Batı'ya Özenmek
Pek yaygın olan “Çağdaş olmak için Batılı gibi olmak gerek” düşüncesinin kimliğimizin sağlığına ne kadar zararlı olduğu Türk aydın çevrelerince çok konuşulan ve tartışılan bir konu olmuştur hep. Bu düşünceyi hem benimseyenler, hem de kabul etmeyenler çıkmıştır düşünce tarihimiz boyunca. Bence bu kati surette doğru olmayan ve hakikate uymayan bir tavır. Bu gibi bir yanılgıya yenik düşenlerin sayısı da az değildir. Ne mutlu bize ki güçlü kalemlerimizin sayesinde yakın tarihimiz boyunca benzer yaklaşımlara karşı kuvvetli sed oluşturulmuş ve kültürümüz, türlü yaralar alması yanısıra, erimekten kurtarılmış bulunmakta. Sayısı çok kültür adamı ile sanatçılarımız, batıyı taklit etmeden çağdaş olabilmenin hem de nasıl mümkün olduğunu somut bir şekilde ispatlamıştır. Fazlaca ele alınan bir nokta temsil ettiğine rağmen son derece önemli bir mesele olduğu için bunu gündemde tutmak, yeni nesillere yol göstermek ve tereddütte bulunanlara ufuk açmak amacıyla konuya öz açımdan kısaca ve mütevazi bir şekilde parmak basmak istiyorum. Yani tekrarlamakta yarar var diye düşünüyorum. Bu mesele kimliğimiz açısından pek hassas bir husus. Kültür-sanat tekelini en az iki asır elinde tutan Batı toplumları teknoloji ve medya gücünü diğer toplumlara tuzak kurmak için kullanarak genç aydınlarımızın görüş açısını yanlış yöne çekmeye çabalamıştır. Duruma manevi açıdan kurban giden niceleri olmuştur. Mücadele devam ediyor. Modernleşme’nin kaçınılmaz bir süreç olması bir yana, türlü belalara yol açtığı da aşikar bir hakikattir.
Haddim olmayabilir, ancak geniş kapsamlı, ağır ve pek derin konunun sadece bazı boyutlarına temas ederek naçizane özgün bir şekilde irdelemeye çalışacağım.
Bendeniz Avrupai değilim ve olmak da istemiyorum! “Batılı gibi olmak çağdaş olmak demektir” yanılgısı sinsice yollara başvuran tehlikeli bir silahtır. Batılı gibi olmadan, yani Batılı modele benzemeden, batılılardan çok daha çağdaş olabilmek artık küreselleşen dünyamızda gözle görünür bir gerçek haline gelmiştir. Batıdan gelen görüntünün şatafatlığından etkilenerek bu kültüre öykünmek, özenmek duygularına kapılarak kendi kimliğimizden olabiliriz. Avrupa özentisi hayati hasarlara yol açabilir. Avrupai olmak sanki gerçek özgürlüğe götüren tek yol gibiymiş gibi algılanıyor oldu. Oysa Avrupa kimliğini taşımak, evrensel hümanizme aykırı bazı özelliklere sahip olmaktır diyebilmekteyim. Gerçek anlamda çağdaş ve özgür olmak istiyorsak, evvela taklitçilikten kurtulmak gerek. Çağdaşlık günümüz dünyasında artık göreceli bir kavram niteliğine büründü.
Tabi ki Batı dünyası sadece kötülükleriyle anılmamalı. Bu kültürü temsil eden nice sanatçı dünyaya pek değerli şaheserler kazandırmıştır, Garp aleminin tüm dünya uygarlığına katkıları büyüktür, bunu yadsımak yanlış olur. Ancak, Batı’nın dışındaki kültür kimliklerin özlerini kaybedip bu etki altında zedelenmemesi için pek ihtiyatlı davranmaya gerek duyulduğuna işaret etmek istiyorum. Öz kimliğimizi yitirmek, düşmanın silahlarından çok daha tehlikelidir.
Batı’nın düşünce ve yaşam tarzının öğelerinden biri çifte standart uygulamak olduğunu görebiliyoruz. Oysa bizim kimliğimizde bu özelliğe pek nadir rastlanır. Onlarda maddiyatçılık ön planda yer alırken, bizim ruh kimliğimiz çok daha ince... Genelleme yapmak istemiyorum, her batılı tabii ki bu lekeyi hak etmemiştir. Ancak bunu yaygın bir kanı olarak kabul etmek için o kadar çok gösterge ve delil var ki ayrıntılara girmeye gerek duymuyorum.
Somut bir örnekle devam etmek istiyorum. Geçenlerde bir Türkiye tv kanalında müzik sanatçısı Tuluyhan Uğurlu ile bir söyleşiyi izledim. Bu çok önemli sanat şahsiyetimiz, bir Türk sanatçısının nasıl hem çağdaş hem öz kimlikli olabileceğini eserleriyle ve düşünceleriyle apaçık bir şekilde kanıtlamakta olan pek sevdiğim bir kültür davacısı. Bu çizgide mükemmel diyebileceğimiz örneklerden biri olmayı başaran müzik adamı ve besteci Tuluyhan Uğurlu bir müzik dehası. Benzer konularla kafa yoran ve deneyimli fikirlerini çekinmeden cömertçe paylaşan Tuluyhan Uğurlu’ya kulak asalım: “Mehterin nasıl tınladığını sadece tahmini biliyoruz.” O asla Batı’yı tanımıyor değil! Buna rağmen kendi kültür kimliğinin kıymetini hiçbirşeye değişmeyecek kadar “inatçı” adamlarımızdan. Tuluyhan Uğurlu’nun müziği, kişiliği ve düşünceleri kadersel bir çığlığın gerçeğinde odaklanıyor: “Yöresel olmayan evrensel olamaz!”. Gerçek sanatçı aynı zamanda düşünce adamıdır, ki kimlik konusunda yol gösterici ve aydınlatıcı olmayı borç bilmektedir. Tuluyhan hem Batılı, hem evrensel, ama herşeyden önce milli!
Batı’yı tanımamak, izlememek tamamen yanlış bir yol ve görüştür. Dünya sahnesinde olup bitenlerden soyutlanmanın hiçbiryere götürmediğinin farkında olmak lazım, bunu benimseyenlerden biriyim. Dünyaya kapanmak doğru bir tavır asla olamaz. Tam bu noktada Peygamberimiz’in söylediği rivayet edilen bir sözünü hatırlatmak istiyorum: “İlim Çin’de bile olsa, oraya gidip onu alacaksın. Ama kendi malın gibi alacaksın”. Batı’nın ne olduğunu iyi bilmeli, ve yine BİZ olup teslim olmamalı, “onların” dış görünüşüne aldanmamalı, yabancı kimliklerin sularına kapılmayarak kendi özümüzle direnmeli. Yoksa hem çağdaşlıktan, hem milli kimlikten mahrum kalırız.
Batı kültürünü ayrıntılarla tanıyıp Antik Türk tarihinin varlığından bile haberdar olmayan aydınımız var. Avrupa merkezci olmadan, mukayese edebilmek amacını güderek Batı’nın her ayrıntısını inceden bilmek ve yakından takip etmek lüzumludur. Kıyaslamak becerisinin ise gerçeklere ulaşmak ve aydın gelecek yolunu açmak için ne kadar önemli olduğu tartışılmaz bir mevzuudur.
“Ben böyleyim beni seven böyle sevsin” deyişini bir ilke olarak kabul edileceksek o zaman duruşumuz daha dik ve onurlu olur. Türkiye’nin büyümesi ve güçlenmesi istenmiyor. Bizi durdurmak için top tüfek değil, kendilerine özenmemizin ve kimliğimizden uzaklaşmamızın yollarını arıyorlar. En basit şekilde söylemek gerekiyorsa – görüntüye aldanmayalım ve kopya etmeyelim. Bunu özellikle genç ferdlerimizi düşünerek ileri sürüyorum. Türk dünyası, Makedonya Türk toplumu dahil, konuya en ciddi bir şekilde eğilmeli, aksi tarzda çetrefilli zamanımızın yanılgılarına yenik düşmüş oluruz.
Bu çıkışımı “muhafazakarlık”la suçlayabilirsiniz. Ne var ki bu kavram, bir “iltifat”a dönüşüverdi yaşadığımız çağda. Herkesin düşüncesine saygılı kalmakla beraber konudaki tefekkürümün yorumunu en başta hakikatin derinlerine ulaşmış kimlikli, milli benliğini yitirmemekte direnen bireylerin takdirine sunuyorum.
Hem Batı’yı çok iyi bilelim, hem de biz olmayı unutmayalım...
- Bu haber 20-03-2017 tarihinde yayınlanmıştır.