Ramazan Gitti, Saygı ve Hoşgörü Bitti
Bülent Sulooca
Ramazan’da manevi duygular doruk noktaya çıkmakta. Dayanışma, paylaşma, kardeşlik ve sevgi bağları kuvvetlenerek, birlik ve beraberliğimiz daha da güçlenmektedir. Bu mübarek ayda, insanlar birbirine karşı saygı ve hoşgörü, değer, huzur, kardeşlik, dostluk, yardımlaşma hislerinin zirveye ulaştığı bir ortam oluşturuyorlar. Bazıları, özellikle siyasetçiler, bu günleri fırsat bilerek ülkemizdeki farklı dinlere mensup insanların hoşgörü içerisinde, karşı dine saygısı en üst düzeyde olduğunu iddia ediyor.
Ama öyle olmadığını yine gördük. Örnek, milli futbolcu Ezcan Alioski. Genç sporcu, doğum yeri olan Pirlepe’de ailesi ve yakın dostlarıyla ana dilinde konuştuğu için restorandan kovuldu. Ramazan ayında ağızımızdan bal akan ve karşı dine olan saygı ve hoşgörümüze ne oldu? Birlik, beraberlik ve yardımlarşma hislerimizi nereye gönderdik?
Makedonya çok milletli, çok kültürlü bir ülke olduğunu, siyasetçiler hep söylüyorlar. Demokrasi hakim olduğunu ve tüm dünyaya örnek olabileceğimizi iddia ediyorlar. Ama bu sadece beyaz bir kâğıtta geçer. Pratiğe gelince işler değişiyor. Kimsin, nesin, neredensin? Ne dilde konuşuyorsun, hangi dine aitsin gibilerine dikkat ediliyor.
Birkaç ay önce duyduklarıma inanamadım. Bir fabrikada iş ilanı açılmış ama İslam dinine ait olanları direk elemelerine için yetkililer talimat verdiklerini anlattıkları anda çok şaşırdım. Nerede bizim multietnik Makedonyacığımız? Nerede farklı dilde konuşan ama bir toplum olduğumuzu iddia eden siyasetçilerimiz? Maalesef, gün geçtikçe bu tür olayların sayısı büyüyor.
Karşı dine saygı ve hoşgörü iftarda kaldı galiba. Yemek yenildi, resim çekildi. Reklam yapanlar işini bitirdi ama sıradan bir vatandaş değil. Çünkü bir Müslüman doğduğu yerde Arnavutça konuştuğu için restorandan kovuldu, Pirlepe’de 20 yıl önce camii yakıldı ve depo olarak kullanıldı. Ve daha birçok örnek sayabilirim ama boşuna.
Bunları çözecek yerine herkes sosyal medyada hangi resmi paylaşırsam daha fazla beğeni toplar derdinde. Yaşadığımız şu zorlukları anlatacağımız yerine Bayram’daki baklavayı, Paskalya’daki yumurtayı anlatıyoruz. Derdimiz Ohri’deki minareye karşı çıkanlar, anadilimizde konuşmaya izin vermeyenler, diğerleriyle aynı vergiyi ödeyip hakkımıza göz dikenler.
Bir baktım kimse Alioski olayına tepki vermemiş. Hatta Makedonca konuşmadığı için milli futbolcuyu suçlu bulanlar da var. Nerden nereye??? Bu tür olayı bir gün ben de, sen de yaşayabiliriz. Hepimizin başına gelebilir. Kendimize gelelim, kardeşimizi satmayalım. Bugün, düğünde Trayko yanında ama yarın bir sıkıntın olduğunda Hasan yanında olacağını unutma.
Bu yüzden, ben de Ezcan Alioski’yim. Onun kadar hızlı koşmuyorum ve iyi futbol oynamıyorum. Ama gittiğim her yerde ana dilimde rahatça, korkmadan, sakınmadan konuşmak istiyorum. Kollarımdan atılırım diye adımı, bayrağımı ve dinimi kimseden saklamak istemiyorum. Oturacağım kahvehane ya da restoran ister Manastırda olsun, ister Ustrumca’da veya başka bir yerde, şehirde, ülkede. Kovulmayı, kapı önünde koyulmayı hak etmiyor. Bu kin ve nefret nasıl bizim kucağımıza girdi? Nasıl oldu da bu özelliklere sahip olduk, bunlarla yakınlaştık?
Doğduğun köyde veya büyüdüğün şehirde bunu yaşamak çok acı veriyor. Nostaljini yenmek için herkese sorduğun kasabada ya da gururlandığın ülkende bunu hissetmek kalbini kırıyor. Bu yüzden kendimize gelmeliyiz. Ramazanda mevcut olan ya da sadece kâğıtta yazılan saygı ve hoşgörüyü hayatımıza yaymalıyız. Herkesin ismine, diline ve dinine saygı göstermemiz gerektiğini ne zaman öğreneceğiz?
- Bu haber 21-06-2019 tarihinde yayınlanmıştır.