‘’Prjino Anlaşması,, öncesi ve sonrası Makedonya Türklerinin konumu
Hukuk üstünlüğünün çiğnendiği, demokratik hak ve özgürlüklerin ayaklar altına alındığı, devlet kurumları arasında farklı tutumların olduğu, meydana gelen her sıkıntıda Avrupa’nın desteğini alarak iki etnik unsur arasında (Makedon ve Arnavut) durmadan anlaşmaların gerçekleştirildiği, Hükümetin usulsüzlüklerle boğulduğu, Muhalefetin bir yerlerden bulduğu kasetlerle ile hiçbir proje ortaya atmadan, çözüm üretmeden hükümete gelme çabaları ve yüzbinlerce hayali seçmenin yaşadığı bir devlet ‘’Makedonya,,
Son iki üç yılda Makedonya’da meydana gelen gelişmeler ve bu gelişmeler ışığında demokrasi ve hukuk alanında alınan mesafe maalesef korkutucu. Muhalefetin iktidara karşı başlattığı dinleme kayıtlarını yayınlama propagandası başta halk tabanında, uluslararası alanda ve Makedonya devlet kurumlarında büyük bir şaşkınlığa sebebiyet verdi. Bu dinleme kayıtlarının sonucunda muhalefet ve Avrupa’nın baskıları ile, Hükümet istifasını sunmak zorunda kaldı. Yapılan anlaşmaya göre de bir kaç bakanlık ve bakan yardımcılığı muhalefete devredildi. Şubat ayının başından itibaren hükümet ortaklarının seçimlere hile karıştırdığı, yolsuzluk yaptığı ve yargı organlarına müdahalede bulunduğu iddialarına ilişkin belgeleri Muhalefet lideri durmadan kamuoyuyla paylaştı.
Avrupa’nın ilk amacı aslında bildiğimiz gibi adil sayımlar, hakça temsilin adil bir şekilde uygulanması, tek seçim birimi modeline geçilmesi ve diğer konular idi.
Prjino anlaşmasından önce, uzun bir aradan sonra Makedonya gündemine Avrupa’nın baskıları ile, tek seçim birimi tartışmaları, sayımların tamamlanması, hakça temsil ve diğer hususlar geldi. Makedonya Türkleri olarak sıkıntı yaşadığımız bu önemli hususlarda, tüm bu süreç içerisinde maalesef her zaman ki gibi aktif bir rol alamayarak, konuların Avrupa baskısı ile kapanmasını tekrardan yakından izlemek zorunda kaldık. Hâlbuki o zaman’da bir yazımda aynen şunları dile getirmiştim:
Bu olaylar ışığında Makedonya Türklerinin Yeni süreçte saf dışı bırakılmaması ve aktif bir şekilde bu süreçte yer alması için:
- Objektif ve Adil Sayımların yapılması,
- Tüm Makedonya'da bir seçim birimi modelinin uygulanması, ve
- Hakça ve orantılı temsilin adil bir şekilde uygulanması ve bunun teminatını istenilmesi zorunlu hale gelmiştir.
Elbette son 2-3 yılda Makedonya’da meydana gelen tüm olayları ele almamız imkânsız olacaktır. Avrupa Birliği’nin direk müdahalesi ve 4 partinin liderlerinin anlaşması ile Makedonya’da Ohri Çerçeve Anlaşmasından sonra yeni bir anlaşma imzalandı ‘’Prjino anlaşması,,.
Anlaşmaya göre muhalefet meclis çalışmalarına tekrardan katılacak, hükümetin istifası, bazı bakanlıkların muhalefete verilmesi,
Bundan sonraki süreçte, medyanın bağımsızlaşması, Devlet seçim komisyonu üyelerinin seçilmesi ve bu seçilen üyelerin hemen Seçmen listelerinde temizlik çalışmalarına başlaması, özel yetkili savcılığın kurulması gibi gelişmeleri gördük.
Prjino Anlaşmasından önce biz Makedonya Türkleri, başta Hakça temsil ilkesini, ondan sonra adil sayımlar ve tek seçim birimi modelinin getirilmesi hususunu Makedonya ve uluslararası alanda yeterince gündeme taşıyamadık.
Peki bunca gelişmede, Prjino anlaşmasından sonra Makedonya’ya Türklerinin tutumu ne oldu, kendimizi hangi pozisyonu yerleştirdik!! Olaylara birde bu açıdan bakalım..
Olaya en baştan başlayacak olursak, Prjino anlaşması için masaya oturanların arasında maalesef hiçbir Türk temsilciyi göremedik. Makedonya devletinin en büyük üçüncü etnik unsuru ve Makedonya Anayasasında kurucu unsur olarak kabul edilen Türkler maalesef bu masada yer almadı yâda alamadı. Bunun suçunu aslında biraz da kendimizde aramamız gerekecek diye düşünüyorum. İki Arnavut lideri o masada oturur iken, yüz bin Türkü temsil edecek bir kişi bile orada yer almadı maalesef. Aslında bu tarz yaklaşımlara Makedonya Türkleri olarak hiçte yabancı değiliz, ne de olsa 2001 yılında’da Ohri Çerçeve Anlaşması’nın imzalanması sürecinde muhatap alınmadık, onun sonucunda bu duruma geldik ve ileride ki süreçte bunun faturasının ağır olacağını düşünmekteyim. Bu anlaşmaya farklı bir açıdan bakacak olursak, 2001 yılında imzalanan Ohri Çerçeve Anlaşması’nın tam anlamı ile yerine getirilmediği bir yerde bu yeni anlaşmaya ne kadarına uyulacağı o ayrı bir tartışma konusu.
Ondan sonraki süreçte Makedonya Devlet Seçim Komisyonuna yeni üyeler, liderler tarafından belirlendi. Ne yazık ki bundan önce olduğu gibi, tekrar toplam 9 üyeden hiç biri Türk değildi. Bu Komisyonun işlevi süresince, hiçbir seçimin Makedonya Türkleri için objektif olamayacağı düşüncesini taşımaktayım. Türklere yapılan ayrımcılığın bir seviyesini daha görmüş olduk. Acaba Makedonya Türkleri olarak bizler kendimizi fazla hafife aldık mı diye düşünüyorum bazen. Bu konuda’da maalesef hiçbir açıklamamız yâda niye bir Türk kardeşimizin orada üye olmadığına dair argümanlarımız olmadı.
Meclis bundan sonraki süreçte Özel Yetkili Savcı hakkında Kanun getirerek bu kurumu resmi olarak kurmuş oldu. En başta Savcılık tarafından yapılan açıklamalar halkta umut yaratmış olsa da, ondan sonra yapılan dengesizce açıklamalar bu kurulan yeni kuruma yanı Özel Yetkili savcılığa güvenin azalmasına sebebiyet verdi. Bir hukukçu gözü ile bakacak olursam, bana göre Özel yetkili Savcılık dışında, ‘’Özel Yetkili Mahkemelerin Kurulması da mecburiyet taşımaktaydı. Üzücü olan Makedonya Türleri adına temsilcilerimiz maalesef çıkıp bu savcılık hakkında bir küçük açıklama bile yapmadılar. Tutumuz bu konuda ne oldu! diğer konularda olduğu gibi oda belirsiz.
Ayrıca diğer bir husus, bu kurulan Özel Savcılıkta hiçbir Türk kardeşimizin yer almaması ona da maalesef hiçbir anlam veremiyorum.
En son hatırlanacağı üzere Makedonya Anayasa Mahkemesinin Af Kanunu ile ilgili verdiği karar. Bu karara göre Cumhurbaşkanı Terör suçuna bulaşmış kişileri, pedofilleri, tecavüzcüleri ve en sonunda seçimlere hile karıştırmış olan kişileri affedebilme yetkisine sahip oldu. Hukukçu olarak bu kararın kesinlikle yanlış olduğunu düşünmekteyim.
Sürecin en başında atılan adımlar Makedonya Türklerine umut vermiş olsa da, değişik sübjektif ve objektif sebeplerden dolayı, maalesef gelinen bu son noktada, Makedonya Türklerinin dezavantaj pozisyonuna düştüklerini görmekteyiz.
Sonuç olarak, tarafların objektif olmamaları, olaylara tek taraflı bakmaları ve Avrupa Kurumlarının olaylara üzücü tutumu, kanaatimce hukukun üstünlüğünü ve Avro Atlantik entegrasyonu’nu Makedonya’da başka bir bahara ertelemiştir. Bunun neticesi olarak 5 Haziranda planlaştırılan hür, adil ve Avrupa standartları doğrultusunda seçimlerin yapılamayacağı düşüncesini taşımaktayım.
Gelecek yazımda, Pribe raporunu inceleyeceğim.
- Bu haber 30-03-2016 tarihinde yayınlanmıştır.