Yerimiz İkinci Lig!
Günter Mercan
- Brüksel tarafından Batı Balkanlar’da AB’ye alternatif mi yaratılıyor?
“Balkanlar çok fazla tarih ve savaşın olduğu, barış ve işbirliği dönemlerinin ise çok az söz konusu edildiği br yerdir.” (Bir söz)
17-18 Ekim tarihlerinde Belçika’nın başkenti Brüksel’de gerçekleşen Avrupa Birliği (AB) Liderler Zirvesi’nden, katılım müzakerelerine başlamayı bekleyen Kuzey Makedonya ve Arnavutluk’a olumsuz cevap gelmesiyle birlikte, 10 Ekim’de Novi Sad’ta Kuzey Makedonya ve Arnavutluk Başbakanları Zoran Zaev ve Edi Rama ile Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vuçiç arasında görüşülen “Küçük Schengen” fikrinin, 10 Kasım’da Ohri’de resmiyete dökülmesi bekleniyordu. Görüşmelerin üçüncü ayağı 21 Aralık’ta Tirana’da gerçekleşti.
Bu yazımızda bahsettiğimiz projenin Kuzey Makedonya ve diğer Batı Balkan ülkeleri için ne amaçladığını analiz etmeye çalışacağız. Bir taraftan bölgesel işbirliği körüklediği ve Tirana ile Belgrad arasındaki ikili ilişkileri rahatlatma niteliği taşıdığı için kötü bir fikir olmasa da, diğer taraftan ülkenin stratejik hedefi – Makedonya’nın AB’ye tam üyeliği, konusunda bir alternatif oluşturması ve ülkeyi hedefinden uzaklaştırması niteliğini taşıyor olabileceği kaygısı kuşku uyandırıyor. Kuzey Makedonya, Arnavutluk ve Sırbistan dışındaki diğer Batı Balkan ülkeleri de “Küçük Schengen” projesine pek sıcak bakmıyor.
Bu projenin ekonomik açıdan reel yararları ne olabilir? Aslında bakarsak bizim ekonomik açıdan kısıtlı olmamızın nedenlerinden biri de 20 milyonluk piyasayı anlaşma olmadan ve kanlı bir şekilde parçalamamız oldu. Daha Yugoslavya çökmeden Batılı diplomatlar ortak pazarın parçalanması durumunda ekonomide yaşanacak kötü etkilere ve karşı karşıya kalacağımız sefalete karşı bizi uyarmışlardı. Ayrıca, bu proje Arnavutluk ve Sırbistan arasındaki ilişkilerin önemli ölçüde iyileşmesi anlamına gelir ki Balkanlar’daki barışın sağlanması için büyük bir katkıdır. Bu durum Makedonya’nın siyasî durumu için de büyük önem arz etmektedir. Ülkemizdeki ikinci en büyük etnik topluluğun üyelerinin bu birleşme vizyonu uğrunda çalışmaları konusunda motive edilmeleri başarı sayılacaktır.
Bu konudaki birçok uzman görüşüne baktığımız zaman AB’nin net olmayan tavrına rağmen bahsettiğimiz fikrin kötü olmadığını savunabiliriz. AB’nin günümüzde var olan bölge ülkelerinin birliği olduğu bilinmektedir. Örnek olarak gayrîresmi birleşmiş İskandinav bölgesi (Danimarka, İsveç, Norveç, Finlandiya, İzlanda) ve çok önceden kurulmuş, başarıyla hareket eden Benelüks ülkelerini (Belçika, Hollanda ve Lüksemburg) gösterebiliriz. Üçüncü ve en güncel olarak dört Orta Avrupa ülkesi olan Çekya, Macaristan, Polonya ve Slovakya arasında kurulmuş olan Vişegrad Grubu’ndan bahsedebiliriz. Grubun amacı bu ülkeler arasında Avrupa entegrasyonunu sürdürmek, hem de birbirleri ile askeri, ekonomik ve enerji gibi konularda işbirliğini yürütmektir. Bu ülkeler çoğu kez hızlandırılmış ekonomik büyümelerinin büyük kısmının yaptıkları bölgesel ortaklıktan kaynaklandığını açıkça iddia etmektedirler ve birçok durumda Brüksel’e, hatta Paris ve Berlin’e karşı tavırlarını kabul ettirmeyi başarmışlardır.
2004 yılında Vişegrad Grubu ülkelerinin bölgesel ortaklık dahilinde AB’ye katılmaları sonucunda tam bir ekonomik patlama meydana geldi. 2003 yılında ülkeler arasındaki toplam ticaret hacmi 37 milyar dolardı. 2017 yılında bu rakam yüzde 337 oranında büyüme göstererek 165 milyar dolara ulaştı. Yalnız ihracata baktığımızda ise yüzde 378’lik bir artış görmekteyiz. Slovakya’yı örnek gösterirsek, 2003 yılında, AB’ye dahil olmadan önce, Vişegrad Grubu ülkeleri ile ticaret hacmi 9 milyar dolar iken, 2017 yılında 38 milyar dolara çıktı. Polonya’ya yaptığı ihracat beş defa, Macaristan’a dört defa ve Çekya’ya iki buçuk defa arttı.
Bu bölgesel işbirliğine ve elde ettikleri başarılara baktığımız zaman, Batı Balkan ülkeleri olarak dersimize iyi çalışamıyoruz. 2018 yılında Batı Balkan ülkeleri ile yaptığımız ticaret hacmi ülkemizin ticaret hacminin yüzde 9,77’sini oluşturuyordu. Ekonomimizi canlandırmanın en uygun yollarından biri Vişegrad Dörtlüsü’nün deneyimlerinden yararlanarak bölgemizdeki mal, hizmet, sermaye ve işgücünün tam ve serbest dolaşımını sağlamak olacaktır. Bu durum aşağı yukarı 18 milyonluk ortak pazar anlamına gelecektir. Ortak pazara sahip olma yaşam standartlarında bir iyileşmeye yol açacak ve AB’ye dahil olma sürecini bütün ülkeler için kolaylaştıracaktır.
Aslında AB sürekli olarak son yirmi yıldır Kuzey Makedonya, Arnavutluk ve Sırbistan arasında oluşacak “Küçük Schengen” gibi bir girişimin faydalarından bahsetmektedir. Makedonya ekonomisi yalnızca Sırbistan ve Yunanistan ekonomilerine dayanarak bile gelişebilir. Makedonya Ticaret Odası’na göre Sırbistan ve Yunanistan ekonomilerinin her ikisi de yüzde 4 oranında büyüme yakalarsa Makedonya ekonomisi artı 1 puanlık büyümeyi garanti etmiş olur. Belki de Balkanlar’da ulusal olarak aşırı duyarlı olduğumuz, bu fikrin Yugoslavya’nın yeniden inşası olabileceği kaygısına kapıldığımız için dersimize gerektiği gibi çalışamıyoruz. Oysa Balkanlar’ın geleceği işbirliğinde yatmaktadır. Bundan farklı olarak projeye Büyük Arnavutluk imasında da bulunuldu. Katılım müzakerelerine başlanmadığı için bir teselli ya da Avrasya Birliği’nin uzantısı olarak da yorumlandı. Fakat, Zaev ve Vuçiç bunların gerçeği yansıtmadığı konusunda kararlıydılar. Vuçiç, projenin ne Yugoslavya ne de Büyük Arnavutluk idealini yansıttığını, girişimin sadece bu bölgede yaşayanlar için daha iyi bir gelecek sunmak amacını taşıdığını belirtti. Zaev ise projenin tüm AB üye ülkelerine pozitif bir sinyal gönderdiği ve bölge ülkelerinin AB’ye katılım sürecini hızlandırma açısından verimli olacağı görüşündeydi. Rama’ya göre ise imzalanan deklarasyon, Orta Avrupa Serbet Ticaret Anlaşması (CEFTA), Bölgesel Ekonomik Alan İçin Çok Yıllık Eylem Planı (MAP REA) ve Ulaştırma Anlaşması’nın mevcut taahhütlerinin yerine geçme niyeti taşımamaktadır; taahhütlere tamamen uyulacak ve bölgesel ekonomik işbirliğinin derinleşmesi anlamında güncelleştirileceklerdir.
Bazı uzmanlar ve iş adamları’nın CEFTA’nın tam kapasiteyle çalışmadığını ve pratikte yerine getirmesi gereken görevi, yani bölgesel işbirliğini sağlayamadığını savunuyor. Bazıları ise gerçekleşmesi zor olan ve bölgenin AB ideallerine alternatif yaratma potansiyeli taşıyacak yeni ve daha karmaşık projelerin yerine CEFTA’nın derinleşmesine çalışılmalı ve bu ticaret anlaşması bölgedeki serbest ticaretin temelini oluşturmalıdır.
Bu konu hakkındaki müzakerelerin 10 Kasım Ohri görüşmesinde resmiyete dökülmesi bekleniyordu. Kuzey Makedonya ve Arnavutluk Başbakanları Zaev ve Rama ile Sırbistan Cumhurbaşkanı Vuçiç’in imzasını attıkları ve sadece kimlik kartı göstererek sınırları geçmek, kamyonlar için hızlı şeritler ve diplomaların karşılıklı tanınması vesaire gibi kazanımlar içeren deklarasyonu Kosova açık bir şekide red etti, Karadağ saklı hoşnutsuzluk belirtti, Bosna-Hesek ise kararsız tutum sergiledi.
Kosova Cumhurbaşkanı Haşim Taçi kendi Facebook profilinde üçlü zirveye katılmama nedenlerini açıklarken ülkesinin Avrupa-Atlantik geleceğine zarar verecek hiçbir bölgesel girişime dahil olmayacağını belirtti. Ayrıca, Sırbistan ve Bosna-Hersek Kosova’nın bağımsızlığını kabul etmedikçe böyle bir girişimin anlamsız olduğunu da vurguladı. Bosna-Hersek Bakanlar Konseyi Başkanı Denis Zvizdiç ve Karadağ Ekonomi Bakanı Dragica Sekuliç ise bu iki devletin “Küçük Schengen” hakkında bir fikir belli etmediklerini açıkladılar.
Karadağ’ın hoşnutsuzluğu ve Kosova’nın hayır demesi bu projenin ardında Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) olmadığının açık ve net göstergesi. Çünkü ABD bu projeye girişse Karadağ ve Kosova hemen katılırlardı. Bu gösteriyor ki girişimin arkasında Brüksel duruyor ve hak ettiğimiz yerin ikinci lig olduğunu belirtmek istiyor. Aslında Karadağ’ın hayır demesinin haklı bir nedeni yok gibi. Belki de Balkanlar’daki barış faktörü olarak görüldüğü ve her zaman işbirliğine dayalı fikirlerin onlardan gelmesinden dolayı, Podgorica’daki yetkililer Belgrad’tan doğan bu girişimi kabullenmek istemiyorlar. Ya da olası bir Moskova müdahalesi söz konusu olmuş olabilir. Bosna-Hersek’te durumlar biraz daha karışık. Kararsız tutumun sebebi olarak Hırvat ve Boşnak yönetimleri gösterilebilir.
Sonuç olarak, söz konusu üç ülkenin öncülüğünde başlatılan, AB’ye henüz üye olmamış Batı Balkan ülkeleri arasında insanların ve malların dolaşımını kolaylaştırmayı amaçlayan ve 2021’den itibaren yürürlüğe girmesi beklenen “Küçük Schengen” girişimi, en azından kısa vadede AB’ye üye olması beklenmeyen bu ülkeler için bir alternatif olabilir.
- Bu haber 25-12-2019 tarihinde yayınlanmıştır.