Af ve erken seçim kararları ile, hukukun üstünlüğü mü hukukun hezimeti mi elde edildi?
Makedonya’da hukukun üstünlüğü çıkmaz bir sürece girmiş bulunmaktadır. Bilindiği üzere geçen hafta Makedonya’yı, verilen iki karar ayağa kaldırdı. Birincisi, Meclis başkanının ilan ettiği Meclisin feshi ve erken seçim kararı diğeri de, Cumhurbaşkanı’nın Af kararları. Verilen bu kararlar Makedonya gündemini hala derinden sarsmaktadır.
Meclis başkanı, Anayasa’nın 63 maddesinin 6 fıkrasına dayanarak, vekillerin oy çoğunluğuyla Meclisin feshine yönelik karar aldıklarını kamuoyuna duyurdu. Buraya kadar her şey normal ve hukuka uygun bir şekilde gerçekleştirildi. Bundan sonra, Meclis başkanının ne Anayasa’ya ne de yasalara dayanarak, hiçbir yetkisi ve yatırımı yoktur. Otomatikman aynı maddenin 3 fıkrası işleme konulur ve aynı kararda vekillerin mevcut Meclisin oy çoğunluğuyla yanı 62 vekilin kabul oyuyla, Meclis Feshine ve aynı karada en geç, 60 gün içinde erken seçimlerinin gerçekleştirilmesi zorunlu hale gelmektedir. Bu günden sonra Meclis başkanının hiçbir yetki ve görevi elinde kalmıyor. Kendisi yalınız ve yalınız, eski Meclis başkanı sıfatı taşıyabilir. Erken seçim kararı vekillerin iradesine bağlı bir karardır. İstedikleri zaman, tüm vekiller oy çoğunluğuyla Meclisin feshi ve seçimlere gitme doğrultusunda karar alabilirler. Bu kararı onayladıkları andan sonra, Anayasa devreye girer ve şu hüküm göz önünde bulundurulur: ‘’60 gün içerisinde erken seçim yapma yükümlülüğü vardır’’. Halkın veya seçmenin kendilerine verdikleri temsilci sıfatını, emaneti geri iade ediyorlar ve o andan itibaren yeni bir seçim sürecinin başlangıcı yapılmaktadır. Bu süreçten sonra, Yüksek Seçim Kurulu devreye girer ve seçimlerle ilgili süreci başlamakta ve yürütmekte yetkili kurum haline gelir.
Bu günlerde değişik hukuki ve siyasi krizler arifesinde Meclisin olağan üstü toplanması yönünde taleplerin olduğunu görmekteyiz. Talep edenler eski vekiller (Muhalefet vekilleri). Kanaatimce, bu vekillerin Meclisin kendini fesih ederek erken seçim kararı aldıktan sonra, Meclis çatısı altında işlem yapmaları yönünde hiç bir hukuki dayanakları bulunmamaktadır. Meclisin yeniden toplanmasına delil olarak Anayasa’nın 66 maddesini kullanarak ‘’Meclis Kalıcı oturumlarda çalışır’’ ilkesinde hareketle bunu kanıt olarak göstermektedirler. Bir değer dayanak ise, Meclis Kanununun 5 maddesine dayanarak ‘’vekillerin görevleri, yeni seçilen vekillerin yemininin ardından sona ermektedir’’. Diğer bir dayanak ise Meclis Çalışmalarının iç tüzüğünün 67 maddesi gereğince ‘’Meclis, başkan hariç, Cumhurbaşkanın, Başbakanın ve 20 vekilin talepleriyle tekrardan toplanabilir’’.
Gelelim önemli bir noktaya, yukarıda bahsettiğimiz Meclisin tekrardan toplanması dayanakları (vekillerin sundukları argümanlar) , yalnız ve yalnız Meclisin normal çalıştığı dönemlere ait olduğu hükümlerdir. Burada derin bir hukuki boşluğun başlangıcını görmekteyiz. Bu maddelerin, Meclisin feshi kararının alındıktan sonra hiçbir hükümleri yoktur. Bu saatten sonra, hukuken zorunlu olarak erken seçim yapılmalıdır. Meclisin ve vekillerin görevleri ve süreleri yalınız ve yalınız savaş ve olağan üstü hallerde belirli bir süre için uzatılabilir.
Meclis, erkenden dağılma kararı aldığı tarihten itibaren, anayasanın maddesine dayanarak, Hükmettin de görevi sona ermekte. Bundan sonra görevi geçici veya seçim hükümeti devam etmektedir. Mevcut Anayasada, Kanunlarda ve İç Tüzükte bu konularla ilgili net hükümler yoktur. Bir kez daha büyük bir hukuki boşluğu görmekteyiz.
Bundan hareketle, eski meclisin yeniden toplanması için hiçbir hukuki dayanak yoktur. Tekrar toplandığı anda Anayasayı ve yasaları çiğnemiş olacaktırlar. Yeniden toplanma kararı alındığı takdirde, bu karar hukuki bir karar değil, siyasi bir karar olacaktır.
Diğer bir konu ise, Cumhurbaşkanının Af kararnameleri gündemde ki yerini hala şiddetli bir şekilde korumaktadır. Böyle bir kararın getirilmesi, Makedonya tarihinin en büyük hukuki ve siyasi krizine sebebiyet vermiştir.
Hatırlanacağı üzere, geçen haftalarda Anayasa Mahkemesinin oy çoğunluğuyla, 2009 yılında getirilen Af Kanununun değişmeleri ve tamamlamalarının tümünün iptal edilmesinden sonra, geçen hafta Cumhurbaşkanın yürürlükte olan kanunlar ve hükümler (onun okuduğu ve anladığı bir şekilde) doğrultusunda, siyasetçilere yönelik sürdürülen ve ileride sürdürülecek olan hukuki işlemleri, soruşturmaları ve hapis cezalarını Affa tabi tuttuğu kararı getirmişti. Böyle bir kararın getirilmesinde, acaba hukuki dayanağı nedir diye bir soru akla gelmektedir. Kanaatimce hukuk dayanağı yoktur. Hatırlanacağı üzere, Af kanununun temel metni 1993 yılında getirilmişti. Aynı Kanuna 2009 yılında değiştirgeler ve tamamlamalar getirilmişti. Değiştirgeler sonucunda 1993 yılında getirilen Af Kanununun 11. maddesi yeni kanunla yani 2009 yılında silinmişti. 2009 yılından sonra eski kanunun yani 11. maddesinin silindiği tarihten sonra (2009 yılı) hiç bir türlü hukuki hükümlüğü yoktur. Anayasa Mahkemesinin 2016 yılında almış olduğu Af kanununun değiştirgelerinin tümünün iptal etme kararı, 2009 yılında eski Af kanununun silinmiş 11. maddesini yenide yürürlüğe sokma anlamına gelmiyor. Anayasa Mahkemesinin kanun yapma yetkisi yoktur. 1993 yılına ait Af Kanununun 11. maddesine yeniden bir hukuk dayanağı kazandırılmak istenir ise, bunu ancak ve ancak Meclis getireceği yeni değiştirgeler ile yapabilir. Bundan hareketle, Cumhurbaşkanının 1993 yılında yürürlükte olan Af kanununun 11. maddesi doğrultusunda hukuki işlem yapma ve belli kişileri Affa tabi tutma yetkisi ve hiçbir hukuki dayanağı yoktur. Öyle bir madde bu gün hukuken yürürlükte değildir ve olamaz. Bu Madde 2009 yılında değiştirgeler ile silinmiştir. Silinen bir madde Anayasa Mahkemesinin kararıyla dâhil olsa bile, yeniden yürürlüğe koyulamaz ve bu maddeden dolayı hiçbir hukuki işlem ve hüküm çıkarılamaz.
Bu gün, hem Meclis Başkanın hem Cumhurbaşkanının yaptıkları usulde hukuki yanlışlıkların çözüm yolları ister ulusal ister uluslararası kurumlar ve kişilerce aranmaktadır. Bu kişilerin tüm çabaları ve alacakları kararlar, hukukun üstünlüğünü kesinlikle sağlamayacaktır. Anayasayı açık ve net bir şekilde çiğneyeceklerdir. Kendilerinin aldıkları hukuka aykırı kararları düzeltme yetkileri yoktur. Hukuka aykırı işlemlerden doğan sorumluluklar vardır. Bunları Anayasa çok net bir şekilde dile getirmektedir. Meclis başkanı aykırı işlem yapar ise, diğer vatandaşların olduğu gibi kendisi de hukuki sorumluluktan kaçamaz. Cumhurbaşkanına gelince, mevcut olmayan bir yasadan dolayı af getirdiği sebebinden dolayı Anayasa hükümlerine dayanarak, yeni Meclis göreve başlar başlamaz kendisini hukuki ve cezai sorumluluğa tabi tutulmalı ve hukuk çerçevesinde kendisini hesap vermesi yolları açılmalıdır.
Getirilen Her iki kararla, hukukun üstünlüğü çiğnenmiş ve hukuk hezimeti meydana gelmiştir. Anayasa ve yasalar hiçe sayılarak, keyfi uygulamalara gidilmiştir. Belli bir grup yasaları çiğneyerek meclisin çalışmasını tamamen kilitleyip, Cumhurbaşkanının hukuki işlem yerine siyasi bir işlem yapmasına sebebiyet vermişlerdir. Hazırlıksız ve çözüm üretmeyen muhalefetin ise, hukuk bilinci yerine kendilerinin siyasi bir rant peşinde olduğunu görmekteyiz. Her iki grup Makedonya’nın daha büyük bir çıkmaza, itibarını zedelenmesine, Avro-Atlantik bütünleşme yolundan uzaklaşmasına, kutuplaşmasına ve bölünmelere sebebiyet vermişlerdir.
- Bu haber 19-04-2016 tarihinde yayınlanmıştır.