“Şair Demek, Milletin Sesi, Soluğu Demektir”
“Şiir, her şairin içgüdüsel duygularının kaleme gelişidir” diyerek söze başlayan ve şiirlerinde kaleme aldığı konularıyla farklı bir yankı uyandıran Doğu Türkistanlı şaire Nurala Göktürk ile hoş bir sohbet gerçekleştirdik. Sorduğumuz soruları seve seve yanıtlayan Nurala Hanım, bu vesileyle gazetemizin Kadın sayfasına da ayrı bir renk katmış oldu. Konuşmamızdan önce Nurala Göktürk’ün kim olduğunu siz okurlarımıza tanıtalım.
Nurala Göktürk Doğu Türkistan’ın Yarkent vilayetinde dünyaya geldi. O dünyaya gözlerini açtığında Babası Seyit Abdul Veli Han Hoca Çin zindanlarında işkence çekmekteydi. 1949 yılında kızıl Çinliler tarafından istila edilen vatanları Doğu Türkistan’dan göç etmek zorunda kalan ailesi ile 1961’de Afganistan’a, 1965’te Türkiye’ye sığındılar. 1967’de Hac münasebeti ile Suudi Arabistan’a gittiler. 8 ay süren ziyaretten sonra 1968’de Türkiye’ye geri döndü. İlkokulun yanı sıra Devletin Göçmenler için açmış olduğu el sanatları ve halıcılık kurslarına devam etti. Küçük yaşlarda Usta Halıcılık Diploması ve sertifikalar aldı. Zamanın şartları gereği ailesi tarafından okula devam etmesine gerek görülmediğinden halen evli bulunduğu eşi Hamit Han Göktürk ile evlendirildi. Biri erkek üçü kız dört evlat sahibi olan Göktürk’ün çocukları yüksekokul mezunu. Uzun yıllardan beri Doğu Türkistan’la ilgi konularda Uluslararası ve yerel Radyo ve TV programlarına katıldı. Doğu Türkistan Mutfağını ve Milli Kültürünü tanıtan sergiler açtı. Türkiye genelinde ve Avrupa’da olmak üzere birçok Uluslararası toplantılara katıldı. Göktürk’ün şiirleri aynı zamanda Kayseri, Erciyes Dergisi, Türeli, Yesevi, Gök Bayrak, Türkiye gibi birçok dergi ve gazete dışında, Kayseri’de Bizim Genlik Şiir Antolojisinde yayınlandı (1991-1992). İstanbul’da: Hoca Ahmet Yesevi Vakfınca 1997, 1998, 1999 yıllarında yayınlan “Şiir İkindiler”, “Bir ve İki” “Fatihten Atatürk’e” adlı Antolojilerin’de de yer aldı. Göktürk’ün eserleri: “Gök Bayrak Sevdası-1” ve “Gök Bayrak Sevdası-2”, “Ben Türkistan Kızıyım” adlı şiir kitapları Hasret Matbaacılıktan neşredildi. “Doğu Türkistan Geleneksel Uygur Mutfak Kültürü” eserini de Türk Kültürüne kazandırdı. Süyüngül Canişif Hanımın 786 sayfalık “Göz Yaşları ile Islanan Topraklar” adlı Kitabını Arap Alfabesi ve Uygur Türkçesinden Latin Alfabesi ve Türkiye Türkçesine 680 sayfa olarak çevirdi. Yine Ahmet İgemberdi Beyin “Hicran Derdi” adlı şiir kitabını Arap Alfabesi Uygur Türkçesinden Türkiye Türkçesine uyarladı. Uzun yıllar Doğu Türkistan Dayanışma Derneği ve Doğu Türkistan Vakfında gönüllü olarak mücadele verdi. Türkiye Şairler ve şiir severler derneğince 16 Mayıs 1999 şiir yarışmasında Türkiye ikincilik ödülünü kazandı. Şiir ve Mutfak kültürü dalında çok sayıda ödül kazanan Göktürk’ün çok sayıda katılım belgeleri, onur belgeleri ve şiltleri bulunmaktadır. Halen “Tanrı Dağlarından Erciyes’in Eteğine Göç Hikâyeleri” adlı çalışmasını okuyucusu ile buluşturma gayreti içindedir.
Şiirlerimde en çok hasret ve vatan konularına değindim
Nurala Hanım’la yapmış olduğumuz konuşmamızda ilk olarak şiir üzerine bir soru yönelttik. Kendisi sorumuzu şöyle yanıtladı: “Şiir her şairin içgüdüsel duygularının kaleme gelişidir. Şimdiye kadar her konuda şiir yazdım fakat çok küçük yaşlarda vatanımdan ayrılmış olduğum için en çok hasret ve vatan konularına değindim diyebilirim.”
Şiirin dışında el sanatlarında da aktif olan Nurala Göktürk, “El sanatlarına Türkiye’ye yeni geldiğimiz yıllarda başladım. Devlet göçmenler için Halıcılık ve el becerileri kursları açmıştı. Babam bizi üç kardeş (diğer iki erkek kardeşimle) Halıcılık sanatı öğrenmeye gönderdi. Henüz 12 yaşımda Halıcılıktan ustalık Diploması aldım. Daha o yıllarda dikiş, nakış, örgü gibi el sanatlarına merak sardım, birçok el becerisini 14-15 yaşıma kadar öğrenmiş oldum. Çocuklarıma bile küçükken kıyafetlerini kendim diktim” ifadelerine yer verdi.
Günümüzde kadınlarımızın her konuda çok çalışması, çok öğrenmesi gerek
Makedonyalı Türk şairleri ve buradaki kadınlarımızı da anmadan geçmeyen Nurala Hanım, konuşmasının devamında şu ifadelere yer verdi: “Makadonyalı Şair Kardeşlerime öncelikle sıcak yüreğimden milyonlarca selamlarımı sunarım. Henüz kendileri ile veya şiirleri ile tanışmak gibi bir şansım olmadı. Şair demek milletin sesi, soluğu, gözü, kulağı demektir. Ben inanıyorum ki, Makedonyalı gönül Şairler her alanda en güzel dizeler ile gelecek kuşağa anlamlı eserler bırakıyorlardır. Ama benim özellikle âcizane talebim gözlerden ve gönüllerden uzak kalmış olan Doğu Türkistan’ı da kaleme alırlarsa neslimiz bu meyanda da aydınlanmış olur.
Millet olma vasfı ailede başlar, o güzide hanımefendilerden çok okumalarını istirham ederim. Mesela Dünyanın neresinde olursa olsun çoğu kadınlarımız Dünya milletleri hakkında pek bilinçli değiller. Özellikle günümüzde kadınlarımızın her konuda çok çalışması, çok öğrenmesi gerek. Gelecek kuşaklarımızın daha eğitimli, daha verimli, daha barışçıl bir nesil olarak yetişmesinde hanımefendilere çok iş düşüyor. Örneğin; 10 kadına Doğu Türkistan neresidir veya Uygurlar kimdir diye sorsanız 9’u bilmeyebilir, bence üzücü bir durum. Dünyada güzellik adına ne varsa kadınların eseridir diye düşünmekteyim. Ama bugün dünyanın haline bir bakalım; güzellikler bir bir yok edilmektedir, inşa etmek için kolları sıvamalıyız. Sadece Makedonyalı Hanımlarımız için değil tüm dünya kadınları için insanüstü bir gayret gösterme zamanı.
Makadonyayı hiç görmedim, adını duyduğum kadarı ile bir Türk Ülkesi, kardeşlerimiz hakkında benim de çok eksikliklerimin olduğunu düşünüyorum. En kısa zamanda Makedonya hakkında bilinçlenmeyi düşünüyorum. Bir Doğu Türkistanlı Kardeşiniz olarak Makedonya’ya selam, sevgi ve muhabbetlerimi sunarım. Size de bu imkânı bana sunduğunuz için çok teşekkür ederim, inşallah İstanbul’a yolunuz düştüğünde misafirimiz olmanızı temenni eder, işlerinizde muvaffakıyetler dilerim” sözleriyle konuşmasını tamamladı.
- Bu haber 26-07-2016 tarihinde yayınlanmıştır.