Hadi, Kıyasla Bakalım
Avrupa’da yarışmalar tüm hızla devam ediyor. Şampiyonlar ligi ve Avrupa ligindeki heyecanlı ve çekişmeli maçları zevkle izliyoruz, futbola doyuyoruz. Kalite açısından da Avrupa’da yarışanlardan birkaç takım hariç başarılı olduklarını rahatça söyleyebilirim.
Diğerlerin yanı sıra Makedon ve Türk futbolunun temsilcilerini daha yakından takip ediyorum. Özellikle, Beşiktaş ve Vardar takımlarının gösterecekleri performansı pek merak ediyorum.
Beşiktaş’ı geçen hafta kaleme aldım, köşemde yer verdim. Artılarıyla-eksikleriyle gözden geçirdim, analize ettim. Çok iyi olduğunu düşünüyorum ve her anki arzum nazar değmesin. Tarihte bir ilkeye imza atan Kara-kartal, kendilerinden yarı finali bekliyorum.
Bu hafta sıra Makedon temsilcisi Vardar’a geldi. İlk kez Avrupa yarışmalarında ön eleme maçlarını geçip grup yarışmalarında boy gösteren takım. Önceki yıllarda hep başlamadan biten yarışları, bu yıl uzatmaya başardı ve o kadar kolay elenecek takım olmadığını gösterdi. Önce Malmö FF, ardından Fenerbahçe takımını eleyip Avrupa ligine merhaba dedi.
Bunlar iyi ama elemelerde gösterdiği performansı grup maçlarında gösterse çok daha iyi olur. Her maçta 5-6 gol kalende görmek, karşılaşma daha rakibin galibiyeti ve 3 puanı cebine koyuyorsa, demek ki bu işte bir şeyler istendiği gibi gitmiyor.
Elbet ki, Avrupa’da yarışmak, Avrupa kulüplerine kafa tutmak kolay bir iş değil. Onların bütçeleri, takımlarda yer alan futbolcular bizim temsilcimizin çok önlerinde. Ama Fenerbahçe’ye kafa tuttuğun gibi, İsveç’in şampiyonunu saf dışı bıraktığın gibi gruptaki takımları da biraz zorlamak, birkaç gol atmak ve mümkünse puanlar kazanmak.
Ama maalesef şu ana kadar gördüğüm kadro beni pek umutlandırmıyor. Bu görüş seyircilerde de hakim. Kendi takımdan umutlu olmayınca, bari Avrupa kulüplerini yakından görme imkanı, yıldız futbolculardan bir imza almak için stada koşanları da alkışlıyorum.
Filip II stadının tribünlerini dolu görme imkanı pek yoktu. 200-300 kişilik derbi maçları hariç maç izlemeye gidenler pek yoktu. Bu karşılaşmalarda bütün stat belki dolmuyor ama yine güzel bir bölümü seyirciyi karşılıyor. Alıştığımız boş tribünler artık yok.
Son kıyaslama da oyun konusunda. Vardar’ın oynadığı oyunu herkes gördü. Oyun yok, istek yok. Sanki, futbolcuları yeşil sahaya çıkarmışsın hadi top oynama zorundasınız. Teknik direktör de değişti ama oyun anlayışında değişen pek bir şey yok.
Peki, bu takım nasıl oldu da önce Malmö FF, ardından da Türk devini Avrupa’dan etti? Maç boyunca bir gol pozisyonu var iken, 2 gol attı? Bu işte bir iş var demektir. Mücize denilen bir şey herhalde. Mucize oldu diyelim, peki Türkiye’deki maçta ne vardı ki, Vardar turu İstanbul’da aldı?
Bunları göz önüne aldığımda, Vardar Fenerbahçe’yi rahatça geçtiğini düşündüğümde, aklıma bir şey takılıyor. Farz edelim Fenerbahçe Vardar’ı geçip Avrupa liginde yarışmayı hak etti. Real Sociedad’tan 10 gol mu yiyecekti? Zenit’ten kim bilir kaç kez topu kalesinden çıkarırdı?
Bütün bunların ardından top yuvarlak olduğunu ve hiçbir zaman maç oynanmadan kazanılacağının bir delili. 90 dakika yeşil sahada top koşturacağın ve başarılı performans ortaya koyacağın, ardından da şans yanında olursa maçı kazanacağın delilini bir daha gördük.
- Bu haber 01-11-2017 tarihinde yayınlanmıştır.