Alaettin Tahir'i Anarken
Duruşu, efendiliği apayrıydı onun. Hırçın yüzünü hıç anımsamıyorum. Gülüşü yüzünden eksik olmazdı. Ama Kibirli değildi. Tartışmaya girse de, seviyeye özen gösterirdi. Gerçek bir aydındı. Herkes tarafından sevilen, sayılan biriydi.
Onunla en fazla Üsküp’te, Struga’da görüştük. Belki çok sık görüşmedik, ama aramızda bir yakınlık, birbirimize saygımız vardı.Görüştüğümüz yerler genelde Birlik Gazetesi, Üsküp Radyosu, Üsküp Televizyonu, ya da Üsküp Halklar Tiyatrosu’ydu...
Şiirle pek uğraşmadı. Öyküler yazdı, yetişkinler için, çocuklar için. Öykü yazarı olarak sevilip sayıldı. Türkçe’den Makedonca’ya çok sayıda çeviriler yaptı. Edebiyat çevrelerinde saygın bir çevirmen olarak adını duyurdu.
1949 yılı Üsküp doğumlu olan Alaettin Tahir, edebiyata şiirle girdi. İlk şiirleri Sesler dergisinde yayınlandı. Sonra da şiiri bırakıp öyküye sarıldı. Bu arada felsefe okudu. Ancak yarıda bırakarak 1969 yılında Sesler Aylık Toplum Sanat Dergisi'nin sekreterlik görevine başladı. Ardından "Birlik" Gazetesi'ne gazeteci olarak geçti. 1973 yılında "Birlik" Gazetesi Baş ve Sorumlu Yazarı görevinden alınan Necati Zekeriya'ya haksızlık yapıldı diye kısa bir süre sonra protesto anlamında gazeteden ayrıldı. Uzun zaman işsiz kaldı. 1970'li yılların sonlarına doğru, Üsküp Televizyonu Türkçe Yayınları'na geçti.
Üsküp'te faaliyet gösteren "Yeni Yol" Kültür Güzel Sanatlar Derneği'nde bünyesindeki "Nâzım Hikmet" Edebiyat Kolu’nun etkin üyelerindendi.
"Birlik" Gazetesi ve "Sesler" Dergisi sayfalarında yayımlanan öykülerini, 1973 yılında "Apartman 18" adı altında kitap haline getirdi. Bunu, 1980 yılında çıkan "Portre" adlı öykü kitabı izledi. Ölümü ardından 2014 yılında Makedonya Kültür Bakanlığı’nın desteği ile “Dostumun Mavi Hırkası” adı altında “Yeni Balkan” Yayınları arasında kitaplarına alınmamış öyküleri bir araya getirildi.
Aramızda olmayan değerlerimize sahip çıkabiliyor muyuz?
Bir gerçek var ki, bu topraklarda edebiyat, kültür sanat dünyamıza emeği geçip zengin içerik katanları ölümleri ardından hak ettikleri ölçüde sahiplendiğimizi söyleyemeyiz. Örneğin, geçmiş yıllarda yitirdiğimiz Necati Zekeriya, Şükrü Ramo, Süreyya Yusuf, Mustafa Karahasan, Rasim Salih, Lütfü Seyfullah, Şerafettin Nebi, Hasan Mercan’ı ve buna benzer daha nice değerlerimizi bence layık oldukları şekilde anmak, genç nesillere onların vermiş oldukları katkıyı tanıtmaktan uzağız. Bizi bu konuma düşüren etkenler nelerdir? Onlar ki, İkinci Dünya Savaşı sonrası birçok ilklere imza atmış, Osmanlının çekilmesiyle bu topraklarda yaşanan suskun, karanlık bir dönem ardından Türkçe’nin çok yönlü şahlanmasına tarihsel katkı sunanlardır... Panel, sempozyum, seminer gibi etkinlikler düzenlenebilir. Adlarına çeşit yarışmalar örgütlenebilir. Ve buna benzer...
Bunca sivil toplum örgütleri, bunca derneklerimiz var, kurum ve kuruluşlarımız var. Yayın hayatını sürdüren gazete, dergilerimiz var. İnternet sitelerimiz var. El ele vererek bu işin üstesinden rahatça gelebiliriz. Unutmayalım ki bu işi bizler yapmazsak, gelecek kuşakların yapmasını beklemek biraz da hayal işi...
Değerlerimiz, kimliğimizin bu topraklardaki gerçek adresidir. Geç olmadan, ona sahip çıkalım...
- Bu haber 28-01-2016 tarihinde yayınlanmıştır.