Suriyeli mülteciler kirli medeniyet maskesini düşürdü
Deniz Mustafoski
Son günlerde yaşanan gelişmeler mültecilerin yeniden Avrupa kapıları durumunda olan ülkelerin sınırlarına dayanmaları hepimize bir kez daha "medeni " insanların gerçek yüzlerini gösterdi.
Burada gerçekten herkesin görmesi gereken şey insanların imrenerek anlattıkları o Avrupa medeniyeti çok uzakta değil yanı başımızda Yunanistan sınırında görmeleri gerektiği. Yunanistan şu anda küçük kardeş konumunda ağlayarak sızlayarak büyük abilerinden destek bekliyor, şu anda en son aldığı komut ise ne yaparsanız yapın yeter ki hiç kimse Avrupa sınırları içerisine girmesin, fakat Türkiye Cumhuriyeti yıllardır milyonlarca mülteciye sahip çıkmış ve korumuştur. Küçük kardeş de içeresinde çocukların ve kadınların da bulunduğu botları delerek bu insanları ölüme terk edip insanlık suçu işliyor. Buradaki en ilginç iş ise bu konu hakkında hiç insan hakları savunucuları ya da buna benzer kuruşların sesini duyabiliyor muyuz, cevap tatbiki hayır. O hayranlık ile takip ettiğimiz medeniyet yüz binlerce insan için sesini bile çıkarmıyor, unutmayın ki yarın bir gün bizim için de ses çıkarmayacaklalar, o yüzden vatanımızın kıymetini bilelim.
Türkiye Cumhuriyeti var gücü ile ve son kale olarak mücadele ediyor şehidimizin de mesajında dediği gibi yedi düvelle. Tüm Avrupa’nın diktatör ile yönetildiğini iddia ettiği devlet şu anda milyonlarca insanın tek umudu konumunda hem de kendi sınırlarında yaşamayan milyonlardan bahsediyoruz. Türkiye Cumhuriyeti çok güçlü bir ülke dediğimiz zaman insanlar taraf tuttuğumuzu düşünüyorlar ama söz konusu vatan olduğu zaman iktidar ve muhalefet olmaz, sadece vatan vardır. Kendi halkının güvenliği için sınır ötesine geçen Türkiye, Suriye’de tam anlamıyla ateşkes olmadan bu işten dönemeyeceğini defalarca belirtti. Bu süreç içerisinde yaklaşık 4 milyon insanı koruyup kolladı, o kadar eleştiriye rağmen bu insanlara sahip çıktı, bir bakın etrafınıza başka hangi ülke yapabilirdi bunu? Abdülhamit’in torunları mazlumlara sahip çıkmayacaktı da kim çıkacaktı, halen ülkelerindeki Türklere ikinci sınıf insan muamelesi yapmak isteyen Almanya mı ya da kendi vatandaşı olan siyahileri bile henüz kabullenemeyen Fransa mı?
Avrupa şu anda çok tedirgin olmuş durumda, o gerçekten çok inandıkları ve savundukları Avrupa değerlerini kaybetmekten korkuyorlar. Bu işin sonu elbette ki onlara da dokunacak. Avrupa ülkelerinde mültecileri istemeyen ve tepki gösterenler zaten çok fakat bunların içerisinde aşırı milliyetçi grupların oluşması başlı başına bir tehdit. Avrupa birliği yeni bir Nazi hortlamasından oldukça endişeliler. Öyle bir durumda yeniden kendi aralarında savaş ihtimalleri Avrupalıların kanını dondurmaya yetiyor, çünkü geçmişte nasıl kanlı savaşlar geçirdiklerini hala unutmuş değiller. Mülteci akınlarına karşı da tepki göstermeye başlayan bu gruplar belki şu anda sadece mültecileri tehdit olarak görüp onlara karşı birleşip aşırı sağcı politikacıların reytinglerini yükseltse de ilerleyen zamanlarda Avrupa Birliği’nin kurulma amacı olan ‘aramızda savaşmayalım ticaret yapalım’ anlaşmasını bile zedeleyebilir, bunun en ciddi şekilde farkında olan ülkeyse Almanya, Merkel sorunun çözümü için en çok uğraşan lider olarak göze çarpmaktadır. Bugüne kadar Türkiye Cumhuriyeti’nin sorunun gerçekten çözüme kavuşması için gösterdiği çabayı suiistimal eden Avrupa Birliği, Türkiye Cumhuriyeti’nin artık tüm sınır kapılarını mülteciler için açmasından sonra büyük panik içerisinde yeniden Türkiye’yi masaya çağırmakta. Türkiye Cumhuriyeti Türk askerleriyle Suriye’de hala çok ciddi ve çetin bir mücadele sürdürmekle birlikte diplomasi yönetimini de şu an için çok iyi bir şekilde yönetmektedir. Savaş konusunda hiçbir şekilde taviz vermeyen Türkiye yaptığı her açıklamada ise niyetinin kesinlikle Suriye’de bir savaş olmadığını sadece buradaki sorunların net bir şekilde çözüme kavuşmasını ve sınırlarının içerisindeki yaklaşık 4 milyon Suriyelinin yeniden geldikleri topraklara dönmesini istediğini belirtmektedir. Türkiye ve Rusya’nın Suriye sınırları içerisinde ters düşmesi ise her iki taraf içinde olumsuz olacağı bir gerçek, iki ülkenin dışişleri bakanlarının yaptıkları açıklamalardan belli olduğu gibi iki ülkenin de Suriye’de karşı karşıya gelmek gibi bir niyetlerinin olmadığı aşikâr. Türkiye Suriye’deki sorunların aslında er ya da geç Türkiye Cumhuriyeti toprakları içerisine de sürüklenmesinin hedeflendiğini çok iyi biliyor, o yüzden kanser Orta Doğu‘dan Türkiye’ye sıçramadan ilk hamlesini Suriye toprakları içerisinde durdurarak yaptı. Rahmetli Erbakan’ın da dediği gibi eğer bir gün mesele Suriye ise bilin ki hedef Türkiye’dir. Bu yüzden artık ne işimiz var İdlip’te demeyi bırakın da bu zor durumda ülkeme nasıl katkı sağlayabilirim diye düşünün.
Ancak net bir şekilde gördüğümüz bir şey vardır ki Türkiye’nin kendinden başka sırtını yaslayabileceği de güvenebileceği de başka bir ülke yoktur, bunu en acı bir şekilde çok kısa bir süre önce 34 vatan evladını şehit vererek gördük. Sosyal medyadaki bilgi kirliliği ile hareket etmek ise sadece ve sadece bizlere zarar vermektedir. Bu yüzden bu durumda düşman borazanlığı yapmak milletin düşmanı olmak demektir, bu zor ve puslu dönemlerde at ve it izinin birbirine karıştığı vakitlerde Vatanımızın ve de Türk Silahlı Kuvvetlerinin yanında olmamız gerekmektedir. Vatan kaybedildikten sonra ne iktidar ne de muhalefet kalır, ne bakan ne başbakan kalır, aç ve yalın bir şekilde yabancı bir ülkenin tel örgülerini geçip de hayata tutunma mücadelesi içinde bulur insan kendini. Allah’ın izniyle bu mücadeleden de alnımız ak bir şekilde çıkacağız. Mazlumun hakkını savunan da biz olacağız, vatanını savunan da biz olacağız, tüm dünyaya gerçek medeniyeti de biz göstereceğiz. Allah yiğit askerlerimizin yar ve yardımcısı olsun, vatan aziz şehitlerimize minnettardır.
- Bu haber 04-03-2020 tarihinde yayınlanmıştır.