BALKANLARDAKİ KADİM TÜRK VARLIĞI İÇİNDE YÖRÜKLER VE “FOTOĞRAFLARLA YÖRÜKLÜK VE YÖRÜYEN TÜRKLER” ÜZERİNE
Doç. Dr. Zeki GÜREL
Balkan Yazarlar Birliği Kurucu Üyesi-KUZEY MAKEDONYA
Kastamonu Üniversitesi Kültür-Sanat Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü-KASTAMONU
zgurel@kastamonu.edu.tr
Giriş
Balkan Yarımadası, Avrupa kıtasının güneyinde, Akdeniz, Karadeniz, Marmara, Ege, İyon ve Adriyatik denizi arasında yer alan, Arnavutluk, Makedonya, Bulgaristan, Yunanistan, Sırbistan, Kosova, Karadağ, Bosna ve Hersek, Hırvatistan, Slovenya, Romanya ve Türkiye Cumhuriyeti’nin Avrupa kesimini içine alan bir bölgedir. Bu bölge adını Bulgaristan’da Yunanca Haimos, Slavca Stara Planina ve Türkçe Balkan denilen dağların adından almıştır. Balkan, sarp ve ormanlık sıra dağlar anlamını taşıyan Türkçe bir kelimedir. Bu kelimenin hangi Türk boyundan kaldığı bilinmemekle beraber Bulgar ve Osmanlı Türklerinden kalmış olma ihtimali yüksektir.
Balkan kelimesini literatürde ilk kez Alman coğrafyacı A. Zeune 1809 yılında kullanmıştır. Amacı bu yarımadaya da Apenin ve Piriney yarımadaları gibi en yüksek dağlara bir ad vermektir. Balkan kelimesini Fransız seyyahı Ami Boue de eserlerinde kullanmıştır. Bu müellif de Bulgaristan’daki Eski veya Koca Dağlar’a Balkan adını vermiştir.
Balkan Yarımadası’nı Avrupa kıtasından ayıran hudut dağları yoktur. Bu yarımadanın doğal ve etnik bütünlüğü de yoktur. Bu yüzden yarımadanın günümüze kadar kuzey hududu çizilememiştir. Bazı müellifler adı geçen yarımadanın kuzey hududunu Tuna-Sava-Kupa ırmakları üzerinden geçen ve batıda Riyeka, doğuda Karadeniz’e kadar uzanan 1183 kilometrelik çizgiyi kabul etmektedirler. Doğal kuzey hududun söz konusu ırmakları veya daha kuzeyde Doğu Karpatlar ve Transilvanya Alpleri olduğu söylenebilirse, etnografya bakımından yarımada, Balkan milletlerinin bir etnik müzesi veya konglomerasıdır. Türklerin yanı sıra Arnavutlar, Ulahlar, Boşnaklar, Bulgarlar, Makedonlar, Sırplar, Hırvatlar, Yunanlar, Slovenler, Macarlar, Romenler, Romanlar vd. milletlerin yaşadığı bu yarımadanın Tuna-Sava-Kupa ırmakları güneyinde bulunan kesimin yüzölçümü 490 bin, kuzeyinde bulunan kesimiyle birlikte ise 800 bin kilometre karedir.
Balkan Yarımadası’nın doğal zenginlikleri ve çok önemli bir siyasî ve stratejik konumu vardır. Balkan Yarımadasında Avrupa’dan Anadolu’ya, yakın Doğu’ya, Akdeniz’e vd. yerlere uzanan yollar geçmekte veya kesişmektedir. Bu yüzden tarih boyunca bu yarımadaya hâkim olmak için çok büyük savaşlar yürütüldü ve halen de yürütülmektedir.
Balkan Yarımadası’nda başlangıcından zamanımıza kadar yaşayan kültürlerin maddî ve manevî izleri görülmektedir.
Balkan coğrafyasından tarih içinde pek çok milletler gelip geçmiştir. Türklerin bu coğrafyayı vatanlaştırmaları ise M.Ö. 700 yıllarına kadar inmektedir. İskit, Hun, Avar, Kuman, Uz, Peçenek, Vardar, Bulgar ve Osmanlı adıyla Türkler bu coğrafyada yaşamışlardır. Bugün dahi burada pek çok yer adı; Balkan adlandırması da dâhil bu tarihin izlerini taşımaktadır. Türklerle Balkanlara medeniyet, bilim, barış, adalet, istikrar ve huzur gelmiştir.
“Osmanlı Devleti’nin gerçekçi, adaletli yönetimi, Balkanlarda birçok toplumun, özellikle, Boşnaklar ve Arnavutlar ile bölgede Türk kavimleri olarak bilinen Peçenek ve Kuman Türk kavimlerinin Müslüman olmalarına yol açmıştır. Bu boylar günümüzde Balkanlarda, Goralı, Pomak ve Torbeş Türkleri diye bilinmektedir.”
Balkan ülkelerinden Bulgaristan adını, Türk kökenli Bulgarların kalıcı bir unsur olarak 7. yüzyılda bu toprakları yurt tutarak devlet kurmalarından almaktadır. Bugün için Bulgaristan, yaklaşık dokuz milyon nüfusa sahip küçük bir Balkan Yarımadası ülkesidir.
Balkanlardaki Türk varlığını üç başlık altında incelemek doğru olacaktır:
1.Osmanlılardan Önce Balkanlarda Türk Varlığı,
2.Osmanlı Asırlarında Balkanlarda Türk Varlığı,
3.Osmanlı Sonrası Balkanlarda Türk Varlığı.
Fotoğraflarla Yörüklük ve Yörüyen Türkler
Biz, Prof. Talat Halman’ın da dediği gibi, şimdiye kadar Balkanların ne “Bal”ını yeterince tattık, ne de dökülen “Kan”ına, kan bağımızın gerektirdiği kadar ilgi gösterebildik (Halman, 2000;IV). Dileriz bundan sonraki süreçte bu konular etrafında tefekkür edenler, İzzet İbrahimsoylu’nun Fotoğraflarla Yörüklük ve Yörüyen Türkler kitabını okuduklarında, incelediklerinde hakikate uyanacaklar ve Balkanları, Balkanlardaki Türk-İslâm varlığını yaşar ve yaşatırlar.
İzzet İbrahimsoylu, hazırladığı bu kitabını “Yüzlerce yıl Kuzey Makedonya’nın Akdaş Dağı’nın yemyeşil eteklerini kıpkızıl gelincik çiçekleri gibi kendilerine özgü giysileriyle süsleyen, doğanın süslerfiolan, Türklüğün özünün yaşamasını sağlayan; soylu, işçi, üretken, fedakâr, cesur, basiret ve töre sahibi Türk analarına” ithaf etmek suretiyle vefalı bir Yörük çocuğu, vatan evladı olduğunu da göstermiştir.
Kitaba ”takdim yazısı” yazan TÜRKSOY Genel Sekreteri Kırgızistanlı Sayın Sultan Raev, diyor ki; “Elinizdeki bu eser, yüzlerce yıllık köklü Balkan Türklüğünün taşınmaz varlığının kıymetli bir kanıtı olma niteliği taşımaktadır. Teşkilatımızın çalışmaları kapsamında Balkanlardan Orta Asya’ya uzanan geniş bir coğrafyaya yayılmış Türk halkları, birbirini daha yakından tanıma fırsatı bulmuş ve Türk Dünyası’ndaki kardeşlik bağları hiç olmadığı kadar güçlenmiştir ve gün geçtikçe güçlenmeye devam etmektedir.
Türk kültürünün Balkan coğrafyasındaki varlığını tescillemek için oldukça önemli bir rol üstlendiğini düşündüğüm Fotoğraflarla Yörüklük ve Yörüyen Türkler adlı fotoğraf albümü projesini başarılı bir şekilde hayata geçiren Sayın İzzet İbrahimsoylu’na Türk Dünyası’na ve kültürüne katkılarından ötürü şahsım ve TÜRKSOY adına teşekkürlerimi sunarım”(s.6-7).
İzzet İbrahimsoylu da 14 Nisan 2023 tarihinde kaleme aldığı “Ön Söz”de diyor ki; “Bir fotoğraf bin kelimeye değer. Düşüncesinden hareketle bu çalışmamızda XIV yüzyılın ikinci yarısından günümüze dek Kuzey Makedonya’nın Aktaş dağı eteklerinde yüzlerce yıl kendi millî-Türklük-değerlerini koruyarak yaşayan Türkleri fotoğraflarla anlatma yöntemini seçtiğimizi belirtmeliyiz. Bu vesileyle çalışmamıza Fotoğraflarla Yörüklük ve Yörüyen Türkler adını verdik. Zira bir fotoğraf bin kelime değil, binlerce kelimeyi ifade edebilir, hatta ciltler dolusu kitapların anlatamadıklarını o tek başına anlatabilir.” (s.8)
İzzet İbrahimsoylu’yu tanıdığımda o henüz ortaokulu yeni bitirmişti, o, belki bu satırları okuyunca hatırlayacaktır onu Türkiye’ye okumaya göndermek için girişimde bulunmuştuk, iyi de yapmışız. O aldığı eğitimi ve terbiyeyi inkâr etmedi mektepten memlekete döndü ve Kuzey Makedonya’da kimsenin yapmadığını yapıyor tarihin derinliklerine iniyor, Türklerin coğrafyayı nasıl vatanlaştırdıklarını dil, etnografya ve folklor çalışmalarıyla belgeleriyle birlikte ortaya koyuyor. Balkanlarda silinmez izler bırakıyor.
Balkan Türkleri’nin T.C. Başbakanlık danışmanlığı zamanından ve YTB Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı’ndaki çalışmalarından yakinen tanıdıkları Sait Yusuf, şimdi TÜRKSOY’da hizmetini devam ettirmektedir. O, bu kitabın da yayın sorumlularından birisidir. Diğer yayın sorumluları ise; Sait Yusuf’un görevi devraldığı Prof. Dr. Bilal Çakıcı ve Gostivarlı Fatih Aliyi’dir. Kitabı yayınlanmadan önce inceleyenler ise Kuzey Makedonyalı Türklerden Prof. Dr. Mehmet Zeki İbrahimgil ve Doç. Dr. Zeki Gürel’dir. Kitabın giriş kısmında Doç Dr. Zeki Gürel’in Balkanlardaki Kadim Türk Varlığı İçinde Yörükler ve Fotoğraflarla Yörüklük ve Yörüyen Türkler Üzerine” başlıklı bir yazısı yer almaktadır (s.10-37).
Kendisi de bir Yörük evladı olan İzzet İbrahimsoylu, Kuzey Makedonya’da Doğu Makedonya diye anılan bölgedeki Yörük varlığıyla ilgili olarak; benim de yazılarımın yayınlandığı Yeni Balkan gazetesinde yaptığı araştırmaları yayınlayarak işe başladı ve sonra Yeni Balkan Yayınları arasından Üsküp’te 2021 yılında Yörüklük (Kuzey Makedonya Yörüklüğü) adlı kitabını yayınladı. Şimdi okumaya başladığınız Fotoğraflarla Yörüklük ve Yörüyen Türkler kitabı ise bir önceki çalışmanın görsellerini içermekte ve onu tamamlamaktadır. İzzet İbrahimsoylu, bu çalışmalarıyla tarihe silinmeyecek bir not düşmektedir. Bu çalışma Kuzey Makedonya’daki Yörüklük bölgesinin Kızılalma-Karaman bölümünü kapsamaktadır. İbrahimsoylu’nun bu çalışmaları Balkanlardaki bütün Yörükler için aynı çalışmaların bir an önce yapılıp yayınlanması gerektiğini de özellikle hatırlatması bakımından ayrıca önemlidir. Çünkü küreselleşme rüzgârları ve teknolojinin sağladığı imkânlar kadar Balkanlarda Türk kimliğini silmeye yönelik toplum mühendisliği çalışmaları çok insafsızca geliyor Yörüklerin üstüne…
Bu kitapta Yörüklerin vatanlaştırıp, vatan bilip barışık bir şekilde yaşadıkları coğrafyadan manzaralar, tabiatın güzelliği kadar vahşiliğini de gözler önüne sermektedir. Sonra bu coğrafyanın, vatanın sahibi ve süsleri Yörükler, kıyafetleri, gelenekleri, yerleşim yerleri ve mekânlarıyla sizleri büyüleyecek. Anadolu’daki Yörüklerin, işte şu kıyafet ve şu halay Anadolu’da bizim köyde de aynen böyle dediğiklerini duyar gibiyim…
Yörüklerin dokumalarına nakşettikleri motifler kadar Türklerde millî ve bediî unsurlardan olan su kültürünün, ağacın objektife düşmüş halleri size merhaba diyecek ve Yörük coğrafyasındaki bitki çeşitliliği ve bitki adları ne kadar da bizden… Yörüklerin fizyolojik özelliklerini gözlemleyebileceğiniz fotoğraflar kadınıyla, erkeğiyle, kızıyla, kızanıyla, yaşlısıyla ve çocuğuyla ne kadar da bizden diyeceğiniz tipler size göz kırpıp el sallayacak, gel gel edecek, belki de bizi unutmayın, unutturmayın diyorlardır.
Yörüklük nedir ve ne zaman başlamıştır derseniz cevabımız şu olur: İnsan ne zaman keşfetti evcilleştirdiği hayvanların, hayatlarını sağlıklı sürdürebilmesi için iklime dayalı göçlerin gerekliliğini? İşte o zaman başladı Yörüklük. İnsan ne zaman keşfetti, ürünlerinden ve güçlerinden faydalandıkları hayvanlarını bir bölgeye bir iklime hapsetmenin zulüm olacağını? İşte o zaman başladı Yörüklük. İnsan ne zaman düşündü hayvanlarının rahat yaşamasını sağlayabilmek için onlara sağlıklı, verimli ortamlar bulmanın daha insancıl olduğunu? İşte o zaman başladı Yörüklük. İşte taa o zamandan bugüne birikmiş kültürel bakış, değerler birikimi ve algının şekillendirdiği hayat tarzının adıdır Yörüklük. İşte taa o zamanlardan bugüne birikmiş, öğrenilmiş, insanların genlerine işlemiş, tabiat ve insan sevgisinin, vatan aşkının, özgürlük tutkusunun, adı Yörüklük… Öncesi destanlarda, masallarda anlatılan, bengü taşlarda yazılı binlerce yıl önceden parlayıp akmaya başlamış bir nehirdir Yörüklük… O nehir, vatan Kuzey Makedonya’da bütün canlılığıyla akmaya devam ediyor, inşallah kıyamete kadar da çağlayacak…
Ben de vatan Bulgaristan’dan Türkiye’ye hicret etmek mecburiyetinde kalan bir Yörük Türkü ailenin vatan Türkiye’de dünyaya gelen evlatlarından biriyim. Allah nasip etti devletim sayesinde Türk kültür coğrafyasını Türkiye’den çıkıp İran üzerinden Divan-ı Lûgat’it Türk’ün yazarı Karahanlı Türk Devletinin şehzadelerinden Kaşgarlı Mahmud’un (Kâşgar, 1008 - Kâşgar’ın güneybatısı Opal, 1105)mezarının bulunduğu şehre (Çin’deki Doğu Türkistan’a şimdilerde “Sican Uygur Özerk Bölgesi” diye adlandırılan kadim Türk-İslâm yurdu) oradan da Hazar Debinizin kuzeyinden Finlandiya’ya oradan Balkanlara geldim ve güneyde Suriye, Irak ve Mısır olmak üzere hep Türklükten bir iz arayarak gezdim. Balkanlarda Kuzey Makedonya’da Kiril Metodiy Üniversitesinde ve İştip Gotse Delçev Üniversitesinde, Kosova’da Priştine Üniversitesinde görev yaptım, Bu süreçte Yörüklerle iç içe oldum, kasaba, köy, mezra hatta ev ev gezdim onların misafiri oldum aile fertlerimle. Gördüm ki, İzzet İbrahimsoylu’nun anlattıkları ve görsellerle bizim dikkatlerimize sundukları bu dünyanın zenginliklerinden tadımlık verilerdir. Diyeceğim o ki; Yörüklük yaşanırsa anlaşılır ancak… Gayretleri için İzzet İbrahimsoylu’ya teşekkür ediyoruz, emek mahsulü bu verileri bizlerle paylaşmasını da alkışlıyoruz. TÜRKSOY’un bu çalışmayı sahiplenip yayına dönüştürerek meraklısıyla, Türk Dünyasıyla buluşturması ise hem takdir edilecek bir çaba hem de tarihe not düşmek açısından kalıcı bir imzadır diye düşünüyoruz.
Balkanlarda yaşanan acılı günler bir daha yaşanmasın istiyorsak çok duyarlı ve çok dikkatli hareket etmek zarureti vardır. Dili bir, gönlü bir, imanı bir insanlar; bir Balkan çocuğu Yörük olarak ben sizlere güveniyor ve inanıyorum. Allah (C. C.) yâr ve yardımcınız olsun. Balığın karnında Hz. Yunus’u, ateşte Hz. İbrahim’i, kuyuda Hz. Yusuf’u, Firavun’un sarayında Hz. Musa’yı ve mağarada Hz. Muhammed’i (S.A.V.) muhafaza eden Rabbim, Balkanlarda, Türkiye’de ve bütün Dünyada Türklüğü korusun ve kollasın… İnşallah! Dualarımızla…
- Bu haber 17-10-2023 tarihinde yayınlanmıştır.