Ah Şu Türkler!
Uzun zamandır değinmek istediğim bir konuydu, Makedonya ve Balkanlar genelindeki Türkiye/Türk algısı ve bundan kaynaklı Türk düşmanlığı.
Son olarak gazeteci demeye dilimin varmadığı bir televizyoncunun yayınlanan programı vesilesiyle bu konu hakkında bir şeyler yazmak, tarihe not düşmek vazifemdir. Geçtiğimiz günlerde bu televizyoncu, ulusal bir kanalda hazırladığı programda, Türkiye, terörizm ve Balkanlara etkisi konusunda yalan, yanlış, kaynaksız ve kasıtlı ifadelerle anavatanı karalamak girişiminde bulundu.
Bir televizyon kanalından kovulan, aylar sonra güç bela başka bir televizyonda kendine yer edinebilen bu eski moda televizyoncu, almış karşısında iki kendi gibi “eski” bilmem ne kurumunun müdürünü Türkiye’nin terörü desteklediğini, halifelik kurarak Balkanları fethetmek emelinde olduğunu söyleterek Türk düşmanlığının alasını yapıyor.Türkiye’nin yöneticilerine akıl almaz ithamlarda bulunmak kimsenin haddine düşmez. Kendisinin amacı ne araştırmacı gazetecilik ne de reyting. Tek derdi “sus payı” almak.
Bu sadece son yıllardaki Türk düşmanlığının en son örneklerinden biri. Geçen hafta Saray belediyesi, Osmanlı’ya karşı ayaklanan birinin heykelini dikmiş. Merak ediyorum acaba belediye Türkçe olan ismini de değiştirecek mi?
Bu ve bunun gibi olayları say say bitmez elbet ama şunu biliyorum ki, Türk düşmanlığı yapanlar bununla Türk izlerini silebileceklerini düşünüyorlar. Ama bence bu yapılanlar, bugünlerde heykelleri dikilen, tarihlerindeki en büyük kahramanları Türklere ayaklanmış kişilerden oluşacak kadar “tarihsiz”, 10 günlük Cumhuriyet kurabilecek ve Türklerin izniyle Balkanlar’da bir Müslüman ülkesi olması için bağımsızlığına izin verilen bir ülkeyle övünebilecek kadar “yoksun” insanların aşağılık kompleksinden başka bir şey değil.
Türkleri asimilasyon, Türk dilini, eserlerini, kültürünü yok etme politikası Balkanlara özgü üstelik. Bulgaristan’da, “Türk esareti dönemi” yerine “Osmanlı’yla ortak yaşam dönemi” teriminin kullanılması için teklif veren Bakanın istifası isteniyor. Yunanistan’da Türk partisinin binasına saldırılıyor. Kosova’da kültür merkezine Türkçe isim konmasına izin verilmiyor. Bunlar son haftalarda yaşanan gelişmeler. “Makedon Müslümanları” veya “Pomaklar” gibi asimilasyon politikalarına girmek bile istemiyorum.
Yani diyeceğim o ki, söz konusu Türk düşmanlığı bir tesadüfün değil sistematik çalışmanın eseri.
Geçtiğimiz aylarda iftarlar vesilesiyle Yunanistan ve Bulgaristan’ı ziyaret etme fırsatı bulmuştum. Bir insan tanımadığı birini özler mi? Özlermiş. Oradaki Türklerle daha yeni tanışmama rağmen sanki yıllar sonra kardeşimle buluşmuş gibi bir özlemle görüştük, sohbet ettik. Tarifi mümkün olmayan duygular içerisindeydim. Bu sohbetler esnasında aslında sorunlarımızın ne kadar benzer olduğunu yakından görme fırsatım oldu. Evet bizim günlük yaşamımız, dilimiz, kültürümüz benziyordu ama birbirimize ne kadar benzesek o kadar uzak kalmışız.
Fakat artık uyanmak zamanıdır. Madem ki buradaki Türk düşmanlığı yukarıda da belirttiğim gibi sistematik bir şekilde çalışacak, biz de Prizren’deki, Üsküp’teki, İskeçe’deki, Kırcaali’deki Türkler olarak, birbirimizle dayanışma içerisinde bu politikalar karşısında durmalıyız. Kimliğimizi, dilimizi, kültürümüzü korumak, bunca düşman karşısında ancak bu şekilde mümkün gözüküyor.
Evet, biz daha kendi içimizde bu kadar bölünmüş vaziyetteyken bu kadar geniş kapsamlı bir birlik için söz etmek belki hayal, evet belki hiç gerçekleşemeyecek bir şey için boşa kürek sallamak, evet belki laf olsun diye söylemek ama bu “birlik” her şeyden önce bir mecburiyettir.
Son olarak, Namık Kemal’in Hürriyet Kasidesinden iki mısrasıyla bitiriyorum:
Eğer millet hor görülmüşse onun şanına bir eksiklik geleceğini sanma/ Yere düşmekle cevher, değerinden, özünden bir şey kaybetmez.
- Bu haber 01-02-2016 tarihinde yayınlanmıştır.