Sükût İkrardandır
Sükût deyince, içimizde nasıl bir sezgi oluşuyor, aklımıza ne geliyor, bu kelime bize, sadece dedelerimizden, atalarımızdan veya edebiyatta duyduğumuz bir kelime gibi mi, yoksa çözmeye çalışırsak, boğulacağımızı düşündüğümüz dip bir derya gibi mi geliyor, ya da hayatımızda, hakikate varmadaki bir yol mu?.. Yazıyı okumaya başlamadan önce, hepimiz bunu düşünmeye, idrak etmeye, sükutun benliğimizde nasıl bir yeri olduğunu çözmeye çalışalım…
Susmak, insanın içiyle konuşmasıymış. Meğer, az konuşan, çok dinleyen şahıslar olmak için, ciddi bir eğitimden geçmemiz gerekiyormuş. Çok konuşarak ve söylediklerini yüksek tonda söylemeye çalışarak, etrafındakilere sesini daha kolay duyuracağını, söylediklerinin daha çok etki edeceğini düşünen bir neslin yetiştiği bu çağda, gerektiği yerde susmayı öğrenmek, susmanın alim için bir süs, cahil için bir örtü olduğunu anlamak ve anlatmak gerek.
Susmak cümlenin istirahat halidir,
istirahat bitince, çıkan cümle dinç olur,
çok konuşup cümleyi yorma,
yoksa cümle alem yorulur.
Şems-i Tebrizi
Bir yerde, hikmet ehli kişilerin, susmakta yedi bin çeşit hayır olduğunu söylediklerini okumuştum, aynı zamanda bu yedi bin çeşit hayrın da yedi kelimede toplandığını söylemişler. Onlar; “Susmak, zahmet çekmeksizin yapılabilen bir ibadettir”, “susmak, takıya gerek duymayan bir süstür”, “susmak, padişah olunmadan elde edilen bir heybettir”, “susmak, duvarsız bir kaledir”, “susmak, kimseden özür dilemek zorunda bırakmayan bir haslettir”, “susmak, Hafaza ve Kiramen-Katibin meleklerinin rahatlamasıdır”, “susmak, ayıplar için bir örtüdür” demişler, ne de güzel lütfetmişler.
Sükût için söylenmiş onca söz, yazılmış onca şey varken, ne çok anlamı barındırdığını, insanın hayatında ne denli kazançlara sebebiyet yarattığını, birçok kargaşada, zafer kapısının anahtarı olduğunu kavramamız gerek.
Edebimize, terbiyemize, bilgeliğimize kattıklarını göz önünde bulundurarak, çocuklara konuşmayı öğretirken, gün geldiğinde, sükût etmenin de önemini anlatacağımız şekilde hazırlamalıyız kendimizi.
İnsan sükût etmeyi, bir dili öğrenirmişçesine, bir huyu edinircesine emek sarf ederek kişiliğine kazandırmaya çalışmalı. Hani üstat Necip Fazıl K., “Payımıza sükut düştüğünden beridir, kalbimizin sesini daha bir güzel duyar olduk.” diyor ya, sükutun gerçekten kalbimizin sesini duymamıza vesile olacağı bir olgunlukta olması, gelişigüzel değil de, bir anlamı taşıyarak ömrümüzü güzelleştirmemize imkan sağlayacağı, kendimizi, içimizi tanımamıza ve dinlememize fırsat doğuracağı, aynı zamanda susmanın da bir nevi ses olduğunu bilen ve onu anlayan yüreklerle tanışmamıza olanak sağlayacağı için, manasında nice sırları taşıdığına inanmamız gerektiği kanaatindeyim.
Bazı durumlarda, susmanın sergilenen en büyük yanıt olması, alimlerin susarak da bir şeyleri aktarması, haklının sükût ederek de utku kazanması, bazı ketum hallerden de doğru anlam çıkarılması, sükutun ne kadar derin, ne denli manidar olduğunun nişanesidir.
Bazen akıllara, suskun insanların iletişimden mahrum kaldıkları düşüncesi gelse de o insanlar, dinleyen, gerçeği anlayan, gerektiği için ve gerektiği yerlerde sükût eden fakat hakkını doğru yollarla savunan bireyler oldukları sürece, her toplumun öyle bireylere, öyle bireyler yetiştiren ana, hoca ve öğretmenlere ihtiyacı olacak.
Amma velakin, şunu da belirtmek istiyorum ki, hakkımızın yenildiği, dinimize, vatanımıza, bayrağımıza, ailemize yanlış hitaplarda bulunulduğunda da sessiz kalıyorsak, aklımıza “"Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır" hadis-i şerifi gelmeli. Gelmeli ki, doğru insanlar adaletsizlik, mağrurluk altında ezilmesinler.
Hani, sükût etmek altındır derler ya, evet gerçekten altındır, ancak yerinde, müddetinde hakiki, güzel ve kıvamında telaffuz edinen her kelam bana göre mücevherdir.
Susmak, bin bir anlamı içerse de bin bir sırrı taşısa da, sükut etmeyi, icap ettiği yerlerde, tam manasını taşıyarak teşhir edelim, bize emanet edilen şeyler için de doğru bir şekilde, doğrulukla, doğruyu savunalım.
Vesselam, gelecek nesillere, sükutun manasını, hayatlarında susarak aslında haykırabileceklerini, susmanın manevi bakımdan kendilerini olgunlaştıracağını, az ama öz konuşarak çok şey anlatabileceklerini, susmanın da bir sanat olduğunu anlatırken, haksızlık karşısında da susan birer birey olarak gelişmelerini değil, doğrularını hakiki bir şekilde savunan, savunurken karşı tarafa saygısızlık etmeyen, savunduğu şeylere sadık kalan, haksızlık karşısında hakkını ararken adaletli davranan, doğru kelam ile düşmanı bile etkileyen birer birey olarak yetiştirmeye çalışan birer “insan” olalım.
Ömrümüzün her anında, dengeyi tutmayı başarabilmenin sevincini yaşamamızı diliyorum.
Hiç hatıramızdan çıkarmayalım ki, dilin sadeliği, mananın derinliğine mani değildir.
Sükût ikrardandır ya, hatalı yerlerde sükût edip, yanlış şeyleri ikrar etmeyeceğimiz, ettirmeyeceğimiz ümidiyle…
Müradiye ABDÜL
- Bu haber 05-05-2020 tarihinde yayınlanmıştır.