Gelecekte İşsiz Kalma İhtimalimiz Yüksek Görünüyor (1)
Günter Mercan
“Değişiklikler o kadar derin ki, insanlık tarihi açısından daha büyük umut veren veya tehlike arz eden bir dönem olmamıştı”. (Klaus Schwab)
Dünya Ekonomik Forumu’nun kurucusu Klaus Schwab, 2016 yılının toplantı açılışında, yaşamlarımızı, çalışma biçimlerimizi ve ilişkilerimizi kökten değiştirecek bir devrimin eşiğinde olduğumuza dikkat çekerek, güçlü bir dönüşüm sürecine girmiş olduğumuzu söyledi.
Martin Luther King, Jr. 1968 yılında yaptığı son konuşmasında hiç kimsenin “Üçlü Devrim” yaşadığımız gerçeğini inkâr edemeyeceğini söyledi. “Üçlü Devrim” ifadesi, bir grup önde gelen akademisyen, bilim adamı, gazeteci ve teknoloji uzmanı tarafından hazırlanan bir raporda geçmişti. Sayacağımız şu devrimlerin bahsi geçiyordu: (1) Bilgisayar kontrolü ve otomasyon dalgası ile ortaya çıkan teknolojik devrim. (2) Atom bombası ve nükleer silahların ortaya çıkmasıyla oluşan silahlanma devrimi. (3) Kişisel anlamda liberalizm ile ortaya çıkan insan hakları devrimi. Sonuncu devrimin anlamını, insanların başkalarının özgürlüklerini çiğnememek şartıyla kendi kendilerini dinleme, fikirlerine sadık kalma ve yüreklerinin sesini dinleme özgürlüklerini elde etmeleri oluşturuyordu. Bu özgürlükler insan haklarıyla teminat altına alınmıştır. Bu rapora göre, yakın gelecekte doğacak olan ekonomik düzende, bilgisayarlar ve robotlar en az insan yardımıyla sınırsız ürün üretme kapasitesine ulaşacak.[1]
2013 yılında New York Times muhabiri, John Markoff, Massachusetts Institute of Technology’de profesörlük yapmış, dünyaca ünlü matematikçi Norbert Wiener’in bilgisayarlar ve otomasyon geleceği hakkında kendi vizyonunu yansıttığı yazısından bazı bölümleri ve kendi yorumunu yayımlamış.[2] Wiener, 1949 yılında şunları yazmış: “Açık ve anlaşılır olarak yaptığımız her şey makineler tarafından yapılabilir”. O, bu durumun insanlık için gelecekte kötü sonuçlara neden olabileceği “su katılmamış gaddarlıkta” bir devrimle karşılaşabileceğimize dikkat çekmiştir. Wiener, aynı şekilde, “makinelerin becerilerinin gelişmesiyle normal fabrika işçisinin değeri o kadar azalacaktır ki işe alındığına değmeyecektir”, şeklinde durumu özetlemiştir.
Hiç kimse 2050 yılında işgücü piyasasının neye benzeyeceğini tahmin edemez. Dünya Ekonomik Forumu’nun analizine göre, Dördüncü Sanayi Devrimi küresel işgücünün %65’lik bölümünü oluşturan 15 ülkede 5,1 milyon iş yeri kayıbını tetikleyecek.[3] Eğer ki analize sosyo-ekonomik ve demografik trendleri de eklersek işgücü piyasasının gelecek dönemde ciddi değişiklikler yaşayacağı kesin görünüyor. Sanayi 4.0’ın imalat sanayinde bilgisayarlaşmayı geliştirmesi bekleniyor ve üretimi en yüksek teknolojiyle donatması amaçlanıyor. Burada üç amaç önde geliyor: (1) Üretimde insan faktörünün minimize edilmesi ve insan tarafından yapılan hataların en aza indirilmesi. (2) Üretimin yüksek derecede esnekliğe kavuşması ve tüketiciye özel ürünler üretebilme koşullarının oluşması. (3) Üretim sürecinin hızlandırılması.
1980 yılından başlayarak, ekonominin küreselleşmesiyle birlikte üretim, düşük ücretler ve vergi kolaylığı sunan ülkelere doğru kaymaya başladı. ABD ve Avrupa menşeli sermayenin Çin ve diğer Uzakdoğu ülkelerine doğru transferi söz konusu oldu. Zamanın akmasıyla birlikte, bu ülkeler diğerleri için üretmek bir yana kendi markaları altında da üretime başladılar ve aşağıdaki tabloda yansıtılan durum ortaya çıktı:
Tablo: Sanayi ürünleri satışı (milyar dolarlarla)
|
2006 |
2011 |
AB (27) |
550 |
620 |
Çin |
170 |
580 |
ABD |
280 |
280 |
Almanya |
190 |
220 |
Rusya |
10 |
15 |
Kaynak: VDMA.
Tablodan da görüleceği gibi, Çin, sanayi ürünleri satışlarında 2006 yılından 2011 yılına kadar %241 gibi büyük bir patlama meydana getirmiştir. Batı ülkeleri bu durumun iyice farkına vardıklarında ve Doğu ile Batı arasındaki farkın daha da fazla açılmaması için Sanayi 4.0 gündeme taşıdılar ve “üretimin ülkeye geri dönmesi (reshoring)” trendi popülarite kazanmaya başladı.
Çok satanlardan “Robotların Yükselişi” adlı kitabın yazarı Martin Ford, Çin’deki sanayi üretiminin inanılmaz artışından başka, üretimin eve döndürülmesi trendinin en önemli nedenleri olarak yeni teknolojileri ve düşük ücretler sunan ülkelerde zamanın ilerlemesiyle artan emek maliyetlerini gösteriyor. Örnek vermek gerekirse, Çin’de 2005-2010 yılları arasında mavi yakalıların maaşları yıllık ortalama %20 artmış. Bildiğimiz gibi, Çin ve diğer gelişmekte olan ekonomilerde işgücünün çoğunluğu imalat sanayinde yoğunlaşmış bulunmaktadır. Teknolojik ilerleme fabrikalardaki iş yerlerini kötü etkilemeye başlamıştır; Çin 1995-2002 yılları arasında imalat sanayinde işgücünün %15’ine denk gelen 16 milyon iş yerini kaybetmiş durumdadır. Avrupa’da endüstriyel robotların üreticilerinin bir bölümü Çin pazarına yatırım yapmaktadır. Çin’de otomasyon dalgasının gelişmesinde en önemli nedenlerden biri de büyük şirketlerin ödedikleri faizin düşük tutulması. Bu durum, ücretlerin artmasına rağmen yatırımı cazip duruma getirmektedir. Çin’in GSYH’sının yarısına yakın bölümünün yatırımlardan oluşmasının nedenlerinden biri de budur. Fakat, üretim süreçlerinin otomasyonu sadece Çin pazarı ile sınırlı değildir. En düşük emek yoğun sektörlerden sayılan giysi ve ayakkabı sektörleri Çin’i terk edip ücretlerin daha düşük olduğu Vietnam ve Endonezya’ya göç ediyorlar.
“Dördüncü Sanayi Devrimi’nin küresel işgücü piyasasına etkileri” konusunda yazmayı planladığım yazı dizisinin bu ilk yazısında ileriki yazılarda işleyeceğimiz bazı konulara değinmek ve açıklık getirmek istedim.
[1] “Üçlü Devrim” hakkında daha fazla bilgi için bakınız: http://www.educationanddemocracy.org/FSCfiles/C_CC2a_TripleRevolution.htm
[2] Makaleye buradan ulaşabilirsiniz: https://www.nytimes.com/2013/05/21/science/mit-scholars-1949-essay-on-machine-age-is-found.html
[3] Daha fazla bilgi için bakınız: https://www.weforum.org/press/2016/01/five-million-jobs-by-2020-the-real-challenge-of-the-fourth-industrial-revolution/
- Bu haber 16-09-2019 tarihinde yayınlanmıştır.