Bu Ramazan Miladımız Olsun
Feyizin, rahmetin, bereketin nişanesi olan, ilahi kelam Kuran-ı Kerim’in indirildiği bin aydan daha hayırlı olan Kadir gecesinin bulunduğu, sevap ve mükâfatın arttığı, metanet ve ahlâkın onarıldığı, nefislerin terbiye edildiği on bir ayın sultanı, ayların incisi “Ramazan” bu yıl, toplu halde yapılan ibadetlerden mahrum kalacağımız, her yıl yaşlılarımızdan duyduğumuz nerde o eski ramazanlar cümlesini, belki bizim de söyleyeceğimiz bir ay olacak.
Teravihlerin, mukabelelerin huzurlu hissettirdiği, iftar sofralarının günlerimizi zenginleştirdiği, Allah’a olan kulluk vazifelerimizi daha çok hatırlayıp, derinden duygulandığımız bu mübarek ayda, bu yıl sadece ailemizle veya tek başımıza yapacağımız ibadetlerle ve oruç ile bedenimizle birlikte ruhumuzun da temizlendiği, kötülüklerden arınıp, günahlardan bağışlandığımız bir ay olması için gayret göstermeliyiz.
Oruca niyet ederken midemizle değil, nefsimizle tutmaya niyet ederek, farz kılındığı için, içinde güzellikleri barındırdığına inanarak ve teslim olarak tutmalıyız.
Peygamber efendimiz de “Her hastalığın temeli midedir, şifası perhiz, perhizi de oruçtur” diyor ya, bedenimize ve ruhumuza şifa olması için, anlamını idrak ederek tutmaya çalışalım.
Günümüzde kötülüklerin peş peşe yaşandığı kâinatta, camilerimizin ve hatta Kâbe’nin cemaatsiz kaldığı bu günlerde, evlerimizi ibadethanelere dönüştürmemiz için daha neyi bekliyoruz?
Yaşanan onca kötü hadiseden sonra ders çıkarmamız gerekmiyor mu? Bu dünyaya ne için geldiğimizi, yaşayış gayemizi, nereden geldiğimizi ve nereye gideceğimizi düşünmemiz için daha nelerin yaşanmasını bekliyoruz?
Muhakkak yapacağı hiçbir şey Rabbime zor gelmez fakat biz, cehaletten kurtulmak için daha ne tür afetlerin gelmesini bekliyoruz?
Aylardır okulların ve bazı iş yerlerinin kapalı olması, sosyal aktivite yapabileceğimiz her yerin yasak ilan edilmesi, evlere kapanıp iç dünyamızla baş başa kalarak tevekkül etmemizi, kendimizi mübarek Ramazan ayına hazırlamamız için değerlendirip, bir fırsata dönüştürmemizi gerektiriyorken, sürekli bunalıp, şikâyet ederek elimize ne geçti veya bize ne kazandırdı ki.
Ramazan ayına başlarken, bu yıl, her zamankinden daha umutlu bir şekilde günahlardan arınmayı dileyerek miladımız olması için çaba sarf etmeliyiz.
Bağışıklık sistemimizi ve psikolojimizi güçlendiren oruç ile hem bedenimizi hem ruhumuzu kötülüklerden temizleyeceğimize inanmalıyız.
Oruç, namaz, zikir, Kur’an vesaire ibadetler ile amel defterimizi doldururken de kalbimiz ve aklımızla günaha girmekten sakınmalıyız.
Geçenlerde denk geldiğim bir yazıya burada yer vermek istiyorum.
Birkaç genç Ramazan ayında yaşlı birinin kuytu bir köşede gizliden gizliye yemek yediğini görürler ve hemen yaşlı kişiye takılarak:
-Hayırdır? Oruçlu değil misiniz?
Yaşlı adam:
Tabi ki oruçluyum, sadece su ve yemek yiyorum.
Gençler gülerek, gerçekten mi diye sorarlar.
Yaşlı adam:
Gerçekten tabi. Yalan söylemiyorum, kimseye kötü gözle bakmıyorum, alay etmiyorum, iftira atmıyorum, gıybet etmiyorum, küfretmiyorum, kalp kırmıyorum, birinin malına ve ırzına göz dikmiyorum…Lâkin bir hastalıktan dolayı sadece mideme oruç tutturamıyorum o kadar.
Bu sefer yaşlı adam gençlere dönerek:
-Peki siz oruçlu musunuz diye sorar.
Gençler utanarak, başları eğik bir şekilde:
-Hayır, sadece yemek yemiyormuşuz biz derler…
Aklımızla ve kalbimizle girmiş olduğumuz günahlar, sevaplarımızı kaybetmesin. Yapmış olduğumuz ibadetleri dilimizle yok etmeyelim.
Diğer yandan, yoksulları en çok anlamamız gereken bu ayda, sofralarımızı donatıp israf ettiğimiz yemeklerin haddi hesabı olmadıkça, her akşam ziyafet sofrasına oturacağımızı bilerek oruç tuttuğumuz sürece, ihtiyaç sahiplerinin halinden nasıl anlayacağız.
Zekât, fitre ve sadakanın beraberinde bir yetimin ruhuna dokunmaya çalışmak, mutlu olmasını sağlamak, bir ananın yüreğini okşamak, ihtiyacı olan birine yardım etmek belki kurtuluşumuza vesile olacak, bunları düşünerek, yaptığımız yardımları bu ay arttırmaya, gerekirse kendi ihtiyaçlarımızdan kesip paylaşmaya çalışalım.
Zaten yardımlar yapılıyor deyip çorbada bizim de tuzumuzun bulunmasından, az da olsa, küçük de olsa, bizim de payımızın olmasından yoksun kalmayalım. Unutmayalım ki küçük de olsa o hisse, çok şeye kadirdir.
Orucu ve yaptığımız diğer ibadetleri tam anlamıyla yapmaya uğraşalım, bir ay hızlı geçiyor gözükebilir ancak bir ay içinde kazandıklarımız bâki kalır, tabii biz bu ay kazandıklarımızı, Ramazan’dan sonra kaybetmemeye, aynı ciddiyetle devam etmeye çalıştığımız sürece.
Bu sene de Ramazan ayına erişmek bize nasip kılındığı için, sıhhatli karşıladığımız için hamd edelim.
Tuttuğumuz orucu, isteyerek, severek, hissederek tutmamız duasıyla…
Oruç tutmak, insan yüreğini, canlı cıvıl cıvıl sesli kuşlarla doldurmak değil midir?
Sezai Karakoç
Müradiye ABDÜL
- Bu haber 30-04-2020 tarihinde yayınlanmıştır.