“Üsküp’ü Çok Seviyoruz”
Makedonya’daki Türk Dili ve Edebiyatı Bölümlerine, Yunus Emre Enstitüsü Türkoloji projesinde gönderilen Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü öğretim üyeleri, gerek üniversitelerde öğrencilere verdikleri bilgileriyle gerekse diğer kurumlara verdikleri destekleriyle Makedonya’daki Türk edebiyatına da büyük katkı sağlamaktalar. Birkaç yıldır Makedonya’da Türk Dili ve Edebiyatı Bölümlerindeki görevlerini ve çalışmalarını başarıyla sürdüren okutmanların eşleriyle bir sohbet gerçekleştirmek istedik. Eşleri burada, hizmet eder ve çalışırken eşlerinin burada bulundukları süre zarfında zamanlarını nasıl geçirdiklerini, günlerini nasıl değerlendirdiklerini merak ettik. Bizleri kırmayıp sohbetimizi kabul ettikleri için Nedret Gezgin, Okşan Uysal ve Kübra Karakuş’a öncelikle teşekkürlerimizi iletirken, kendileriyle yapmış olduğumuz sohbetimizi aktarıyoruz.
“Üsküp’ten de Üsküp halkından da çok memnunuz”
Nedret Gezgin’le yapmış olduğumuz konuşmamızda kendisi, Üsküp’e nasıl geldiklerini anlatırken, 2013-2014 yılında Tahran’da kaldıklarını, 10 ay orada kaldıktan sonra tekrar Türkiye’ye döndüklerini ve bir gün Ankara’dan aldıkları bir telefonla Üsküp serüvenlerinin bu şekilde başladığını anlattı. Nedret Gezgin: “Türkiye Cumhuriyeti Devletine, bizi buraya gönderdiği için çok minnettarız, Allah Türkiye devletine zeval vermesin. Onun sayesinde Türk Dünyası çocuklarını tanıdım. Türk Dünyasından birçok manevi kızımız oldu. 2000-2001 yıllarında Kazakistan’da da çalıştık. Oraları da çok sevdik” sözlerine yer verdi.
Üsküp halkından oldukça memnun olduklarını söyleyen Nedret Hanım, burada hiç yabancılık çekmediklerini, kendilerini aynı İzmir’deymiş gibi hissettiklerini sözlerine ekledi. Nedret Hanım, konuşmasının devamında: “Üsküp’ü çok seviyoruz. Oğlum Kürşat’la her gün Bit Pazarı’nı, Türk çarşısını geziyoruz. Makedonya ve Balkanlar’daki diğer yerleri de gezme fırsatımız oldu. Geçen sene Ohri’ye gittik, Manastır’a, Kalkandelen’e, Kosova’ya, Belgrad’a, Balkan ülkelerine gittik” diyerek boş zamanını genellikle kitap okuyarak geçirdiğini de ifade etti. Bu sayede, Türk Balkan yazarlarını da burada öğrendiğini sözlerine ekledi.
“Üsküp’e geleceğimizi tesadüfen öğrendik”
Nedret Hanım’dan sonra sohbetimize Okşan Hanım’la devam ettik. Aslen Kıbrıslı olan ama evlendikten sonra Türkiye’de ikamet etmeye başlayan Okşan Uysal, Üsküp’e gelişlerini şöyle anlattı:“Üsküp’e geleceğimizi tesadüfen öğrendik. Balkanlara gelebilmek doğrusu bizim için gerçekleşmesi imkânsız bir hayal gibi idi. Bu imkânı bulduğumuz için devletimize, o zamanki Yunus Emre Türk Kültür Merkezi başkanı sayın Prof. Dr. Hayati Beye müteşekkir olduğumuzu belirtmeliyim.
Ben Üsküp’e gelirken, Davut Coşar Bey bana birkaç tane isim verdi. Bu isimlerden ikisi Yeni Balkan Gazetesinin Müdürü Mürteza Sulooca ve eşi Hacer Sulooca’ydı. Diğerleri ise Filiz Nezir, Leyla Arif, Furkan Çako. Bu çocukların isimlerini öğrenerek geldim ve sanki ben, bu çocukların gıyabında bütün Üsküp’ü tanıyor gibiydim.
Ben, Üsküp’te (Osmanlı Taş Köprünün ikiye böldüğü) iki tane ayrı yerleşim alanı gördüm. Biri, Asya’yı çağrıştırdı bende, biri Avrupa’yı. Bir tarafta Makedonların çoğunlukla yaşadığı daha gelişmiş ve modern bir kısım, bir tarafta örf âdet ve geleneklerini yaşatmaya devam eden Müslümanların yaşadığı kesim.
Üsküp’te kendimizi memleketimizde gibi hissettik. Buram buram Osmanlı kokan bir yer Üsküp. Sanki Anadolu’nun bir parçası gibi. Bana “Üsküp’e alışmakta zorluk çektiniz mi” diye soruyorlar; ben de “Sağ kalır Türkiye’ye dönersek galiba oraya alışmakta zorlanacağız” diye cevap veriyorum.
Karadag mahallesinde ikâmet etmekteyiz. Çok güzel bir ortamda yaşıyoruz, çok güzel günlerimiz geçiyor. Müslüman ailelerle komşuluk yapmak muhteşem. Burası merkeze yakın bir mahalle. İki adımda Türk Çarşısına gidebiliyorsun. Osmanlı eserleri, hanlar hamamlar muhteşem camileri elimizi uzatsak tutacak gibiyiz. Dolaştığımız her yerde Türkçe şarkılar duymak mümkün. Türkiye’den geldiğimizi anlayan esnafın yüzünde o memnuniyeti gördüğümüzde seviniyoruz. Burada Türk’ün Sesi Yeni Balkan Gazetesi ekibiyle Gazete ve Bahçe Dergisini dağıtmak için köyleri adım adım gezme imkânı buldum. Allah bu gazetenin sesini ve Türkçe yayın yapan kuruluşların sesini ilelebet kesmesin. Allah kısmet eder mi, bir yıl daha gelir miyiz bilemem ama her gelişin bir gidişi olduğunu düşünerek tekrar kısmetse olur diyorum, yani sonuç olarak Biz Üsküp’ü çok sevdik, İnşallah Üsküplü de bizi sevmiştir.” Dedi.
Okşan Hanım konuşmasının devamında: “Yunus Emre Enstitüsü gerçekten güzel faaliyetler yapan bir kurum. Burada günlerimiz doldu dolu geçiyor, dedi. Yunus Emre gibi bir kurumun burada olması gerçekten bulunmaz nimet. Türkiye Cumhuriyeti’ne de Allah zeval vermesin. Artık her yerde Türk bayrağı dalgalanıyor. Türkçe okutuluyor. Kültürümüz ve Dilimiz dalga dalga dünyaya yayılıyor. Yunus Emre’nin bulunduğu memleketler çoğaldıkça biz daha mutlu oluyoruz” sözlerini ifade etti.
“Buraya geldiğimde tıpkı hayal ettiğim gibi bir şehirle karşılaştım”
Sohbetimize dâhil olanlardan bir diğer isim de Kübra Karakuş oldu. Kendisini tanıtarak söze başlayan Kübra Hanım, ardından o da Üsküp’e gelişlerini anlattı: “Zonguldak doğumluyum, ilahiyat mezunuyum, Kalkandelen Devlet Üniversitesinde Türk Dili ve Edebiyatı dersleri veren Yrd. Doç. Dr. Ertuğrul Karakuş Beyin eşiyim.
Üsküp'e ilk olarak eşimin görevi münasebetiyle 2013 yılında geldim. Öncesinde Üsküp’ü eşimin anlattıklarından biliyordum, buraya geldiğimde de tıpkı hayal ettiğim gibi bir şehirle karşılaştım. Gelmeden önce Üsküplü büyük şairimiz Yahya Kemal Beyatlı’nın hayatı ve anıları ile ilgili birçok kitap okuduğumdan dolayı da Üsküp ile ilgili belli başlı fikirlerim oluşmuştu. Bundan sonrasında ise bu güzel ecdat beldesinde Osmanlı izlerini sürüp buraları daha iyi tanımaya çalıştım. Üsküp; camileri, hanları, hamamları ve taş döşeli sokaklarıyla yaşayan bir Osmanlı şehri. İstanbul’un küçük kardeşi, burada insanın kendini yabancı bir diyarda hissetmesine imkân yok…
Zaman içerisinde burada kendimize göre çevremiz oluştu, arkadaşlarımızla birlikte vakit geçirmek, köylerde ana vatana hasret duyan Osmanlı yadigârı ailelerle birlikte olmak, eski köklü ailelerde yaşayan Osmanlı âdetlerini, gelenek ve göreneklerini bire bir görmek, artık yavaş yavaş yitirmeye başladığımız değerlerin burada yaşadığına şahit olmak beni Üsküp’e daha çok bağladı” sözlerini beyan etti.
“Bizim için Üsküp geçici görevle geldiğimiz bir yer değil” diyen Kübra Karakuş: “Özellikle belirtmek isterim ki eşimin bir ayağı ömür boyu hep burada olacak. Çünkü doktora tezi ve uzmanlık alanı bu topraklar üzerine. Dolayısıyla onun ömrü bu topraklara hizmetle geçecek. Bizim hayatımızda Türkiye ile Balkanlar ömrümüzce eşit yer tutacak hatta Balkanlar daha çok yer tutacak gibi görünüyor…
Uzun bir ayrılıktan sonra ana vatandan kardeş vatana akınlar başladı çok şükür. Bundan sonrası, ecdat yadigârı bu topraklara daha sıkı sarılmak. Bu bilinçte olmak ve buraları terk edersek yıkımı kendi elimizle yapmış oluruz. Burada herkesin dediği bir cümle çok manidar: “Allah Türkiye’ye gün ışığı versin gölgesi bize yeter!”. Bu temenni ile düştük yollara, 90 yıllık geç kalmışlığı telafi etmek için çabalıyoruz şimdilerde. Burada kalanlar daha sıkı sarılsınlar bu topraklara. Atalarımızın at üstünde zor şartlar altında fethettiği Balkan diyarlarını sahipsiz bırakmamak hepimizin boynunun borcu” diyerek sözlerini tamamladı.
- Bu haber 13-06-2016 tarihinde yayınlanmıştır.