Yalçınkaya: “Makedonya, Tarihi ve Eserleri Konusunda Çok Şanslı Bir Ülke”
Yaklaşık iki yıldır caminin restorasyon çalışmalarıyla ilgilenen restoratör mimar Seda Yalçınkaya ile bir konuşma gerçekleştirdik. Kendisi bu yoğun programında bizlere zaman ayırıp sorduğumuz soruları büyük bir memnuniyetle yanıtladı.
Restoratör mimar Seda Yalçınkaya kimdir?
1981 yılında İstanbul Silivri’de doğdu. Üniversiteye kadar da Silivri’de büyüdü. Aslen de kökenleri baba tarafından Selanik, anne tarafından ise Kosova Prizren’e dayanıyor. Tam bir göçmen kızı. Ailesi esnaf hatta dedelerinin pastaneleri vardı. Kız çocuğu olmasına rağmen daha o zamandan çalışmayı, üretmeyi severdi. Akrabalarının Rumlardan kalma evine gitmek için can atardı ve çatı aralarında çokça dolaşırdı. Küçüklükten gelen bu ilgiyle de üniversite tercihlerini yaparken ideali olan mimarlık ve restorasyonu yazdı.
1999 yılında önlisans Kütahya Dumlupınar Üniversitesi Restorasyon bölümünü kazandı ve 2 yıl sonrasında mezun oldu. Ardından da İstanbul’a döndü ve gelir gelmez yalı restorasyonu yapan bir firmaya işe başladı ve böylelikle ideali olan ve çok istediği meslek serüvenine adım attı, arkası da böylelikle devam etti. Aynı zamanda esas ideali olan bölüme Beykent Üniversitesi Mimarlık bölümüne geçiş yaptı ve işle birlikte devam ederek mimarlık bölümünden mezun oldu. Arkasından da çok özel işlerde ki, özellikle çok önemli olan Mimar Sinan’ın eseri olan Süleymaniye Camii gibi birçok eski eserin restorasyonunda çalışma fırsatı oldu. Hayallerinin peşinden giderek istediği, sevdiği işi yapma fırsatını yakaladı.
Makedonya, Türkiye’nin on yıl önceki hallerini yaşayan bir ülke
Seda Yalçınkaya, Manastır’a geliş ve Haydar Kadı Camii’ndeki çalışma başlama serüvenini bizlere şöyle anlattı: “Eski çalıştığım firma Manastır’da iş yapıyordu. İş için gelmemi istiyorlardı, ama benim için kötü bir dönemdi ve gelmeyi o dönem göze alamadım. Ancak ailemle birlikte kısa bir tatil planlayıp Makedonya’yı gezme fırsatım oldu. O zaman çok beğendim. Buralar, hala doğası bozulmamış (ki hep dua ediyorum, böyle kalır) sakin, insanları güler yüzlü ve bazen Türkiye’de gibi hissedebileceğiniz şekilde benzer kültüre sahip (ki ben bu kültürü çok iyi tanıyorum) çok da Türkçe konuşana rastlayabileceğiniz bir yer. Bana çok sıcak geldi. Gelenek göreneklerle de Türkiye’nin 10 yıl önceki hallerini yaşayan bir ülke. Bu gezi arkasından yaklaşık 1 yıl sonrası Manastır’da bulunan Haydar Kadı Camii ile ilgili teklif aldım ve firmayla da frekanslarımız tuttuğu için hiç düşünmeden evet dedim ve yaklaşık 2,5 yıldır da buradayım.”
Manastır Haydar Kadı Camii, mimari özellikleri açısından bir Mimar Sinan eseri olduğu öngörülmekte
Oldukça önemli bir iş için Makedonya’ya gelen Seda Hanım, üzerinde çalıştığı cami hakkında da birkaç bilgi verdi: “Manastır Haydar Kadı Camii 1561-62 yıllarında zamanın kadısı olan Haydar Kadı tarafından yaptırılmış. Kesin kayıtlar olmasa da dönem ve mimari özellikler açısından bir Mimar Sinan eseri olduğu öngörülmekte. Yapı uzun yıllar boyu kapalı kalmış, zaman içinde şarap deposu olarak kullanıldığı dönemler bile olmuş. Bizim geldiğimiz dönemde ise pencereleri örtecek kadar çöpler altında kalmış ve tinercilerin mekanı haline gelmişti. Ankara Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından restorasyon için projeleri hazırlanıp ihaleye 2014 yılında çıkmış ve şu an çalıştığım firma ihalesini alarak restorasyon çalışmalarına başlanıldı. İslam Birliğiyle de bir protokol yapılmış ve onların da desteğiyle çalışmalar devam ediyor.
Yapı, bahçede yaptığımız, özellikle burada benim çok önemsediğim etraftan toplanılan Osmanlı mezar taşlarının sergileneceği bir açık müzemiz olacak. Niçin bu kadar önemli bu mezar taşları, ki bu konuda uzman olan Yrd. Doç. Dr. Ertuğrul Karakuş hocamızın da dediği gibi bunlar bizim tapularımız, geçmişimizin belgeleri, bu sebeple de sergilememiz önemli. Ayrıca bir şeye daha değinmek istiyorum; bahçe duvarımızı yaparken cami önünde bulunan, onların küçük maket kiliselerine dokunmadık, bu konu eleştiri alsa da bence İslam dininin hoşgörüsünü gösteren bir durum ve bu konuda onlar da destekler ve camiinin ayağa kalmasından mutlular. Hoşgörü her zaman hoşgörüyü getirir. İyi şeyler yapmak bizlerin elinde” diye konuştu.
Makedonya hakkında görüşlerini ifade eden Yalçınkaya, “Makedonya, tarihi ve eserleri konusunda çok şanslı ve güzel bir ülke, ancak bir o kadar da eserler yok olmaya yüz tutmuş durumda. Türkiye’den gerek Vakıflar Genel Müdürlüğü gerekse TİKA’nın yapmış olduğu çalışmalar umut verici” sözlerini dile getirdi.
Makedonya’da hayatımın en huzurlu zamanlarını geçirdim
Kadın sayfamızda yer verdiğimiz Seda Hanım’a, Makedonyalı kadınlara da herhangi bir mesajının olup olmadığını sorduk. Yalçınkaya: “Buradaki Türk hanımlarına söylemek istediğim; Çok başarılı olacak kişiler var ve ideallerinin peşinden koşsunlar. Biraz feministçe olacak ama benim gördüğüm, burada biraz bayanlar geri planda kalıyor ve iş ortamında fazla ön planda olmaları istenmiyor. Umarım bu değişir. Mesela ben burada bayan mimar olarak söz sahibi olmama rağmen yadırgandım, bayandan direktif almak çok sevilmeyen durum. İşim ve sektör olarak erkeklerin çok olduğu bir alandayım, zorlukları çok çok fazla bayana göre ama biz bayanlar istediğimizde her şeyin üstesinden başarıyla gelebiliyoruz. Yeter ki doğru olalım ve çalışalım.
Son olarak söylemek istediğim ise; Makedonya’da hayatımın en huzurlu zamanlarını geçirdim ve böyle bir yapıya hizmet edebildiğim için ayrıca mutluyum. Şimdiden de işle ilgili övgüleri almak gurur verici. Bizim işimizin ayrıca bir maneviyatı var, ben burada bunu iki kat hissettim. Burada çalışmalara daha çok hız vermek gerekiyor ki benim hissettiğim buradaki halkımız da burada yalnız olmadıklarını hissediyor, bu da ayrı güzel bir yan. Her şey daha güzel olur inşallah” diyerek sözlerini noktaladı.
- Bu haber 13-09-2016 tarihinde yayınlanmıştır.