Avrupa Birliği’nden Gelen Olumsuz Yanıt Üzerine…
Günter Mercan
“Yalnızken pek az şey, birlikteyken çok şey başarabiliriz.” (Helen Keller)
Haziran 2019’da gerçekleşen Avrupa Birliği (AB) Liderler Zirvesi’nde müzakere görüşmelerine başlama konusu teknik nedenlerden dolayı Ekim ayına ertelenmişti. 17-18 Ekim tarihlerinde Belçika’nın başkenti Brüksel’de gerçekleşen AB Liderler Zirvesi’nden, katılım müzakerelerine başlamayı bekleyen Kuzey Makedonya ve Arnavutluk’a olumsuz cevap geldi. Avrupa Birliği Konseyi’nin Kuzey Makedonya ve Arnavutluk’un AB’ye katılım müzakerelerine onay vermemesi, bu iki ülkede hayal kırıklığıyla sonuçlandı. Böyle anlarda birçok kişide hayal kırıklığı hissinin oluşması anlaşılabilir bir durumdur. İnsanlar genelde kaybetmekten nefret ederler. Kabaca, insan bir şeyi kaybettiğinde, kazandığı zaman hissettiği sevincin iki katı kadar üzülür.
Adım adım ilerleyelim. Nisan ayının sonalrında Berlin’de Batı Balkan ülkelerinin liderleri Almanya Başbakanı Angela Merkel’in davetiyle Berlin’de toplandı. Kuzey Makedonya ve Arnavutluk’un katılım müzakerelerine “yeşil ışık” verilmemesinde ana aktör olan ve AB “genişleme süreci kurallarının” sertleştirilmesinden yana tavır koyan Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un da katıldığı zirveye, Bosna-Hersek, Kosova, Arnavutluk, Kuzey Makedonya, Karadağ ve Sırbistan liderleri de katılmıştı. Merkel, AB’ye üyelik sürecinde Batı Balkan ülkelerine destek sözü vermiş, bir ara Batı Balkan ülkeleriyle AB’den ayrı olarak, ancak AB’nin finansmanıyla destekleyeceği bir “Ortak Pazar” oluşturma düşüncesini gündeme getirmişti. Macron ise, daha önceki açıklamalarında olduğu gibi AB’nin genişlemesine birlik içinde reform olmadan destek vermeyeceğini ve AB’nin en erken 2025’te yeni üye alabileceğini dile getirmişti. Anlayacağınız üzere, gerçekleştirilen bu zirve Batı Balkan ülkelerinin bazı işlerin yoluna gireceğine dair beklentilerine soğuk duş etkisi yaratmış ve bu ülkelerin AB yolunda “özel” ve şimdiye kadar en sert muameleye maruz kalacaklarına dair bir ön uyarı niteliği taşımaktaydı. Atalarımızın da dediği gibi, “Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az”!
Yunanistan ile olan isim sorunu, Avrupa-Atlantik entegrasyonu sürecinin başlaması için bizim önümüzdeki en büyük problemlerden birisi olarak gösteriliyordu. Makedonya’nın isminin “Kuzey Makedonya” olarak değiştirilmesini öngören Prespa Anlaşması ile ülkenin AB ve NATO üyeliklerinin önü açılmıştı. Yunanistan ile 28 yıllık isim sorununu aşan Makedonya, NATO’ya katılım protokolünü 6 Şubat’ta NATO’nun Brüksel’de bulunan karargâhındaki törende imzaladı. Makedonya’nın üyeliğinin başlaması için katılım protokolünün 29 NATO ülkesinin parlamentolarında onaylanması ve bazı resmi süreçlerin tamamlanması gerekiyor. Evet, NATO üyeliğine çok yakınız. Peki, ondan sonra ne olacak? Kendimizi daha güvende mi hissedeceğiz? Ya da AB müzakere görüşmelerine başlasaydık hemen daha zengin mi sayılacaktık veya hukuk devleti statüsüne mi sahip olacaktık? Hayır, bunların hiçbiri olmayacaktı. Sistemimizin daha verimli çalışabilmesi ve şoklara daha dayanıklı hale getirilebilmesi için yapısal reformlara yönelmedikçe daha çok AB diye ağlarız. Müzakere görüşmelerine başlasak da tam üyelik çok zaman alır. Peki, nedir bu yapısal reformlar? (1) Büyümenin ithalata bağımlı yapıdan kurtarılması ve cari açığın düşürülmesi; (2) Bütçe gelirlerinin konjonktürel etkilerden mümkün olduğunca arındırılması; (3) Vergi sisteminin kayıp, kaçak ve kayıt dışılığı önleyecek biçimde düzenlenmesi; (4) Merkez Bankası’nın bağımsız hale getirilmesi vesaire. Büyük konular kapandığında “küçük” konular su yüzüne çıkmaya başlar. İnsanlar tuhaf varlıklardır. Her zaman daha fazlasını isterler. Sürekli memnun değillerdir. “Küçük” dediğimiz konular daha çok refah ve komşulara kıyasla daha iyi bir yaşamı özetler. “Küçük” konular siyasi piyasada büyük olarak sahne aldıklarında siyasetçiler ve siyaset için problem başlar. İsim sorunu veya etnik çatışmalar hakkında konuşmak, daha yüksek maaşlar, daha çok yatırımlar ya da hukuk devleti hakkında konuşmaktan daha kolaydır. Örnek vermek gerekirse, Kosova meselesinin Sırp-Arnavut ilişkilerinde “çıkmaz sokak” olarak lanse edilmesi Sırbistan’ın diğer problemlerinin gün yüzüne çıkmasına engel oluyor. Ya da Bosna-Hersek’te farklı dini ve etnik gruplardan insanların bir arada yaşama zorlukları ülkenin sistemik problemlerinin göz ardı edilmesini sağlıyor.
Çok açık bir şekilde görülüyor ki Makedonya ekonomisinin bağlı olduğu büyüme modeli, yüksek ve sürdürülebilir büyüme oranları sergileme kapasitesi yok! Makedonya 2001-2018 dönemindeki yıllık ortalama %2,7 büyüme oranıyla oldukça kötü ekonomik sonuçlar elde eden ülkeler arasında sayılmaktadır. Karşılaştırmak gerekirse, aynı zaman dilimi içerisinde yıllık ortalama büyüme oranı Arnavutluk’ta %4; Bulgaristan’da %3,7; Sırbistan’da %3; Karadağ’da %3; Romanya’da %4; Slovakya’da %4; Estonya’da %4; Polonya’da %3,6 olarak gerçekleşti. Bu gibi ekonomik performanslar ülkenin AB üyesi ülkelerin yaşam standartlarına yaklaşması sürecini hem yavaşlattı hem de erteledi. Örnek vermek gerekirse, 1998 yılında Makedonya ve Bulgaristan’ın kişi başına gelirleri birbirine yakındı, yaklaşık olarak AB gelir seviyesinin %28’ine sahiptiler. 2018 yılına gelindiğinde Bulgaristan’ın kişi başına geliri AB gelir seviyesinin %60’ına yaklaştı, Makedonya’nın kişi başına geliri ise AB ortalamasının %35’inde kaldı. AB gelir ortalamasının %85’ine ulaşan Slovenya ve Slovakya ile karşılaştıracak olursak ise ülkemizin ne kadar geri kaldığını açıkça görürüz. Bu gibi sorunların en büyük üç nedeni olarak şunları sayabiliriz: (1) Sanayileşme seviyesinin düşük olması; (2) Ekonominin olumsuz yapısı ve ihracatın düşük rekabet gücü; (3) Ülkenin kurumsal yapısının yetersizliği.
İmalat sanayinin GSYH’ya oranla %12’den düşük olması ve bu oranın %20 olduğu gelişmiş Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri (Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Polonya, Macaristan, Slovenya) ile karşılaştırıldığında düşük sanayileşme oranının Makedonya ekonomisinin en önemli kısıtlamalarından biri olduğu bariz bir şekilde görülüyor. Makedonya Ticaret Odası’nın katkılarıyla yapılan bir araştırmada Makedonya ekonomisinin olumsuz yapısı ve ihracatın düşük rekabet gücü yansıtılıyor. Makedonya ekonomisi ihracat çeşitlendirmesi açısından dışarıya sattığı karşılaştırmalı üstünlüğe sahip ürünler, ihracat yapan şirketler ve ürünlerini ihraç ettiği ülkeler bazında sorun yaşamaktadır. Slovenya’yla karşılaştırıldığında, Makedonya 447 karşılaştırmalı üstünlüğe sahip ürün satarken, Slovenya yüksek kaliteli ve katma değerli 1100 ürün satmaktadır. Bizim 3500 şirketimiz ihracat yaparken, onların ihracat yapan 8000’den fazla şirketleri var. Ülkemizin en çok ihracat yaptığı 10 ülke ihracatın %85’ini oluştururken, Slovenya’nın 200.000 avro değerinden daha yüksek ihracat yaptığı ülkelerin sayısı 150’yi geçiyor. Ekonomide uzun vade sayılan 10-15 yıl içinde kalkınma dinamiğinin hızlanması ve gerekli olan %4-5 ve daha yüksek büyüme oranları yakalamak için bu performanslarımızı arttırmamız gerekiyor. Bunun için de kurumsal yapıyı iyileştirmek için yukarıda bahsettiğimiz yapısal reformlara bir an önce başlanması lazım.
AB tarafına bakarsak orada da bazı işlerin iyi gitmediğini görebiliriz. Yüzyılın başında bir “Avrupa Federasyonu” veya “Avrupa Birleşik Devletleri” rüyasında olan Batı Avrupa’daki bütünleşme hareketi 15 yıldan beri durgunluk içinde. 2004 yılında Baltık ülkelerinin, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve Malta’nın da aralarında bulunduğu 10 ülkenin birden AB’ye katılımının oluşturduğu sıkıntılar henüz aşılabilmiş değil. Bu ülkelerin AB’ye katılımının Avrupa bütünleşmesini ne şekilde etkileyeceği ve nasıl intibak sağlayacağı tartışılırken 2007 yılında Bulgaristan ve Romanya, 2013 yılında da Hırvatistan yeni üyeler olarak AB’ye dahil oldular. AB halen Türkiye, Karadağ ve Sırbistan’la tam üyelik müzakereleri sürdürüyor. Bu ülkelerden Türkiye dışındakilerin 2025 yılında AB’ye tam üye olarak katılımları taahhüt edilmiş durumda bulunmaktadır. Özellikle 2008 yılındaki Büyük Resesyon’un avro bölgesi ülkelerini vurması, mülteci akını problemleri, Brexit sorunu ve acil çözüm bekleyen başka sorunların olması, refah toplumu özelliklerinin ortadan kalkması ve Avrupa vatandaşları arasında AB hakkında negatif düşüncelerin güçlenmesi AB için ciddi problem yaratıyor.
Sonuç olarak biz büyük konular olan problemleri çözmüş bulunmaktayız. Daha geriye gidersek eski Yugoslavya’da herkes savaştığı dönemde sadece biz sakin bir şekilde ayrıldık. Binlerce Kosovalı vatandaş Sırbistan’daki çatışmalardan kaçarken bize gelmelerine izin verdik. Etnik toplulukların hakları bölge içinde en çok bizde savunuluyor. Yaklaşık 28 yıldır devam eden isim sorununu çözdük vesaire. Ama şimdi sıra “küçük” olarak nitelendirilen ama aslında saydığımız bu problemlerden çok daha zor çözülebilecek olan sorunlarla savaşmak. Uzun vadede onlara çözüm bulmayı başarabilir ve sürdürülebilir kalkınma yolunda adım atabilirsek ve AB bizi yeniden istemezse, işte o zaman onlar küsebiliriz. Belki de o zaman onlara ihtiyacımız bile kalmaz! Yoksa 1,5 milyon insanın AB’ye alınmasıyla onların Avrupa topluluğuna ne gibi bir zararı dokunabilir ki... Buradan AB’ye göç etmiş yarı milyon Makedonyalı doktor, mühendis, IT ve diğer konularda uzman ile çalışkan işçilerin o topluma çok güzel ayak uydurdukları ve Avrupa topluluğunun onları kabul ettiği çok açık ve net.
- Bu haber 10-12-2019 tarihinde yayınlanmıştır.