Kim Bilir Neleri Yazmadık!
Makedonya’nın İştip ve Raduş şehirleri XIV. yüzyılın soñuna doğru Türkler tarafından fethedildi. Daha soñra bu şehirlere ve dolaylarına Anadolu’dan göçürülen Yörükler konduruldu. İştip-Raduş arası bölge, Aktaş (Plaçkovitsa) Dağı’nın güney etekleri, Kızılalma-Karaman Yörüklüğü, Yörükler’in yurdu oldu ve bundan ötürü bölgenin adı Yörüklük olarak añılır, bilinir oldu…
Yörükler’in Kızılalma-Karaman Yörüklüğü’nde varlığı XIV. yüzyılın soñundan beri aralıksız devam etmektedir…
Altı yüz yılı aşkın zaman içinde Yörükler hakkında çok az şey yazılmış, bu yazılanları da Yörükler kendileri yazmamış, başkaları yazmıştır. Yörükler hakkında yazılanlar, Osmanlı’nın resmi kaynaklarıdır. Osmanlı’nın dışında kimi kaynaklarda Yörüklerle ilgili bilgi bulunsa da bu, çok azdır, sığıdır.
Yörükler yazmadı. Yörükler kendilerini yazmadı…
Altı yüz yılı aşkın zaman içinde kim bilir neleri yazmadık, kim bilir ne kadar yazılası şeyler vardı; kim bilir… Ve bunların hepsi uçup gitti.
*****
Biz yazmadık… Evet, yazmadık. Kim bilir neleri yazmadık!
Kimileyin düşünüyorum, yazmadığımızı düşünüyorum;
Kim bilir Yörükler’in kaç tane yazılmamış kelimesi, atasözü, deyimi, yer adı, masalı, hikâyesi, türküsü, anısı, acısı, sevinci var; kim bilir…
Kim bilir kaç savaşta kaç ölenimiz, kaç yitenimiz, kaç öksüzümüz, kaç yetimimiz, kaç karısızımız, kaç kocasızımız var; kim bilir…
Kim bilir kaç Yörük yiğidi kaç savaşa katıldı, kaç savaşa gitti, gelmedi. Kim bilir kaç Yörük yiğidi savaşta öldü, öldüğü yer bilinmedi. Kim bilir kaç Yörük balasının babasının, dedesinin mezarı bilinmedi; kim bilir…
Kim bilir kaç delikanlımız at koşturdu, küreş tutu, yay gerdi, ok kezledi, yağı devirdi, baş alıp baş eğdirdi; kim bilir…
Kim bilir kaç kızımız pelik ördü, mani attı, kaş çatıp yere baktı, ocağında od yaktı, sevdiğine türkü yaktı, yiğit erlere göñül attı; kim bilir…
Kim bilir ne kadar acılar yaşandı, ne kadar güzellikler yaşandı, ne kadar seviler yaşandı, ne kadar hüzünler yaşandı; kim bilir…
Kim bilir o yüksek yaylalarda kaç kız, kaç er sevdiğine sevi ile yandı, sevi ile baktı; kim bilir kaç gözyaşı aşk için aktı; kim bilir…
Kim bilir o yüksek dağların doruklarında kaç Yörük kızı kaç Yörük eri birbirine kavuşmak için Ulu Tañrı’sına el açtı; kim bilir…
*****
Hep konuşuldu, hep añlatıldı, hep diñlenildi; hep… Ama konuşulanların, añlatılanların, diñlenilenlerin o kişilerin uçması (ölmesi) ile birlikte uçup gitti; bütün bildiklerini kendileri ile götürdüler…
Kim bilir neler neler oldu, neler neler yaşandı; kim bilir… Ama hepsi “o anda” bitti. Hepsi “yaşandığı anda” bitti. Söz yazılmadığı için, söz uçup gitti… Bize ne “söz” ne “yazı” kaldı…
Atalarımız “söz uçar yazı kalır.” demişti; söz uçtu, yazı da yazılmadı…
- Bu haber 27-11-2017 tarihinde yayınlanmıştır.