri gönderilmesi teklifini dile getirdi.
16 Ağustos 1960 tarihinde 650 kişilik Türk Alayı Magosa Limanı'na ayakbastı. 1963 olaylarından sonra Denktaş temaslarda bulunmak üzere Ankara'ya gitti. Temaslarını tamamlayan Denktaş bir sandalla Kıbrıs'a geçti ve Türk direnişini örgütlemeye başladı.
1964 Londra Konferansından sonra Makarios tarafından “istenmeyen adam” ilan edildi. Yeşilada'ya girmesi yasaklandı. Gizlice Erenköy'e çıkarak savaşa katıldı. 1967'de adaya gizlice girerken tutuklandı. Yoğun girişimler sonucu Türkiye'ye geri verildi. 1968'de adaya giriş yasağı kaldırıldığından Kıbrıs'a döndü.
1970 seçimlerinde Türk Cemaat Meclisi Başkanlığı'na seçildi. 28 Şubat 1973'e kadar Kıbrıs Cumhurbaşkanı Muavini ve Kıbrıs Türk Yönetim Başkanı seçildi.
13 Şubat 1975'te Kıbrıs Türk Federe Devleti'nin ilanından sonra devlet ve meclis başkanı görevlerini de yürüten Denktaş, anayasa uyarınca 1976'da yapılan ilk genel seçimlerde devlet başkanlığına seçildi. 1981 yılında ikinci kez devlet başkanı oldu.
22 Nisan 1990'da yapılan erken seçimde ikinci kez cumhurbaşkanı seçildi. 1995'teki seçimlerde de cumhurbaşkanı seçildi.
17 Nisan 2005 tarihinde kışın baharla oynaştığı bir zamanda cumhurbaşkanlığından ayrılan Denktaş, mücadele ve devlet adamı bir siyasetçi olmanın da ötesinde iyi bir fotoğraf sanatçısı ve kalemi kuvvetli bir kalem eridir. İngilizce ile Rumca bilen ve evli olan Denktaş’ın üç oğlu ve iki kızı oldu. Yayınlanmış 50 kitabı ve bir film senaryosu (işgal Altında adıyla TRT tarafından çekildi) bulunuyor. Amerika, İngiltere, Avustralya, İtalya, Türk Cumhuriyetleri, Polonya, Fransa, Avusturya ve Türkiye Cumhuriyeti’nde fotoğraf sergileri açtı, çeşitli ödüller aldı ve bir dizi konferans verdi. İ.Ü. İletişim Fakültesi tarafından (1958) Yılın iletişimcisi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti tarafından Yılın Adamı seçildi. Atatürk Türk Dil ve Tarih Yüksek Kurumu tarafından Atatürk Uluslararası Barış Ödülü verildi. O şimdi “ Millî direnişin kahramanı, egemenliğin yılmaz savunucusu” olarak gazetelerde yazmaya, millî davamız olan Kıbrıs meselesini konferanslarda anlatmaya devam etmektedir.
O, her şey bir yana önce iyi bir insandır. Rauf Denktaş, saadetin sırrının “iyi insan” olmakta saklı olduğunu söylüyor ve iyi insanı şöyle vasıflandırıyordu:
“İyi insan, doğru dürüst olan insandır. İçinde Allah sevgisi ve Allah korkusu vardır. İnsanları ve insanlığı sever, onun yükselmesi için elinden geleni yapar.”
Kitap hâlinde yayımlanan eserlerinden bazıları şunlardır:
Saadet Sırları (1941); Ateşsiz Cehennem (1944); Criminal Cases (1954); Onikiye Beş Kala Kıbrıs (1964); The Cyprus Problem (1968); Akritas Plan (1968); Gençlerle Baş başa (1981); The Cyprus Triangle (1982); Gençlere Öğütler (1985); Yarınlar İçin, İmtihan Dünyası, Kuran'dan İlhamlar (1986); Atatürk, Din Ve Laiklik (1989); Kıbrıs Davamız (1991), Kıbrıs’ta Bitmeyen Kavga (1991), Arşiv Belgeleri Ve Notlarla ''İlk Altı Ay'' (1992); Arşiv Belgeleri Ve Notlarla ''O Günler'' (1993); Karkot Deresi (1993), Kıbrıs Girit Olmasın (2005), Yeniden On ikiye Beş Kala (2005)…
Anadolu kokan Kıbrıs’ta insan hakları savunucusu ve millî direnişin kahramanlarından bir önder şahsiyet olarak yaşayan Rauf Denktaş, 13 Ocak 2012 tarihinde uçmağa vardı… O, şimdi şehit ve gazilerle birliktedir…
“Devlete sahip çıkın. Türkiye ile ilişkilerinizi sağlam tutun” diyerek vasiyetini yaparken; ölüm döşeğinde bile haklı davasını haykırmıştı: Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Bağımsız Bir Devlettir!..
Kurucularından birisi olduğun TMT Türk Mukavemet Teşkilatı’nın anısına yapılan parkta rahat uyu; “Toros”, “Ağrı” bizde kaldıkça “Bozkurt” kükremesindedir şimdi bütün bir Türk Dünyası…
İnsanlığın, Türk Dünyasının başı sağ olsun…
İnnâlillah ve innâ ileyhi râciûn…
- Bu haber 12-01-2016 tarihinde yayınlanmıştır.