Herkesin bayramı kendi seçimi
Dr. Cansun Bukovec
O eski bayramların dönmemek üzere gitmesi için yeni bir sebep bulunalı iki yıl oldu.
Başımızdaki tatsız bela ha gitti, ha gidecek derken hayatımızdaki değişmelerin hesabını tutamaz olduk. Değişen yaşam tarzı, ayak uydurmakta zorlandığımız hızlı değişiklikler, işimize geldiği vakit hemen günlük hayatımıza dahil etmeyi ihmal etmiyoruz. “Hadi bu yeni bela geçsin görüşürüzden”, “Кorona olmasaydı görüşürdükten” sonra sıra telefon görüşmelerine geldi, yavaşla basit bir resimle geçiştirilen, hatta hiç tebrik edilmeyen bayramlar yaşamak olağan oldu.
Belki unutmuş olabiliriz ama ne dersiniz o eski günlere bu yazı sebebiyle biraz geri dönelim.
Bayram gelirken herkesi ayrı bir heyecan sarardı. Bazan ne giymek istediğimizi sorarlardı ama sormadıklarında da öyle mırın kırın etme lüksüne pek sahip değildik. Ebeveynlerimiz kıyafetleri alır, “yıla da giyer” düşüncesiyle kapıdan girerlerdi. Büyük AVM'ler yoktu. Mahalle dükkanlarından, çarşı pazar esnafından bayram pazarlığı yapılırdı. Öyle sahibini tanımadığımız, zor zamanımızda veresiye vermeyen eşraftan pazarlık yapılmazdı. Bayramlık alışverişi sürerken birkaç gün önceden hazırlanmış baklavanın üstüne çoktan şerbet dökülmüştü bile. Evin köşe bucak temizlenmesi sürerken mayalı ekmeklerin kokusu bütün mahallede buram buram kokardı. Kimi komşu maya almaya gelir, kimi un getirir, kimisi mayalı ekmeğinden tattırmak isterdi.
O gece uyku nedir bilmeyen çocuklar, sabaha kadar kulakları saat sesinde, gözleri kapıda Bayram namazına gitmek için beklerdi.
Camiye gitmek ayrı bir mutluluktu. Kendimizi büyük hisseder, Allah'a ibadetin belkide en temiz halini yaşardık. Eh, ne yalan söyleyeyim, eve gelmeyi de dört gözle beklerdik.
En yaşlı aile üyemizin elini öpme suretiyle resmi olarak bayramlaşma başlardı. Bayram yemeğimiz her gün yemediğimiz yemeklerle donatılır, televizyondan fasıllar, şarkılar yada Rumeli türküleri sevinçli aileye eşlik ederdi. Tabi harçlıklar da cabası.
Çocuklar ziyaretlere erken başlamak isterken, anne babalar daha erken gerekçesiyle oyalamaya çalışırlardı yıkanıp, ütülenmiş bayramlık eşyalarıyla kapıda bekleyen çocuklarını.
Kimse gelmeden evden çıkmayı başardıysak şayet, artık 6/7 saatlik bir maraton bizi bekliyor demekti.
Büyükten küçüğe yakın ve uzak akrabalar ziyaret edilirdi. Göstermeseler bile de, yaşlılarımız çocuklardan daha keyifli, daha mutludurlar hısım akraba, eş dost, evlat torun ziyaretlerinden. Ev kapıları kilitlenmez, yaşlılar sevilip sayıldıklarını hisseder, daha kapıdan gelenlere ellerini öptürme telaşına girerlerdi. Baklavalar baş köşede misafirleri karşılarken, akrabalarla tatlı sohbetin gölgesinde kaldığı bile olurdu. Hele başka bir akrabayla bayram ziyaretinde buluşulmuşsa bizi yerimizden kaldırabilene aşkolsun.
Çocuklar topladıkları paraları sayar, kuytu köşelerde munzurluklar tasarlar, büyükler ise muhabbeti koyulaştırdıkça misafir sayısı artardı. “Aman bununla karşılaşmayayım”, “Bugün erken kalktım başım allak bullak”, “Kim çeker o sizinkilerin afra tafrasını” demeksizin Bayram hatırına herkes huşu içinde dini vecibesine (akraba ziyaretini) yerine getirirdi.
Tabi, Bayramlarda tatile mi gidilecek, evde kös kös oturup aile efradıyla kavga mı edeceğiz, baştan savma bazı adetleri yapıp “Aman hayırlısıyla bugün geçsin de” deyip şanslı olanlara birer kuru bayram mesajı mı göndereceğiz, yoksa o eski Bayramların huzur, maneviyat, neşe ve bereketine sarılacak mıyız herkesin kendi seçimi.
- Bu haber 29-04-2022 tarihinde yayınlanmıştır.