On bir ayın sultanı, mağfiretin, bereketin ve huzurun ayı Ramazan’da sofralarımızı, daha çok ve çeşitli yemekler yaparak zenginleştirmeye, bilinen tariflere yönelerek veya farklı tarifler denemeye çalışarak, masalarımızı süslemeye ve gözümüzü doyurmaya çalışıyoruz.

Bir yandan, örfümüzde olan yemekleri yapmaya çalışarak, hem eski ramazanların tadını yaşatmaya, hem de çocuklarımızın geleneklerimizden kopmamasına, ileride yaşatmalarına vesile olmaya çalışıyoruz.

Yoksulları, çocuklarına istediklerini yediremeyen aileleri, sofraya koyacak bir şeyi veya hiçbir şeyi olmayan insanları en çok anlamamız gereken bu mübarek ayda, israf etmekten kaçınmamız gerektiğinin altını çizmek istiyorum. Bol yapalım derken, çöpe atılan yemeklerin haddi hesabı olmayan ziyafetlerden kaçınalım.

Kuzey Makedonya’nın ve hatta Sırbistan’ın Müslümanların yaşadığı bazı bölgelerinde ve belki diğer Balkan ülkelerinin de belirli kesimlerinde Ramazan sofralarının vazgeçilmez yiyeceği paçadır.

Paça kokusu her ailede, ramazandaki o neşeli, huzurlu sofraların kokusununu hatırlatan kokunun ta kendisidir.

Dünü ve bugünü, bugünü ve yarını birbirine bağlayan, köprü vazifesini gören geleneklerimiz, gelecek nesillere özenle aktarılmaya çalışarak, günümüzün konusu olan paça gibi hoş yiyecekler ramazan sofralarına miras bırakılmaya devam etmektedir.

Paçanın içerisinde et suyu, yumurta, yoğurt, un, sarımsak ve sirke yer almaktadır. Koyu bir kıvama gelince servis tabaklarına alınarak, üzerine kırmızı toz biberle kızartılmış yağ gezdirilir. Bazı yöreler üzerine et parçacıkları da koymaktadır.

Müradiye Abdül