Gurbette Esir Düşmüşlerin Rüyası
Yaser Halim
Bağrımı delen hasret, sabrıma sabır diletir üzerine kar serpilmiş Büyük Sasso dağlarında. Bu dağlar İtalya, Abruzzo bölgesinin dikili taşı, nice yaşanmış tarihi mabedi. Zirvesinde İmparator Sezar'ın sesi duyulur, koyaklarında Mussolini'nin hırsı kurşuna dizilir. Dibinde Adriatik denizi, köpüklü sularıyla aşk ve maviyi saklar. Kükreyen dalgalarında Barbaros yelken açmış, ufukta gölgesi sezilir. Yamaçları dizimi kanatır, koca çamları gölgemi korkutur.
Sessizliğimi bastıran hıçkırıklarım, korkarım burada gecelere yansır.
Şafağı beklerim, kir birikmiş pencere diplerinde. Doğan güneşin ışıkları özenle şefkat sürsün diye yüzüme. Bir de şu kulaklarım nasıl da ezana hasret.
Gurbette esir düşmüşlerin rüyasını yazmaya yeltenmiş elim. Horlanmış gönüllerin türküsüyle kıvranır dilim.
Susamam artık! Özlem çığlıkları duvarların ardından gelip yüzüme çarpar. Uzun ayrılıklar iliklerimi tir tir titretir. Geçen günler, geride kalanları daha da çok özletir.
Ah! Şimdi nasıl da güzeldir oralar. Misafirperverliğiyle rengarenk evler, muhabbet ateşiyle ısınmış odalar.
Mahalle köşelerinde ki at arabaları üzerinde, halen oyun oynayan çocukluğumuz. Tütün dizilmiş duvarların arasında gezinir, renkli hayallerimiz. Yaprakların ziftinde kararır minnacık ellerimiz. Mezarlık boyunca sıralanmış hele bir de kavak ağaçları. Kulak versen rüzgarla duyulur belki çatırdamaları. Can eriği dallarında hep yırtılır gömleğimiz. Yeşil ovamız, arı suyumuz, vatanımız, yaşanmış günlerimiz, her şeyimiz...
Kıtlığın koynunda doya doya hep bolluğu yaşardık. Acı günlerin akşamında gülüşlerimiz saklardık. Dört duvar hanelerimizde bağdaş oturup, muhabbetine doyum olmazdı misafirlerin. Şimdi kapısını çalan var mı bilinmez, kimsesiz koskoca evlerin.
Gönül burukluğuyla kimi düğünler. Kınası yakılmış, bin bir sızıyla gurbete uğurlanır yeni gelinler.
Gel gör ki bereketinden uzak sanki ramazanlar. Kapalı kapıların ardında kalan onca bayramlar. Elini öptüklerimizin toprağında gözyaşı dökerek artık avuçlarımız. Hani neredeler? Koca bir ömrü onlarla doyasıya yaşamayı arzu ettiklerimiz.
Kirpiğimizden düşen yaşların her damlası, içimizde ki maziyi tüketir. Gülüşlerimiz sahte, yüz çizgilerimiz akıp giden zaman hasrettir.
Mukadderat yahut tercihlerimiz. Kimimiz gurbetçi babanın, aynı esarette ki evlatları. İçinde öğütür yavaş yavaş onca meçhul yerin evham şartları.
Gurbette esir düşmüşlerin rüyasını yazmaya yeltenmiş elim. Horlanmış gönüllerin türküsüyle kıvranır durur dilim.
Şafağı beklerim, kir birikmiş pencere diplerinde. Doğan güneşin ışıkları özenle şefkat sürer annem misali yüzüme. Bir de şu kulaklarım nasıl da ezana hasret.
- Bu haber 11-12-2018 tarihinde yayınlanmıştır.