Muharrem ayı vesilesiyle Üsküp Rufai Tekkesi’nde Aşure etkinliği düzenleniyor. Bu vesileyle ziyaret ettiğimiz Üsküp Rufai Tekkesi’nde Şeyh Murtezan Mureteza ile bir sohbet gerçekleştirdik.

Muharrem ayının herkese bereket getirmesini temenni ederek sözlerine başlayan Üsküp Rufai Tekkesi Şeyhi Murtezan Murteza, tekkeye karşı insanlarda önyargı olduğunu ifade ederek, tekkedeki her şeyin İslam’a uygun yapıldığını, yapılanları yerinde görmeleri için tüm kardeşlerini tekkeye davet etti.

Murtezan Murteza, ayrıca Aşure etkinliği, Üsküp Rufai Tekkesi’nin tarihi ve diğer faaliyetler hakkında bilgi verdi.

‘Aşure kaynarken sohbet edilir, zikir yapılır, ilahiler söylenir’

Yapılan Aşure etkinliği hakkında konuşan Şeyh Murtezan Murteza, şu ifadeleri kullandı:

“Üsküp Rufai Tekkesi’nde her yıl Muharrem ayında -biz matem diyoruz- 10 gün oruç tutulur. 10’uncu gününden sonra da Aşure yapılır. Biz Üsküp Rufai Tekesi olarak cumartesi günleri Aşure yaparız. O günlerde dervişler sabah saatlerinde gelip kazanları kaynatır. Buğdayı koyar, üç dört saat karıştırırız, o sıcakta da ‘Allah’ deyip yanarız. Bu esnada da sohbet edilir, zikir yapılır, ilahiler okunur. Tüm bunlar İslam’ın şartlarına göre yapılır. Bazı kardeşlerimiz maalesef tekkeleri şirk yeri olarak görüyorlar. Mevlana’nın dediği gibi ‘Gel de gör’. Hüküm verme. Asıl şirk olan hüküm vermektir. Çünkü hükmü veren Allah’tır. Ben bir kardeşime ‘Sen namaz kılmıyorsun, kafirsin’ diyemem, Estağfirullah. O zaman ben kafir olurum. Bir hüküm verilecekse onu Allah verir. Allah yüzde yüz merhametlidir. Tevbe aramasını bilmemiz gerekiyor. Eğer benim evladım bir hata yapıp benden af dilerse ben onu affederim. Neden çünkü benim bir parçam. Biz de Allah’ın bir parçasıyız. Ama insanlar maalesef her gördüğü şeye hüküm vererek, bu kafir, o şirk diyorlar. Ama kimse o kardeşinin kalbindekini bilmiyor.”

“Bugün boyunca halka açık Aşure dağıtıyoruz. İsteyen kardeşlerimiz gelip afiyetle yiyebilir. Tamamen helaldir.”

‘Yahya Kemal Beyatlı bu tekkede eğitim almıştır’

Üsküp Rufai Tekkesi Şeyhi Murtezan Murteza, tekkenin tarihi hakkında bilgi verdi.

Üsküp Rufai Tekkesi’nin 1818 yılında Mehmet Baba tarafından kurulduğunu ifade eden Şeyh Murtezan, “Mehmet Baba Üsküp’ün Grupçin köyünde doğmuş. Üsküp’e yerleştiğinde Devlet Dairesinde veznedar olarak çalışmaya başlamış. Bu sebeple de Hazinedar Baba lakabını almış. 1818 yılında ilk temeli tekke olarak atılmış, türbe kısmı ise açıkmış. Vefatından sonra türbeye defnedilmiş ve türbenin etrafı ile çatısı kapatılmış. Ondan sonra oğlu Şeyh Muhammed Bakır Baba geliyor. Ondan sonra ise onun oğlu Şeyh İbrahim, ardından da onun oğlu Şeyh Sadettin Sırri geliyor. Şeyh Sadettin Sırri bilindiği üzere Yahya Kemal Beyatlı’nın hocasıdır.” dedi.

‘Dedem buranın müzeye dönüştürülmesine engel oldu’

Şeyh Sadettin Sırri’nin tanınmış şeyhlerden olduğunu kaydeden Murtezan Murteza, “Kendisinin 72 şiiri vardır ve antropologdur. Tanınmış şeyhlerdendir aynı zamanda. Krallık Yugoslavya döneminde, kral tarafından Şeyh Sadettin’e bir mektup gönderiliyor. Mektupta şu sözler yer almış: ‘Sizin ilminizi her yerde duyduk ve Belgrad’daki üniversitede ders vermeye davet ediyoruz.’ Şeyh Saadettin Sırri o dönemde tekkede olduğu için dönemin kralına mektup gönderiyor ve diyor ki: ‘Eğer ihtiyacı olan öğrencileriniz varsa, siz onları buraya gönderin, biz onlara gereken tüm eğitimi burada verelim.’ Ondan sonra Şeyh İbrahim Baba, dedemin babası burada şeyhlik yapmış. O dönemdeki Şeyh Musafa Baba 1955 yılında Türkiye’ye göç ediyor ve tekke birkaç yıl boş kalmış. 1963 yılında rahmetli dedem buraya gelmiş. Dönemin yetkilileri burayı müzeye dönüştürmek istemişler. Dedemse Halveti tarikatı mensubuymuş. Rahmetli dedem Prizren’e gidip Şeyh Cemali’den Rufai tarikatını almış ve Rufai Hilafetini devlete tasdiklemiş ve devlet de burasını müzeye dönüştürmek yerine normal bir tekke olarak kabul etmiş. Eğer müze olsaydı şimdiye kadar hiçbir faaliyet olmazdı. Tekkede ne zikirler olurdu, ne namazlar, ne aşureler ne de Sultan Nevruz’lar olmazdı. Çok şükür ki rahmetli dedem ve rahmetli babamın İslam’a çok büyük bir katkısı olmuş.” ifadelerini kullandı.

1993 yılında Meşihat ve Tarikatlar Birliği kuruldu

Şeyh Murtezan Murteza, tarikatlar birliğinin kurulduğu bilgisini vererek “Makedonya’da yaşayan Türklerin Türkiye’ye göç etmesiyle 1980-1990 yılları arasında buradaki tekke ve zaviyeler boş kalmış. 1980’li yıllarda rahmetli dedem Tarikat Birliği adında bir yapı kurmuş. Ondan sonra 1993 yılında babam bu yapıyı İslam Birliği bünyesinde Meşihat ve Tarikatlar Birliği olarak değiştirmiş. Bu yapı özerk olarak bugüne kadar halen faaliyetlerini sürdürüyor.” diye konuştu.

1993 yılında babası Şeyh Erol tarafından kurulan Meşihat ve Tarikatlar Birliği’nin önemine de değinen Şeyh Murtezan Murteza, “Eğer o dönemde bu yapı kurulmasaydı Şuto Orizari bölgesinde epey faaliyet gösteren Yehova Şahitlerinin etkisi ciddi boyutta artacaktı. Bu yapı sayesinde o bölgede zaviyelerin açılmasına izin verildi ve bu zaviyelerin açılmasına devlet de engel olamadı. Alınan o izin belgeleriyle de rahatça zikirlerini yerine getirmişler. 1993 yılından bu yana kadar Şuto Orizari’deki Roman kardeşlerimizde İslam çok ilerledi. Mesela eskiden Romanlarda Hıdırellez, Gyurgovden kutlanırdı fakat şimdi o faaliyetler azalmaya başladı. İki tane cami yapıldı o bölgede. Zaviyeler açıldı. Yehova Şahitleri olmak yerine, ‘Allah’ demeleri daha iyi. Biz de elimizden geldiğince destek veriyoruz. Orada bir tane okul açıldı. Onlara da evrak vererek destek verdik. Orada da İslam çatısı altında talebeler yetişiyor.” sözlerini sarf etti.

‘Sultan Nevruz her yıl 21 Mart’ta büyük zikirlerle düzenleniyor’

Tekkede Sultan Nevruz’un da her yıl düzenlendiğini kaydeden Murtezan Murteza, “Üsküp Rufai Tekkesi’nde Sultan Nevruz her yıl 21 Mart tarihinde yapılmaktadır. Sultan Nevruz Hz. Ali’nin doğum günü olarak biliniyor. Her yıl tekkemizde bu tarihte 500 kişinin katıldığı büyük zikirler yapılıyor.” dedi.

‘Tekkemizin kapıları tüm kardeşlerimize açık’

Tüm Müslümanlara çağrıda bulunan Şeyh Murtezan Murteza, sözlerinin sonunda şunları dile getirdi:

“Üsküp Rufai Tekkesi’ne bütün kardeşlerimizi bekliyoruz. Cumartesi günleri zikirlerimiz var. Akşam namazından sonra zikir yapıyoruz, sohbetlerimiz oluyor, ilahiler söylüyoruz. Katılmak isteyen kardeşlerimize kapımız her zaman açık, zikirlerimize gelip ‘Allah’ diyebilirler. İçindeki pası silebiliriz. Kalbimizi hoşnut tutalım, şenlendirelim. Zaten tekkelerde İslam’a uygun zikirler yapılıyor. Buradaki kardeşlerimiz tekkeleri boş bırakmasınlar, gelsinler. Her zaman kapılarımız açıktır, herkesi buyur etmişizdir, herkese saygımızı yapmışızdır. Allah razı olsun büyük hocalarımız tekkemizi ziyaret edip, zikirlerimize de katılıyorlar. Çünkü onlar kendi tarihlerini iyi bildikleri için tekkeye geliyorlar. Başta Türk kardeşlerimiz olmak üzere bütün Müslüman kardeşlerimiz, ister Üsküp olsun ister diğer kasabalar olsun, tüm kardeşlerimizi tekkemize bekliyoruz. Buraya sadece Türk, Arnavut, Boşnak, Romanlar değil Makedonlar da geliyor. Çünkü onlar da bir boşluk hissediyorlar içlerinde ve o boşluğu burada dolduruyorlar. Cep telefonunu düşünün, şarjı bittiğinde doldurmak için elektriğe takıyoruz. İnsan da öyle, şarjımız bittiğinde namaz kılıyoruz, zikir yapıyoruz. Dervişlerde namazdan sonra bir fazla var, o da zikirdir. Zikir şu demek: Allah Ya Allah, La İlahe İllallah, Hu. Burada Allahın isimlerini anmaktan başka ne var? Ama maalesef insanlar gelip görmedikleri için ve yanlış bilgi edindikleri için önyargıları var. Dinde zorlama yoktur, herkes kendi gönlüyle, kalbiyle istediği zaman tekkeye gelebilir.”