Din Hizmetleri Müşaviri Mustafa Bodur ile Ramazan sohbeti
On bir ayın sultanı mübarek Ramazan’a bir gün kaldı. 10 Mart akşamı ilk Teravih namazı kılınacak.
Pazarı pazartesiye bağlayan gece ilk oruç için sahura kalkılacak.
Dünyadaki bütün Müslümanların Ramazan heyecanını yaşamaya hazırlandığı bugünlerde T.C. Üsküp Büyükelçiliği Din Hizmetleri Müşaviri Mustafa Bodur ile Ramazan ayı hakkında bir sohbet gerçekleştirdik.
Mustafa Bodur Hoca, Ramazan ayının Müslümanlar açısından önemine dikkat çekerken, T.C. Üsküp Büyükelçiliği Din Hizmetleri Müşavirliği tarafından Kuzey Makedonya’da yürütülecek Ramazan faaliyetleri hakkında da konuştu.
‘Ramazan ibadette yoğunlaştığımız bir aydır’
Ramazan ayının Müslümanların hayatında önemli bir zaman dilimi olduğuna işaret eden Bodur, Ramazan’ın ibadet ve Kur’an-ı Kerim ayı olduğunu ifade etti.
Mustafa Bodur: “Malum-u Aliniz ilk teravihle birlikte Ramazan'a kavuşmuş olacağız önümüzdeki pazar günü inşallah. Ramazan tabii Müslümanların hayatında önemli bir zaman dilimi, önemli bir zaman kesiti. Cenab-ı Hakk'ın İslam'ın ibadetlerinden oruç ibadetini farz kıldığı bir ay. Bunun dışındaki zamanlarda tuttuğumuz oruçlar, nafile dediğimiz ya da Peygamber Efendimizin hadis-i şeriflerinden veya onun hayatından tuttuğu oruçları dikkate alarak -pazartesi perşembe oruçları gibi ya da mübarek gün ve geceler dediğimiz bu üç ayların içerisinde olan bir takım günlerde tutulan oruçlar gibi- bunlar nafile oruçlardır. Ancak Ramazan'ı nasıl bir aydır diye tarif edersek; Ramazan ibadette yoğunlaştığımız bir aydır. Daha doğrusu iki kelimeyle söylersek; genel itibariyle Ramazan birincisi oruç ikincisi de Kur'an-ı Kerim ayıdır. Biz bu iki başlık altında bütün Ramazan’daki ibadetlerimizi, yaptığımız hayır ve hasenatlarımızı, okuduğumuz mukabeleleri, tuttuğumuz oruçları, akşamında kıldığımız teravih namazlarını, bunların hepsi bir ibadet ritüelidir. Cenabı Hakk ayeti kerimesinde ifade ettiği gibi: (Yâ eyyuhe-lleżîne âmenû kutibe ‘aleykumu-ssiyâmu kemâ kutibe ‘ale-lleżîne min kablikum le’allekum tettekûn) ‘Orucu sizden önceki ümmetlere farz kıldığım gibi size de farz kıldım. Umulur ki takvaya erersiniz’ buyuruyor. Ayetin bu kısmı bir Müslüman birey niye oruç tuttuğunu bilincinde olması ve Cenabı Hakk’tan yaptığımız bu ibadetlerin sonucunda takva elde etmek açısından çok önemli. Takva ne demek? Cenab-ı Hakk'ın sevdiği kullarından olabilmek için onun bize söylediği, emrettiği, peygamberimizin gösterdiği bir hayat tarzını benimseyerek yaşamak. Burada Peygamber Efendimizin mübarek sözlerinden birini hatırlamak durumundayız. Cenab-ı Hakk’ın sizin sabahtan akşama kadar aç durmanıza ihtiyacı da yoktur, buna da bakmaz, yoksa bir insanı bir yere bağlasanız, bir yere kapatsanız, onun yeme içmeye ulaşmasını engellerseniz, o insan da sabahtan akşam vaktine kadar aç durur. O oruç olarak değer kazanır mı? Kazanamaz. Dolayısıyla oruç olarak değer kazanması için evvela bir bilinç durumu olacak. Yani kişi ‘ben bu bugün Allah için oruç tutacağım, sabahtan akşama kadar yeme içmeden, cinsi yakınlaşmadan uzak duracağım’. Çünkü orucun farzları dediğimiz husus bu üç farziyettir: Yeme, içme ve cinsi mukarenet. Bu üç şey orucu bozan şeylerdir. Allah-u Teala bizim hem bedeni olarak hem Ruhi olarak bir anlamda tam bir muttaki tavrı içerisinde, tam bir Allah'a bilinçle bağlanma süreci içerisinde bu oruç ibadetimizi yerine getirmemizi istediği ay bu Ramazan ayıdır. Dolayısıyla Ramazan'ın birinci önemi bu hususiyettir yani Allah'a karşı oruç ibadetini yerine getirmek.”
Mukabele geleneği Peygamber efendimiz ve Cebrail’den miras kalmıştır
Ramazan denildiğinde oruç dışında en önemli ikinci hususun Kur’an-ı Kerim olduğunu vurgulayan Mustafa Bodur, Kur’an-ı Kerim’in Ramazan ayında indiğini söyledi.
Mustafa Bodur: “İkincisi ise; malumu aliniz Kuran-ı Kerim'in Peygamber Efendimize inişi 23 yıllık bir süreyi kapsar. Bunun aşağı yukarı 13 yılı Mekke’de, 10 yılı Medine-i Münevvere’dir. Dolayısıyla bu 23 yıl içerisinde 6 bin 236 ayet Peygamber Efendimize indirilmiştir. Bunun ilk başlangıcı ve aynı zamanda da nübüvvetin de Peygamberimizin risaletinin de peygamberliğinin de başlangıcıdır. Miladi 610 yılında resulü Ekrem Efendimiz kendisine peygamberlik verilmeden yani kırkıncı yaşından önceki zamanlarda öyle Ramazan ayında biraz uzlete çekilir, Hira Nur Dağı'ndaki Hira Mağarasında biraz düşüncelere dalar, Cenab-ı Hakk'ın Kendisine ilham ettiği şekliyle de onu tefekküre, tezekküre dalardı. Kendi uzunca bir hadisinde de beyan buyurduğu üzere: ‘Ben Hira Mağarasında bir uzlet hayatı içerisindeyken, Cebrail geldi ve bana ‘İkra’ oku dedi. ‘Ben okuma bilmem’ diye cevap verdim. 3 defa tekrar etti. Her dediğinde de beni kucaklayıp sıktı’ diyor Peygamberimiz. Ve sonra Alak Suresinin ilk 5 ayetini, yani halkımız arasında İkra Suresi diye de adlandırılır. (Ikra’ bismi rabbikellezî halak. Halakal insâne min alak. Ikra’ ve rabbukel ekrem. Ellezî alleme bil kalem. Allemel insâne mâ lem ya’lem.) Bu 5 ayeti kerimeyi Resulü Ekrem efendimize getiren Cebrail’in işte bu Ramazan ayında getirildiği söylenir. Ramazan ayının hangi günü diye bir soru akla gelebilir. Peygamber Efendimiz bunun Kadir gecesinde olduğunu buyurmuştur. ‘Kadir’ diye bir sure var. Allahu Teala'nın bu beyanından hareketle: ‘Biz onu mübarek bir gecede indirdik’. Ayet (İnna enzelnahu fi leyletin mubareketin inna kunna munzirin) şeklinde devam ediyor. Dolayısıyla bu ayet ve Resulü Ekrem Efendimizin bize ikazlarından da alimler demişler ki ‘Kadir Gecesi Ramazan'ın içerisinde hangi güne tekabül eder? Resulü Ekrem Efendimiz açık açık şu gecedir dememiş. Fakat sahabeyi ikram efendilerimiz, Peygamberimizin Kadir gecesini son 10 günde arayın, demişlerdir. O son 10 günün içerisinde de tek günlerde arayın. 21'i 23'ü 25'i 27'si veya 29’u. Ulema veya sahabe efendilerimize böyle bir bilgilendirme yapıldıktan sonra da Resulü Ekrem Efendimizin hangi gece yani o itikaf dediğimiz bir ibadet daha vardır. İtikaf dediğimiz camide erkekler bir köşeye çekilirler, Ramazan'ın özellikle son 10 gününde. Bu sünnettir Peygamber Efendimiz böyle yapmıştır. Hatta ömrümde bir defa her Müslüman bir ramazan ayında son on günde bu sünneti ihya etmelidir, diye bizler tavsiyede bulunuyoruz. Bu 10 gün içerisinde camide yatması kalkması ibadete yoğunlaştırmasına itikaf diyoruz. Resulü Ekrem Efendimizin bu hayatını da seyreden sahabiler de demişler ki olsa osla bu Ramazan'ın son 10 günü dediğimiz o günler içerisinde 27. geceye tekabül eder. Kur'an-ı Kerim'de de Kadir suresinin onun mübarek gecede indiği söylenir. Daha da başka bir ayetlerde de yine ona işaret vardır. Dolayısıyla 27. gecesini o günden bugüne müslümanlar olarak biz Kur'an-ı Kerim'in ilk indirilmeye başladığı gece yani Peygamberimize peygamberlik görevinin verildiği o gece diye hatırlarız. Bundan sonraki süreçte de Medine döneminde peygamber efendimizin Cebrail ile son 4-5-6 yılına tekabül ediyor, yani Peygamberimiz vefat etmeden Medine'de 10 yıl kalmış. Bu 10 yılın son 4-5-6 yılı Cebrail ile karşılıklı mukabele okuması vardır. Bugün bizim evlerimizde ya da camilerimizde okuduğumuz mukabele geleneği de oradan bize bir hatıradır. Cebrail okumuş kendisinin o zamana kadar getirdiği ayetleri Peygamberimiz dinlemiş, Peygamberimiz okumuş Cebrail dinlemiş. Yani böyle vahiy bir anlamda Cenab-ı Hakk'ın kontrolünde ilerlemiş ve 23 yılın sonunda da peygamber efendimizin vefat etmeden önceki yılına kadar da bu kontrol bu şekilde sağlanmış. Biz buna kitaplarımızda arza diyoruz. Arz demek takdim etmek demek. Yani Cebrail peygambere Kur'an'ı takdim ediyor, Peygamberimiz Cebrail'e takdim ediyor. Böylece Kur’an-ı Kerim'in iniş süresi de 23 yıl içerisinde tamamlanmış. Ramazan'ın ikinci önemli başlığı Kur'an-ı Kerim'in indirilmeye başladığı gün olması hasebiyle önemlidir. İki şeyin altını çizmeye çalıştım birincisi oruç ibadeti, onunla Cenab-ı Hakk insanların, Müslümanların hem nefis terbiyesi hem bedeni anlamda yani ‘bedenini tutma’ bu sadece aç kalmadan ibaret değildir. Bizim yemeye olan iştiyakımız iştahımız vardır.”
‘Oruç bizi yüksek bir dindarlık bilincine ulaştırır’
Ramazan ayının insanların bilincini yükseltmek açısından önemli bir süreç olduğunu belirten Müşavir Mustafa Bodur, Ramazan’ın aynı zamanda şükür duygusunu da uyandırdığının altını çizdi.
Mustafa Bodur: Efendime söyleyeyim, insanın insan olması itibariyle bir takım ihtiyaçları vardır Cenab-ı Hakk bunların meşru yolunu göstermiş ama bir müddet içerisinde önünüzde bütün yemekleriniz varken o yemeğe elinizi uzatmıyorsunuz. Önünüzde belki bin bir çeşit içecek varken, sıcak bir mevsimde bir orucu düşünün, hele hele bir de dışarıda çalışan bir insansanız suya ne kadar vücudunuz ihtiyaç duyduğu malum, dolayısıyla ona el uzatmıyorsunuz. Bu bir bilinç halidir. Dolayısıyla oruç bizi yüksek bir dindarlık bilincine ulaştırır, ulaştırılmalıdır. Onun için Peygamber Efendimiz Aleyhisselam mübarek sözlerinde ‘Oruçlu kimse eğer birisiyle karşılaşırsa, münakaşa etmek durumunda kalırsa, o kimseye desin ki -ben oruçluyum- yani ne demek; ben seninle haklı da olsam, mücadeleye girişmeyeceğim.’ Bir anlamda dilin orucu da doğruyu söylemektir, yanlış konuşmamaktır, küfür ve küfür vari sözler söylememektir, hakaret etmemektir… Ha diyeceksiniz ki hocam bunlar zaten orucun dışındaki günlerde de istenmez mi? Evet, bunlar orucun dışındaki günlerde de istenen şeylerdir. Ama özellikle oruç tuttuğumuzda bunun bir antrenmanını yapmış oluruz. Dolayısıyla buradan hareketle; Ramazan bizim bir eğitim sürecimizdir. Cenab-ı Hakk bizden bir yıl içerisinde nasıl bir hayat yaşamamızı gerektiğini gösterir; örneğin yemek yediğinde şükür etmek, değil mi? Ramazan'da insanın çok aklına gelir bu, normal zamanlarda bu kadar gelmediğini farz edersek, Ramazan'da akşama kadar hele hele yaz mevsiminde böyle coğrafyaya göre değişmekle birlikte 17-18 saate yakın bir oruç tutulduktan sonra bir yemek yediğinizde, su içtiğinizde diyorsunuz ki ‘Elhamdülillah karnım doydu, açlığımı susuzluğumu giderdim’. Buradan da bir şükür duygusu insanda neşrunema bulur. Belki günlük şeylerde bunu aklına, zihnine getirmeyen insan der ki ‘ben bugün karnımı doyurdum şükürler olsun, hamd olsun, Allah’ım sana minnettarım, teşekkür ederim’ der. Şükür duygusunu uyandırır Ramazan bize. Sadece şükür duygusunu mu uyandırır? Hayır, bizim Ramazan'da niyetimizle, samimiyetimizi Allah'a göstermek için sabahtan akşama kadar aç durduğumuz bu duyguyu belki insanlar Ramazan'ın dışında bir yemeye, bir içmeye ulaşamadığından dolayı her günü Ramazan olan insanları anlama duygusu kazandırır, Ramazan bize. Biz buna ne diyoruz ‘açların, yoksun kimselerin halini anlamak’. Bu da Ramazan'ın bizim için olan kazanımlarından birisidir. Yoksa hiç tecrübe edinmemiş bir şeyin ne olduğunu siz anlayamazsınız. Hatta güzel bir hadis-i şerifte de Peygamberimiz ‘hasta olmadan sağlığın kıymetini bilmek’ derler. Hastalığı tecrübe etmiş insanlara sağlığı sorduğunuzda onların bilinci ve duyarlılığı çok daha fazla olur. Oruç ibadeti bu ve bunun gibi daha birçok başlıkta bize kazandıracağı bir takım duygu ve düşünceleri Şükran'ı Nimet bir kul olma, toplumda dezavantajlı kimselerin ve diğer canlıların her günü Ramazan olan insanların halini anlamak, dolayısıyla elimizdekini paylaşma, soframızı paylaşma, tebessümümüzü paylaşma, hiçbir şey olmasa bile insanın mala karşı olan bir hırsı vardır ona karşı yönelimi vardır. Hani zekat illa da Ramazan'da verilir diye bir şey yoktur ama bizim insanımız saatini Ramazan'a göre ayarlar. Yani yıl içerisinde zekat ibadetlerini yerine getirecek zengin müslümanlar zekatlarını fakirlere dağıtarak bir anlamda hem Allah'ın emrini yerine getirirler hem de nefislerini mala karşı olan bu aşırı istek ve hırsını yenmiş, terbiye altına almış olurlar.”
‘Ramazan rahmet ve bereket ayıdır’
T.C. Üsküp Büyükelçiliği Din Hizmetleri Müşaviri Mustafa Bodur, Allah-u Teala’nın Ramazan’da insanları terbiye ettiğini, insanlar için Ramazan ayının bir kurtuluş ayı olduğunu sözlerine ekledi.
Mustafa Bodur: “Bu dünyada terbiye edilmemiş her ne varsa insanlık için zararlıdır. Ne demek terbiye edilmemiş? Eğer bir silah karşıdaki insanı öldürmek için kullanılırsa bu amaca uygun bir davranış değildir. Kendisine gelebilecek bir tehlikeyi bertaraf etmek için ise bu meşrudur. Bu terbiyeli bir iştir. Ama hiç böyle bir şey yok yani durup dururken, mesela bir holiganizm fenomenini düşünürsek, bir takım bir takımı yendiği için evinin balkonunda silahını ateşleyip de üst kattaki belki de çok sevdiği nice komşusunu, komşusunun çocuğunu, annesi babasını, teyze dediği amca dediği, her gün belki ziyaret ettiği insanları vuran insanlar vardır. Bu adam silah konusunda eğitimsizdir. Çünkü terbiye eğitimle alakalı bir hususiyettir. Böyle terbiye edilmemiş ne varsa insanlığı yok edicidir. İnsan da böyledir; eğer nefsini terbiye edemezse insan, terbiye edecek metotları bulamazsa, bugün bakın dünyanın üzerinde savaşların, kavgalarını dövüşlerin, hırsların bütün bu sebebi insanlığın kendi kendini terbiye edememesidir, ondan kaynaklanan şeydir. İşte Allah-u Teala insanın bu tarafını, bu yönünü bildiği için, bu zaafını bildiği için belirli ibadetlerle onu terbiye eder. Her gün namazlarımızda okuruz ‘Elhamdülillahi Rabbil Alemin’ yani ‘Rab’ demek terbiye eden, besleyen, büyüten demek. Bu sadece gıdamızı, rızkımızı veren anlamında değil, bizim zaaflarımızın nerede olduğunu bilip ona göre de bize reçete sunan demektir. ‘Rab’ demek budur. Dolayısıyla Allah-u Teala bu ve benzeri saydığımız hem zekat, hayır hasenatta bulunmak, hem oruç tutmak, hem Kur'an-ı Kerim okumak, bunun da ötesine giderek Allah'ın bir meramı var bu kitabı bize göndermekle, bunun meramı nedir diye tefekküre dalmak eğer bu zamana kadar İslami bir hayatı tercih etmemiş, yaşamamışsa en azından bu Ramazan’da, bu dönüş imkanını tekrar o insanların önüne bir fırsat olarak sunmak adına Ramazan, Müslümanlar için böyle birçok kazanımları içerisinde barındıran bir aydır.”
‘Ramazan’ın insanı nefis muhasebesi yapmaya sevk eden bereketli bir yönü vardır’
Ramazan ayının ahiret dünyası açısından birçok kazanımı elde edebileceğimiz günler olduğuna dikkat çeken Bodur, bu ayın insanı iç muhasebeye sevk eden bereketli bir yönünün de olduğunu söyledi.
Mustafa Bodur: “Ramazan ayı öyle mübarek bir aydır ki Ramazan kültürünün olduğu bir memlekette, bir coğrafyada yaşayan gayrı Müslüm bile olursa o Ramazan’ın bereketinden istifade eder. Ne demek istiyorum; mesela burada Hristiyanlarla Müslümanların iç içe yaşadığı bir toplum var, hakeza bizim İstanbul'da mesela farklı din mensupları da vardır, bunların birbirlerine davranışları, birbirlerinin ibadet zamanlarında hürmet edişleri, birbirlerinin yaptığı ibadetleri saygıyla karşılamaları bile onların birbirlerine olan bu ince davranışları kalplerinin de birleşmesine vesile olabilir. Hani bir adam yanlış yoldadır mesela içki içiyordur, kumar oynuyordur, farklı farklı dinin yasakladığı hususları yerine getiriyordur, bunlara müptela olmuştur. Ama der ki ‘Ramazan'da benim bunu yapmamam lazım, ben zaten camiye giden bir adam değilim, oruç tutan bir adam da değilim ama hiç olmazsa içkiyi bari bu ayda içmeyeyim’ ya da ne bileyim ‘ben hiç oruç tutmadım ama bu ayda bir oruç tutayım, benim halim ne olur’ diye bir nefis muhasebesi, iç muhasebeye sevk eden bir bereketli yönü de vardır Ramazan’ın. Dolayısıyla Ramazan ayı külliyen bir rahmettir külliyen bir berekettir. Peygamber Efendimiz Aleyhisselam'ın söylediği gibi ‘evveli rahmet, ortası mağfiret son 10 günü de ateşten kurtulma günlerdir’. Eğer rahmete muhtaç olan bir insan, rahmeti elde etmişse Allah'ın kendilerine acımasını elde etmişse, o insan Ramazan’ın orta 10 gününde mağfireti elde eder. Ne demek mağfiret? ‘Evet, sizin bir takım hatalarınız, kusurlarınız var ama siz bana ibadet yaptınız ben size acıdım, bu acımamın gereği de sizin bu günahlarınızı afettim, sildim.’ Peki rahmete uğradık, günahlarımız da silindi ama bir şey daha lazım. Bizim hedefimiz neydi Müslümanlar olarak; cennete gitmek, cehenneme gitmemek. Ama cennete gidecek amelleri yapmamışız. Bilakis bizi cehenneme götürecek şeyler yapmışız, o zaman rahmet gereği silinen mağfirete uğrayan insan, günahlarından kurtulmuş insan nötr düzeydedir. Allah-u Teala da diyor ki son 10 günü cehennemden azad olunma günlerdiri. O zaman insan cehennemden azad olursa mantıksal olarak cennete girecektir inşallah. İşte bütün bu hayırlı şeyleri insanlık adına faydalı olan, insan adına hem bu dünya açısından hem ahiret dünyası açısından birçok kazanımı elde edeceğimiz günleri içerisinde barındıran bir aydır. Özetle söylersek Ramazan oruç ve Kur'an-ı Kerim ayıdır diyebiliriz inşallah.”
‘Türkiye’den 5 hocamız Ramazan boyunca Makedonya’nın çeşitli yerlerinde görev yapacak’
Müşavirliğin Ramazan ayı boyunca Makedonya’da gerçekleştirecekleri faaliyetler hakkında da bilgi veren Mustafa Bodur Hoca, Üsküp Murat Paşa Camisinde hatimli Teravih geleneğini sürdürmek amacıyla Türkiye’den hoca görevlendirileceğini ifade etti.
Mustafa Bodur: “Türkiye Cumhuriyeti Üsküp Büyükelçiliği Din Hizmetleri Müşavirliği olarak yıl boyunca faaliyetler yapıyoruz. Buradaki İslam Birliği ile ortak faaliyetlerimiz kapsamında Ramazan ayı içerisinde belirli bir program yaptık. Mesela Makedonya'nın genelinde bizim Türkiye'den getirdiğimiz ya da buralı görev yapan ücretini bizim verdiğimiz hocalarımızla, imam arkadaşlarımızla bir toplantı yapacağız. Onlarla ortak bir takım hedeflerimizi paylaşıp ve bu doğrultuda da hocalarımızın görevi mahallelerinde bu faaliyetleri yerine getirmesini isteyeceğiz. Tabii bunun yanında Makedonya'nın çeşitli müftülüklerinden de bize imam olmayan köylerle ilgili talep geldi. Biz de İslam Birliği'nin uygun görmesiyle birlikte başkanlığımıza yazdık, Ramazan boyunca Müslüman kardeşlerimize hizmet etmek üzere 5 tane görevli, güzel sesli hocamız, vaizimiz istendi. Bunlardan iki tanesini Resne müftülüğüne göndereceğiz, Müftü Bey’in orada uygun gördürdüğü camilerde bu arkadaşlarımız Ramazan boyunca hizmet edecekler. İki tanesini İştip bölgesine göndereceğiz, birisi de Doğu Makedonya’nın Vinica bölgesinde görev yapacak. Bir hoca arkadaşımızı Üsküp merkeze istedik. O da nasip olursa bizim Murat Paşa Camisi'nde hatimle teravih namazı kılınıyor, hem o teravih namazına refakat edecek hem gün içerisinde mukabele, namaz eda edilmesi, yani bilumum cami hizmetleri neyse Ramazan'da da olan artı günlük olan şeylerde, bu görevlerimizi yapacak inşallah.”
‘Ramazan kolisi dağıtılacak’
Mustafa Bodur: “Bunun dışında Ramazan paketi dağıtımı da olacak. Türkiye Diyanet Vakfı, Balkan coğrafyasındaki belirli, şehirlere ülkelere yönelik paket dağıtımı yapılacak. Market alışverişleri yapıldı, nasip olursa belirli günler içerisinde belirli yerlere gidip oralardaki fakir insanlara, yoksul insanlara Ramazan kolisi adı altında Türkiye Diyanet Vakfının temsilcileriyle birlikte o fakir kardeşlerimize bir nebze olsun ilaç olsun, yardım olsun, katkısı olsun diye Türkiye'deki Müslüman kardeşlerinin hayırlarına ulaştıracağız. Yaklaşık üç dört bölgede bu faaliyetimizi gerçekleştireceğiz.”
Makedonya’da bir ilk: Ramazan boyunca iftar çadırı kurulacak
Makedonya’da ilk kez Ramazan boyunca iftar çadırının kurulacağına dair bilgi paylaşan Bodur, İstanbul müftlüğü ve iki hayır severin destekleriyle her gün 100 kişilik iftar sofrası kurulacağını kaydetti.
Mustafa Bodur: “Bir diğer Ramazan için özel tasarladığımız faaliyetler arasında iftarlarımız olacak. 4 yerde iftar programı düzenleyeceğiz. Yoğun olarak bizim doğu Makedonya’nın özellikle kırsal yerlerinden çok fakir kardeşlerimiz var. Oralarda üç beş yerde Türkiye Diyanet Vakfı’nın yine finanse ettiği iftarlarımız olacak. Onları duyuracağız halkımıza, iftarımıza davet edeceğiz. Belki Makedonya’da bir ilk özelliğini taşıyacak bir icraatımız olacak. Mustafa Paşa Camisi’nin avlusuna bir çadır kurduruyoruz, yine Üsküp Müftülüğümüz, İslam Birliğimizin bilgisi ve işbirliği dahilinde. Finansmanını da İstanbul Müftülüğü ve iki hayır sahibi kardeşimiz çekiyor. Biz buraya çadırı kurduracağız, günlük 100 kişilik iftar çıkaracağız bütün Ramazan boyunca. İftara katılmak isteyen kardeşlerimiz iftarını yapacak, geçip Mustafa Paşa'da camiye belki teravihe iştirak edecek. Aynı zamanda da caminin mütevellisi orada gerekli tedbirleri alarak, belki namazlar arasında ya da namazdan sonra da o çadırda muhabbet, sohbet, irşat, bazen yağışlı bir mevsime denk geliyor, geçen sene öyle oldu malum aliniz. Devamlı anlattığım bir olay var, size de arz etmek isterim; çok soğuk bir gündü, gerçekten rüzgarlı ve yağmurlu bir gündü. Camiye girdim ama o caminin dışında kalan gençleri de gördüm. Baya keskin bir soğuk varken o gençlerin o teravihe katılması beni çok mutlu etmişti. Ben bunu birkaç sefer yayın organlarında da söyledim size de söylemiş olayım. Onu görünce Üsküp adına, burada yaşayan Müslüman kardeşlerimiz adına içim umut doldu, Elhamdülillah. Gençliğimiz çatır çatır sünnet, nafile falan demeden teravih namazının 20 rekatına da orada o soğukta taşın üzerinde, yani belki altında bir halı var ama iştirak etmesi beni çok mutlu etti, ümitlendirdi gelecek adına, din adına, din hizmeti adına. İşte bu çadırımız belki çok soğuk olduğu, camimizin almadığı günlerde, aynı zamanda bu çadırımızı böyle insanların huzurla teravihe iştirak edebileceği bir mekan olarak da da düşündük.”
‘İftar sofralarında -Müminler kardeştir- emrini yerine getireceğiz’
İftar sofrasında zengin fakir farkı yapmadan aynı çorbaya kaşık sallanacağını kaydeden Bodur, Ramazan bereketinin toplumun her kesimine yayılması gerektiğini vurguladı.
Mustafa Bodur: “Aslında ‘herkes iftar veriyor’ denilebilir bu durumda ama asıl mevzu nedir? Böyle yaparak caminin avlusunda sadece Teravih ve normal namazlara katılım değil de bir anlamda caminin etrafında Ramazan'ın bütün günlerini geçirmek. Şimdi iftar ettiğimizde evden bazen camiye gelmek insanlara zor gelebiliyor. Biraz da oruç tutmuş, yemeği yediğinde bir uyku da basıyor ama böyle bir yerde olursa, hep bir yerde olursa, ne yediğimizin, ne kadar yediğimizin önemi yok, yani biz sembolik olarak şunu göstereceğiz, diyeceğiz ki ‘Ya Rabbi senin rızan için oruç tuttuk, varlıklı kardeşlerimiz de buraya imkanlarını seferber ettiler, hep birlikte iftarımızı açtık, bizim en günahkarımızdan en günahsızımıza kadar, hepimizin orucunu kabul et’ diyeceğiz. Camilerde cemaatle hep birlikte kılınan namazın, diğer namazdan daha sevap olmasının gerekçesi Müslümanlar olarak biz bir birlik göstermemizdendir. Allah-u Teala da şunu elbette diyecektir: ‘Madem benim bu Mümin kullarımın hepsi bir araya geldiler, bana oruç tuttular, belki gün içerisinde oruca uyumayan hareketler de yaptılar ama şimdi Mustafa Paşa Camisi'nin avlusunda, minarenin gölgesinde, yüksekçe bir tepede de hep birlikte kardeşçe -Müminler kardeştir- emrini de yerine getirerek, iftarlarını açtılar.’ Belki de ‘Bütün kullarımın oruçlarını kabul ettim, günahlarını affettim, cenneti de onlara vaat ediyorum’ diyecekler. Sembolik olarak bunu da göstermiş olacağız. Ramazan her yere gelmeli, yoksa sadece evlerimize çekilip, tuttuğumuz orucu günlük yemek yediğimiz gibi yemekle Ramazan’ın neşesi toplumun her kesimine yayılmaz. Burada fakir zengin ayrımı yapmadan yan yana oturabilmek, fakir insanlarla, kimsesiz insanlarla, aynı çorbaya kaşık sallayabilmek önemli bir eşitleştirme hareketidir. Dinin; dini ibadetlerin, dini ritüellerin bu türden boyutları vardır. Siz namaza gelmiş bir adama şunu diyebilir misin yanınızda ‘Sen benim yanımda duramazsın! Niye? Ben genel müdürüm.’ ya da ‘Ben Belediye Başkanıyım’ veya ‘Ben din müşaviriyim, sen kimsin ki benim yanıma geldin’ diyemezsiniz. Çünkü o da Müslüman, senin kıldığın namaza o da geldi. Bakın camide bu böyledir, ancak mezarlıkta da bu böyledir. Çok büyük bir adam, makamı mevkisi parası bol adam, sıradan gömülür, yanına da bir garip gömersiniz, eşitlik buradadır, camide olduğu gibi. İşte biz bunu iftarda da göstereceğiz. Aynı çorbaya kaşık sallayacağız. Ramazan böyle ibadetleri böyle bir eşitleştirmeyi bünyesinde barındırır. Bir de bunu temin etmek adına Üsküp’te dedik ki böyle bir faaliyette bulunalım, kardeşlerimize 100 kişilik bir kontenjan ayırıyoruz, inşallah doldururlar, oraya geliriz paylaşırız. Bire yeten çorba ikiye, ikiye yeten çorba üçe de yeter. Zaten iftarda çok da fazla yemenin çok sağlıklı olmadığını söylüyor ilim adamları, sağlıkçılar. Böyle bir faaliyet yaparak inşallah Ramazan’ın genel ruhuna uygun bir şekilde, geçirmeyi hedefliyoruz. Dolayısıyla buna artı vaazlarımız olacak çeşitli camilerde. Ben ve arkadaşlarım Üsküp’ün dışındaki şehirlere de giderek oradaki kardeşlerimizin de Ramazanlarını hem tebrik etme adına hem onlarla birlikte bir iftar, bir teravih namazı kılmak, onlarla sohbet etmek, Allah'ın birkaç ayetini onlara okumak, belki Peygamber efendimizin birkaç mübarek sözünü onlara tekrar hatırlatabilmek adına böyle tabiri caizse ‘Makedonya kazan, biz kepçe’ böyle irşatlarımız olacak. Camilerinde olan hocalarımız yine Kur'an-ı Kerim okuyacaklar, hatim yapacaklar, gelen cemaate bu anlamda rehberlik ve hizmette bulunacaklar, elbette sohbetlerimiz olacak yani sözün özü; bir Ramazan'da olması gereken ne varsa, biz de öyle Din Müşavirliği olarak Makedonya’da Müslüman kardeşlerimizle birlikte hem yaşayacağız hem de onlara görev alanımızla ilgili bilgimiz dahilinde hizmet vermeye çalışacağız.”
‘Belki bu son fırsat’
Sözlerinin sonunda bütün Müslümanların Ramazan’ını tebrik eden Mustafa Bodur, bu mübarek ayın insanlarda güzelliklere vesile olmasını temenni etti.
Mustafa Bodur: “Şimdiden her kardeşimizin ramazanını tebrik ediyorum, mümkün mertebe Ramazan onların hayatında değişikliklere, güzelleşmelere sebep olsun, kayıtsız kalmasınlar, bu bir rahmet mevsimidir. Geçen sene Ramazan'ı yaşayıp da bu sene yaşayamayan nice insanlar vardır. Bu hakikati asla ve asla dikkatlerinden kaçırmasınlar. Belki bu onlar için son bir fırsat, son bir viraj, son bir dönemeç olabilir. İnsanlar nereden dönerse, günahından ne kadar tövbe ederse, kazançlı olan, muttaki olan, Ramazan'ı fırsata çeviren insanlar bunlardır. Yoksa marketlerin önüne gidip, küçücük bir kar elde etmek adına, fırsat günleri diye orada saatlerce vaktini geçiren insanlar, Ramazan gibi bir mevsimde herhalde Ramazan'ın teravihini de orucunu da Kur'an-ı Kerim'i de mukabelesini de paylaşmasını da asla kaçırmaması gereken insanlar olmalılar. Ben şimdiden bu Ramazan'ın yaşayacağımız ulaşacağımızı inşallah bütün Müslümanlara, özellikle dünyanın çeşitli yerlerinde savaş içerisinde olan kardeşlerimize ve hassaten de Makedonya’da yaşayan Müslüman kardeşlerimize, Anadolu'da yaşayan Müslüman kardeşlerimize, güzellikler getirmesini Cenab-ı Hakk’tan niyaz ediyorum.”
- Bu haber 09-03-2024 tarihinde yayınlanmıştır.