"Yücel süreci, Makedonya Türklerinde travma, güvensizlik, korku gibi izler bırakmıştır"
Tam 76 yıl önce, 27 Şubat 1948’de Türkler için asla kapanmayacak ve asla unutulmayacak bir yara açıldı. Yücel süreci, Makedonya Türkleri arasında rejim tarafından pek çok iz, travma, hatıra, güvensizlik ve korku bırakmış, daha sonra 50'li ve 60'lı yıllarda kitlesel bir göç süreci yaşanmasına neden olmuştur. Yücel üyelerinin Alman yetkilisi Rudolf Geiger ile iletişim kurmak zorunda kaldıkları doğrudur, bunun nedeni dönemin belediye başkanı Spiro Kitinchev - Skopjanski’nin Türk halkını Bulgar yetkililerin zulmünden ve aşağılamalarından koruyamamasından ve Fevzi Hacihamziç - Tara için özgürlük talep edilmesinden kaynaklanmaktadır. Ancak hükümetin, Yugoslavya Federal Halk Cumhuriyeti’nin anayasal ve demokratik düzeninin, bağımsızlığının ve dış güvenliğinin Yücel tarafından yıkılmak istendiği’ yönündeki iddiaları gülünçtür. Söylenenleri sürekli tekrarlamanın zamanı çoktan geçti; hak ve özgürlükleri acımasızca ihlal edilen Türkler artık Yücel süreci mağdurlarının iadei itibar noktasında somut adımlar atmalıdır.
Bu ifadeler, uzun yıllar Yücelcilerle ilgili ciddi araştırmalara imza atan Limko Beyzaroski’ye ait. Ayrımcılığı Önleme Komisyonu Başkan Yardımcısı Beyzaroski, devletin çeşitli kurumlarında farklı görevlerde bulundu. Kariyeri boyunca Yücel teşkilatı hakkında kapsamlı araştırmalar yaptı. Bu araştırmaları neticesinde de her yıl Yücelcilerle ilgili yeni bir sırrı gün yüzüne çıkarıyor. Yücelciler hakkındaki çalışmalarını da itibarları iade edilene kadar sürdürmekte kararlı.
İdam edilişlerinin yıldönümü vesilesiyle kendisiyle gerçekleştirdiğimiz sohbette Yücel meselesini geçmişte alışılagelmişin aksine bu sefer farklı bir açıdan inceledik.
Beyzaroski, iddianamenin içeriği ve mahkum edilenler için çıkan af kararının aslında Yücelcilerin masumiyetini gün yüzüne çıkardığını ileri sürüyor.
Yücelciler hakkında en büyük sır perdesi kuşkusuz yargı sürecinde bulunuyor. Bu süreç başlı başına bir şüphe uyandırıyor zaten. Yücel teşkilatı üyeleri neyle suçlandı?
“İddianamenin içeriğine bakıldığında şu ifadeler yer alıyor: ‘Gelecekte Makedonya'daki yabancı çevrelere casusluk, terör eylemleri gerçekleştirmek ve Türk halkı arasında isyan (isyan) düzenlemek için bir araç olarak hizmet etmeyi amaçlayacak bir terör-casusluk örgütü olup, amacı: Yugoslavya Cumhuriyeti'nin anayasal düzeninin, bağımsızlığının ve dış güvenliğini çökertmek. Ayrıca gelecekte VMRO, Ulusal Demokrat Arnavutlar, Milan Grol, Panta Jovanoviç ve benzeri örgütlerle ilişkiler kurabilirler.’
İddianamenin içeriğinde herhangi bir cezai-hukuki olaya ilişkin asgari maddi delil bulunmayan bir suçlama yer almakta, ancak gelecekte halka ve devlete yönelik bir eylemin (gerçekleşmemiş bir şeyin) gerçekleşebileceği varsayılmaktadır. Gelecekte yaşanacağı varsayılan bir dava hüküm giyen bir grup kişi 8 yıldan 20 yıla kadar hapis, 4 kişi ise idam cezasına çarptırıldı.”
Terör ve casusluk gibi son derece ciddi suçlarla mahkum edildikten sonra affedilmeleri normal mi sizce? Bunun altından farklı bir anlam çıkarabilir miyiz?
“İnformbüro ile çatışmanın ortaya çıkmasından hemen sonra, iddia makamının yargı sürecindeki tüm şüpheliler ve hükümlülere yönelik tutumunun, öldürülenler hariç, hükümlüler lehine değişmesi karakteristik bir durumdur. Af süreci İnformbüro ile yaşanan çatışmanın hemen ardından devreye giriyor, çünkü Yugoslavya'nın Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı tutumu da değişiyor, Türkiye artık düşman bir ülke sayılmıyor, tam aksine işbirliği ve dostluk ilişkilerinde yeni bir sayfa açılıyor. Çok sayıda tarihçi, Yücelcilerin, Yugoslavya ve SSCB'nin Türkiye Cumhuriyetine karşı olan düşmanlığın kurbanı olduğu ve bu sürecin, Türkiye'nin uluslararası itibarına zarar verecek şekilde iyi kurgulandığı iddiasına inanıyor.
Alınan bazı radikal af kararları:
5 Mart 1919 doğumlu Refik Şerif Memed, 172. sokak no. 94’te oturuyordu. Memur. 20 yıl hapis cezasına çarptırıldı, 25 Ağustos 1947'de gözaltına alındı. Tutukluluğu 25 Ağustos 1955'e kadar sürdü, 29 Kasım 1953'te affedildi.
Kemal Rasim - İlyaz, 19 Ağustos 1947'de gözaltına alındı, 20 yıl hapis cezasına çarptırıldı, 19 Ağustos 1957'de serbest bırakıldı.
Şerafedin Feridov Süleyman, 150. sokak no. 10’da oturuyordu. Üsküplü öğretmen. 16 Ağustos 1947'de gözaltına alındı, 20 yıl hapis cezasına çarptırıldı, 10 Eylül 1955'te hapisten çıktı.
Bu tür örnekler, siyasi ve polis organlarının kararlardaki hatayı anladığının ve hükümlüleri affetmeye başladığının bir teyididir; bu da hükümetin erdeminin bir gereğidir.”
Yücel meselesinin ardından ortaya çıkan ferace yasağına ilişkin kanunun yürürlüğe koyulması da akıllarda soru işaretleri yaratıyor. Bu kanunla ne gibi tedbirler alındı?
“Yetkililerin Türk toplumuna karşı yeterli delil göstermeden aldıkları mahkeme kararlarının, zar ve ferace yasağına ilişkin kanunun yürürlüğe girdiği 1951 yılında da tekrarlandığını görebiliyoruz. Bu uygulamaya uymayan 64 kişi cezaya tabi tutuldu. Her ne kadar yasa bu tür suçlar için maksimum 3 yıla kadar hapis cezası öngörse de 48 kişi 6 ay, 5 kişi 1 yıl, 4 kişi 10 yıl, 6 kişi 20 yıl, 2 kişi ise idam cezasıyla yargılandı.”
Dönemin rejimiyle ideolojik ve siyasi farklılıklar göstererek hüküm giyen diğer örgüt üyelerinin itibarlarının iade edildiğine dair günümüzden örnek verebilir misiniz?
“Ülkemizde ‘Ulusal Demokrat Arnavutlar’ örgütündeki faaliyetleri nedeniyle 1947 idam edilen bir kişinin örneği var; bugün o kişinin ismi Kalkandelen’in Gayre köyünde bir ilkokulda yaşatılıyor. Bu da Türklerin Yücelciler hakkında asırlık hayalidir. İtibar iadesi yapılması gerektiğinin en önemli argümanlarından biri de CIA belgeleri tarafından doğrulanan Yücel Teşkilatı’nın ideolojik ve politik karakteridir. Yücel Teşkilatı ‘Anti Komünist ve Müslüman’ bir örgüt olarak adlandırılmıştır. Bu kapsamda ASNOM Başkanı Metodija Andonov Çento'nun itibarının iade edilmesinin, çağdaş hükümetin erdemi ve anlayışı açısından memnuniyetle karşılanacak ve saygı duyulacak bir eylem olduğunu düşünüyorum.”
Yücel olayları sizin deyiminizle büyük göçü tetikledi ve on binlerce soydaşımız Türkiye’ye göç etti. Birçoğu burada doğmalarına rağmen doğdukları ülkenin vatandaşlığını alamadı. Fakat yapılan kanun değişikliğiyle başvuru hakkı doğdu. Vatandaşlık Kanunu'nun 8. maddesi kapsamında başvuruda bulunan Türkiye'deki göçmenlerimize vatandaşlık verileceğini düşünüyor musunuz?
“Türk halkının son 100 yıldaki başarı ve yenilgilerinin sayısını dikkate alırsak, Türkiye'deki göçmenlerin, Makedonya'da doğan ve onların ilk nesilden gelen çocuklarının taleplerinin olumlu bir sonuç vereceğini düşünmüyorum, hem inancım hem de şu ana kadar yaptığım bilimsel araştırma çalışmalarımdan çıkan argümanlar, bu taleplere olumlu yanıt verilmesi gerektiği yönünde olmasına rağmen. Bu duygumu da aslında birçok faktörün bu meseleye karşı sergiledikleri ilgisiz tutumuna bağlıyorum.”
- Bu haber 26-02-2024 tarihinde yayınlanmıştır.