Türk Tarihinde Son Fatih
KARABEYAZ
Rifat Emin
Türklerin tarihte fethettiği en son topraklar ve şehirler hangileridir, yani son büyük devletimiz olan Osmanlı sınırları hangi en uzak noktalara uzanmış ve ulaşmıştır, bizim son fetihlerimiz hangileridir ve bunları hangi fatihimiz gerçekleştirdi? Tarih boyunca sonu gelmeyen büyük ve önemli fetihlere imza atan yüce Türk milletinin bir ferdi olarak böyle bir soruyu aklıma getirmemin şaşılacak bir yanı yoktur yönündeki fikrimi siz de paylaşıyorsunuz ümidiyle hemen bu soruyu cevaplamaya başlıyorum.
Tarihimizdeki en son fetihleri gerçekleştiren Türk, Köprülü Fazıl Ahmed Paşa’dır. Fethettiği yerler şunlardır: Uyvar (bugünkü Slovakya), Girit adası (bugünkü Yünanistan), Podolya ve Kamaniçe (bugünkü Ukrayna). Bu yeni şehir ve toprakları, kısa bir zaman diliminde olsa bile, Türk yurdu yapan bu büyük deha, herşeyden önce büyük bir komutan, eşsiz karizmaya sahip bir lider portresi ve pek kabiliyetli askeri stratejist olarak tarihe geçmiştir. Bu son fetihlerin gerçekleşmesiyle Osmanlı en uç sınırlarına ulaşmış ve en geniş coğrafi halini almıştır. Osmanlı devleti Köprülüzade Fazıl Ahmet Paşa’nın bu fetihlerinden sonra artık yeni toprak ele geçirememiş ve yavaşça duraksama ve gerileme dönemlerine geçilmeye başlanmıştır. Bu fetihlerden sonraki dönemlerde, Osmanlı’nın ortadan kalkması ve Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasından bugüne kadar Türkler, sadece kaybedilen toprakların bir kısmını kurtarmak, geri çevirmek zorunda kalmıştır.
Askeri komutanlığı bir yana, farklı sahalarda faaliyet göstermiş heryanlı kişiliğiyle göze çarpan şahsiyet olan Köprülü Fazıl Ahmed Paşa, Makedonya’nın Köprülü şehrinde 1635 yılında doğmuştur. Soyu Doğu Makedonya Yörüklerindedir, yani Evlad-ı Fatihan’dır. Makedonya toprağının armağan ettiği en büyük Türklerinden biridir. Bugün Makedonya’nın Köprülü şehrinde, Köprülüzde Fazıl Ahmed Paşa Camii bulunmaktadır. Adından da belli olduğu gibi onun vakfiyesi olan bu uzun minareli ile uzun mihrablı camii, tahminen 25 yıl önce, kimlikleri belirsiz kişiler tarafından ateşe verildi ve büyük hasar gördü. Çok şükür ki bu tatsız olaydan sonra aynı Camii Türkiye’nin, Köprülü Türk halkının ve Makedonya’daki İslam camiasının katkılarıyla onarıldı ve bugün şanı büyük sözkonuzu zatın adını taşıyarak tarihe şahitlik etmekte, dimdik ayakta durmakta ve ibadete açık.
Bazı sözde “tarihçiler” sahte iddialar ortaya atarak, Köprülü Fazıl Ahmed Paşa’nın aile köklerini, Samsun’un Vezirköprü ilçesine, bazıları ise Arnavutluk'un Berat Sancağı'nın Rudnik Köyü’ne bağlamaktalar. Tamamen asılsız olan bu iddalara karşı ben bir soru soruyorum: Neden Körpülü Fazıl Ahmed Paşa, kendi adını taşıyacak olan Camii Anadolu’da veya Arnavutlukta değil de Makedonya Yörüklüğünün Köprülü şehrinde yaptırdı? Sözün özü – Fazıl Ahmed Paşa Anadolu’nun Karadeniz bölgesinde doğmadı, ve de Arnavut değildi! Samsun'un Vezirköprü İlçesinin bu adına gelince, babası Mehmet Köprülü’nün o yöreden bir kızla evlendiği için bu adı alır diye görüş beyan edilmektedir. Kimilerine göre bu doğru olamayan iddalar tarihi Köprülü ailesinin kökeninin, isim benzerliğinden gelen başka Köprülü aileleriyle karıştırılmasından kaynaklanmaktadır.
Son Türk fatihi olması yanısıra, kurduğu çok sayıda vakıflarla, siyasi hayatındaki başarısıyla birlikte, o zamanki yüksek eğitim kurumlarında ders vererek müderrislik, hocalık yapmış, yani bugünkü tabirle profesörlükte de faal olmuştur. Köprülü Fazıl Ahmed Paşa kütüphâne, medrese, çesme, su kemeri, cami, han gibi yapılar inşa ettirerek toplumun her kesimini düşünmeye çalışmıştır. Babasının vasiyeti üzerine yaptırdığı Köprülü Kütüphanesi bugün İstanbul’da Divanyolu’nda bulunmaktadır ve Osmanlı tarihinde bağımsız olarak inşa edilen ilk kütüphane olması bakımından önemlidir. 1678 yılından önce yapıldığı bilinen bu kütüphane, tek birimli, tek kubbeli bir yapıdır. Fazıl Ahmed’in bir kütüphane yapması, askeri komutanlık ve diğer etkinlikleri yanısıra, kültüre ve sanata ne denli önem verdiğinin en açık bir göstergesidir.
Şimdi daha geniş bir çerçevede tüm Köprülüzade ailesine değinelim. Bu ailenin bir mensubu olarak Fazıl Ahmed Paşa’yı, Köprülüzadelerin yetiştirdiği büyüklerin en büyüğü olarak görebiliriz kanısındayım. Çünkü, koca Türk tarihinde son fatih “ünvanına” sahip olmak tarihimiz açısından önemli bir boyut taşıyor.
Köprülüler veya Köprülüzadeler adıyla anılan bu geniş aile, Osmanlı idaresine ve devletin baş yerlerine (büyük vezirler, sadrazamlar gibi) çok önemli şahsiyetler armağan etmiştir (Köprülü Mehmed Pasa, Köprülü Fazıl Ahmed Pasa, Köprülü Fazıl Mustafa Pasa, Amca-zâde Hüseyin Pasa, Köprülü-zâde, Numan Pasa, Köprülü-zâde Abdullah Pasa ve Köprülü-zâde Hâfız Ahmed Pasa).
Osmanlı devletinin en çalkantılı dönemlerinden birinde, Sultan’ın ve devlet otoritesinin hemen de hiç sayıldığı bir zamanda, Köprülüzadeler imparatorluğumuzu çöküşten kurtarmış, hatta daha da ileriye giderek sınırlarını genişletmiş, otoriteyi ve düzeni sağlamlaştırmış ve farklı alanlarda gelişmelerin yaşanmasında çok büyük payları ve katkıları olmuştur. Bilindiği üzere, 17. yüzyılda Osmanlı Devleti büyük bir buhranın içine düşmüştür. Devlet bu durumdan kurtulmak için çeşitli çareler aramaya başlamıştır. 1648 yılında tahta çıkan IV. Mehmet daha 6 yaşındaydı ve yönetimi babaannesi Kösem Sultan ve annesi Turhan Sultan ellerinde tutmaktaydılar. 1656 yılında bu amaçla Turhan Sultan tarafından Fazıl Ahmed’in babası Köprülü Mehmet Paşa saraya çağrılmış ve sadrazamlığa getirilmişti. 17. yüzyıl’ın ikinci yarısında Köprülü Mehmet Paşa ve devamında da Köprülü Fazıl Ahmet Pasa devleti bu vaziyetten kurtarmaya çalışmış ve başarılı olmuşlardır. Bu Makedonya Türk hanedanı eşsiz büyük hizmetleriyle adeta zümrüdüanka kuşu gibi bu son devasa devletimizi kendi küllerinden yeniden doğurmuştur diyebilmekteyiz. Devleti sarsan tehlikeleri bertaraf etmiş, Türk’ün gücünü canlandırmış, devlete yeni ufuklar açan tarihi hamlelere imza atmıştır. Bu ailenin bağışladığı evlatlar Türklerin pek kolay sarsılamayacak kudretini şahlandırarak düşmanlara tarihi bir ders vermiştir ve Osmanlıya yeni taze kan kazandırmıştır. Böylece devletin yaralarına melhem olup yenidem sağlam ayaklarda durmasının yolunu açmış ve devletin ömrü onlar sayesinde uzatılmış oldu. Köprülü aile üyeleri tarafından imparatorluk toprakları içerisinde 24 cami, 5 mescit, 10 medrese, 15 hamam, 25 han, 3 bedesten, 19 mektep, 2 palanga, 1 darüşşifa, 4 kütüphane, 6 sebil, 4 türbe, 6 şadırvan, 2 imaret, 2 gümrükhane, 8 su terazisi, 1 namazgah, 2 musalla, 3 dershane-mescit, 2 köprü, 4 arasta, 1 yahudihane, 1 frenkhane, 1 maksem ve su yolları inşa ettirildiği tespit edilmiştir. (Türkiye Cumhuriyeti tarihinin ad yapmış önemli simalarından biri olan ordinaryüs profesör tarihçi ve dışişleri bakanlığı yapmış siyasetçi ve diplomat Mehmet Fuad Köprülü’nün, Türk kültürüne ve bilimine katkıları çok önemlidir. Doğumu 4 Aralık 1890, İstanbul, vefatı 28 Haziran 1966, İstanbul’dur. Başta tarih ve edebiyat tarihi olmak üzere çok sayıda pek kıymetli esere ve bilimsel araştırmaya imza atmıştır. Mehmet Fuad Köprülü’ünün soyu, sözkonumuz olan Köprülüzadeler ailesine dayanmaktadır.)
Şimdi de son fatih’in fetihlerine ayrıntılarla odaklanalım. Köprülüzade Fazıl Ahmed Paşa IV. Mehmed döneminde, 30 Ekim 1661 ile 3 Kasım 1676 tarihleri arasında on beş yıl dört gün sadrazamlık yapmıştır. Sadrazam olur olmaz Avrupa’nın içlerine yürümüş, Avusturya, Macaristan, Almanya, Polonya gibi ülkelerle savaşlarında büyük başarılarıyla ün salmıştır. Yazımın devamında yer alan, bu fetihlerle ilgili bilgileri Türkçe resmi Wikipedia İnternet ansiklopedisinden alıntıladım ve olduğu gibi aktarıyorum:
Uyvar’ın fethi:
“Fazıl Ahmet Paşa Uyvar'a yürümeye karar verdi. Uyvar Kalesi Kuzey Macaristan'da büyük ve önemli bir kaleydi. Kale iyi takviye edilmişti ve 16. yüzyılda Osmanlılar onu ele geçirmeyi birkaç kez denemiş ama başarılı olamamıştı. Bu çok büyük kale Avrupa'nın en modern kale istikham prensiplerine göre yıldız şeklinde kurulmuş olup son yüzyıllarda geliştirilen topçu hücumlarına karşı özel olarak korunaklı idi."Uyvar önündeki bir Türk gibi kararlı" deyimi Macaristan'a yayılmıştı. Ordu 7 Ağustos'ta Uyvar'a ulaşmadan önce Uyvar komutanı Ádám Forgách Osmanlı kampına baskın yapmaya çalıştı ama bu girişim, Avusturya tarafına facia getirdi.[1] Kuşatma Ağustos ayında başladı ve kale 13 Eylül'de ele geçirildi. Teslimiyet anlaşmasına göre, Uyvar sakinlerine Avusturya'ya serbest geçiş verildi ve Avusturya hükümetine kaleyi cesurca savunduklarını tasdik eden bir mektup yazıldı.” Uyvar'ın fethinden sonra Viyana'ya yürüyen Fazıl Ahmet Paşa, Avrupa'da büyük bir paniğe sebep oldu.
Girit’in fethi:
“Köprülü Fazıl Ahmet Paşa daha sonra 21 yıldır alınamayan Girit'in fethine yöneldi. 15 Mayıs 1666'da Edirne'den ayrılan Sadrazamın padişah'a Girit'i almadan dönmeyeceğine ve Girit'in fethini haber veren mektubuna kadar da kendisine bir mektup yazmayacağına dair yemin ettiği söylenir.Fazıl Ahmet Paşa 3 yıl sadaretten ayrı Girit'te bulunmuş, makam ve mansıp düşkünü olmadığını göstermiştir. Sadaretten ayrı geçen bu 3 yıl Osmanlı tarihinde bir sadrazamın aralıksız en uzun süre seferde geçirdiği zamandır. Ege adalarından ve Yunanistan kıyılarından toplanan birliklerle ve Mısır'daki Osmanlı donanmasıyla desteklenen kuşatma 25 Mayıs 1666'da Fazıl Ahmet Paşa komutasında tekrar başlar. Girit'teki 70 bin kişilik Osmanlı kuşatmasına karşılık adadaki Venediklilere Papalık, Fransa ve Malta'dan destek gelir. kale komutanlığını Venedik başkomutanı Morosoni üstlenir. Yapılan görüşmelerde Kandiye kalesinin Osmanlılara teslimi gerçekleşmedikçe barış yapmayacağını bildiren Fazıl Ahmet Paşa, lağım ve tünel faaliyetlerine ağırlık verdi. Lağım savaşları şehrin iki katı büyüklüğünde yer altında sayısız tünelde cereyan etmiş, Fazıl Ahmet Paşa da gazilerine destek vermek için yer altında açtırdığı 2 küçük hücrede aylarca kalmıştır. 1668'de zor duruma düşen kale komutanı Morosini Venedik'e haber vermeden Fazıl Ahmet Paşa'ya barış teklifinde bulunmuş, paşa da bu görüşme talebini "Kendisi gibi kale alıp vermeye yetkili biri tarafından görüşebileceğini" bildirerek reddetmiştir. Kandiye önlerinde yeni toplar döktürerek kuşatmaya devam eden Fazıl Ahmet Paşa'ya Venedik'ten yılda 20 bin altın vergi verme şartıyla kuşatmayı kaldırması teklif edilmiş ama Fazıl Ahmet Paşa sadece Kandiye'nin teslimi şartıyla barış yapacaklarını yenilemiştir. Kuşatmasının uzaması üzerine Padişah 4. Mehmet, sadrazamına bir mektup göndererek "Kuşatmanın uzaması halinde gelecek seneye kendilerini askeri ve ekonomik olarak desteklemek de zorlanacağını" bildirmiş bu mektup üzerine Fazıl Ahmet Paşa çok büyük bir üzüntü yaşamış ve padişaha "Fetih gerçekleşmeden kendisinin Girit'ten geri dönmeyeceğini" bildirmiştir. Fazıl Ahmet Paşa ayrıca İstanbul'dan kendisine destek vermek için gelen annesi Ayşe Hanım'dan, mektuplar göndererek İstanbul'daki Şeyhülislam Yahya Efendi ve Vani Mehmet Efendi'den başarısı için dua istemiştir. 1668'de padişahla görüşen Venedik elçileri yıllık 24 bin altın vergi ve Adriyatik kıyılarındaki bazı kaleleri vermeyi vadetmiş isteği sadrazamına ileten Padişah'a Fazıl Ahmet Paşa'dan yine ret cevabı gelmiştir. Kışı siperlerde geçirerek kararlılığını gösteren Fazıl Ahmet Paşa, 5 Eylül 1669'da Kandiye başta olmak üzere Girit'i teslim almayı başarmıştır. İmzalanan 18 maddelik anlaşmaya göre Venedikliler haraç ödemeye şartı getirilmiş, kale içerisindeki gayrimüslimlere adayı mallarıyla birlikte terk etme ve yaşama hakkı verilmiştir. Bu fetihle birlikte Girit fatihi unvanını alan Fazıl Ahmet Paşa, Türk tarihinin Akdeniz'deki en büyük fetihlerinden birini gerçekleştirerek İstanbul'a dönmüştür.” Girit fethi “Osmanlı-Venedik savaşlarının beşincisine verilen addır. Savaş kapsamında Girit haricinde Ege'de ve Dalmaçya'da da çatışmalar yaşanmıştır.”
Podolya eyaleti ve Kamaniçe kalesinin fethi:
“Fazıl Ahmet Paşa, kendisi Girit'teyken başlayan Lehistan (Polonya) sorununu çözmek için ayağının tozuyla yeni bir sefere çıkma kararı aldı. Ukrayna kazaklarını himayesine alan Osmanlı devleti Lehistan'ın bölgedeki müdahalelerinden rahatsızlık duyuyordu. Fazıl Ahmet Paşa, seferin önemli bir kısmında yanında bulunmak ve kendisine destek vermek isteyen Padişah IV. Mehmed'le birlikte Lehistan seferine çıktı. (4 Haziran 1672) Fazıl Ahmet Paşa, Lehistan'ın Podolya eyaletinin merkezi olan Kamaniçe başta olmak üzere İzvança ve Bucaş'la beraber birçok kaleyi fetheder. Lehistan'la Bucaş Anlaşması'nı yapar, 220 bin duka altın vergi şartı ki Lehistan'a göre ağır bir vergidir, getirilerek Lehistan'ın Osmanlı üstünlüğünü kesin bir şekilde kabul etmesi sağlanır. Fazıl Ahmet Paşa, Hotin şehrinin Lehler tarafından ele geçirilmesi üzerine 1674'te Lehistan seferini tekrarlar. Ukrayna'nın başkenti Çehrin üzerine yürür. Ruslara karşı birçok kaleyi zapt ve tahrip ederek, küçük ölçekli birçok kaleyi de ele geçirerek Rusların Ukrayna'dan çıkarılması üzerine seferini tamamlayarak geri döner. Bu seferler Osmanlı tarihinin en uzun menzilli kara seferlerinden biridir. Başta Bucaş anlaşması olmak üzere kazanılan başarılar Osmanlıların kuzeyde ulaştıkları en uç noktalar olmuştur.”
Ne yazık çok erken bu dünyadan göçmüştür. Sefer hazırlığı yaptığı sırada İstanbul'dan Edirne'ye hareket ederken Çorlu - Karıştıran arasında Karabiber Çiftliği'nde 1 Kasımı 2 Kasım'a bağlayan gece 1676'da en verimli çağında ve çok genç bir yaşta 41 yaşındayken vefat etmiştir. Kendi öz hissiyatıma ve özgürce tahminlerime göre, bizce erken ölüm sebebi soru işaretleri doğuruyor. Bu dünyaya gözlerinin yummasının gerçek nedenleri ne olabilir diye şüpheler uyanıyor. Çıktığı seferi engellemek için zehirlenmedi mi? Bu yaşta ölmesi, sunduğumuz bu olasılığı doğrulamak için yeterli olmayabilir, ancak gerçek ölüm nedeninin bir muamma olduğunu gösteren bir çelişkiyi keşfettik, o da şu: genç yaşta (41) vefat ettiği bilinen Fazıl Ahmed Paşa için bir kaynakta “son yılları yaşlılığa(!!!) bağlı rahatsızlıklarla dolu geçecektir” denilmekte. Bu yüzden ölümü konusunda tereddütlerimiz belirdi. Ayrıca ölümü sırasında nereye sefere çıktığı rastladığımız hiçbir kaynakta belirlenmemiş. Neden bilinmiyor? Şüpheciliğimizi höşgörüyle karşılamanızı bekleyerek olası bir ihtimal ile vefat meselesini kapatalım: Bazı kaynaklarda “ölüm nedeni olarak aşırı çalışmaya bağlı yorgunluk ve yıpranma” gösterilmiştir.
Avrupa'da adından çokça söz ettiren Fazıl Ahmet Paşa, Fransızca "Fort Comme Un Turc" yani "Türk gibi güçlü" deyiminin doğmasına neden oldu. Bugün hala Fransızcada kullanılan bu deyim, güçlü ve dayanıklı anlamlarıyla eş anlamlı olarak kullanılmaktadır. Herhangi bir işte örnek kararlılık, azim ve kahramanlık gösterildiğinde “UYVAR ÖNÜNDE TÜRK GİBİ KUVVETLİ” denilmesi Avrupa’da bir atasözü, bir deyim olarak yerleşti. Bunun sebibi de son fatihimiz Köprülüzade Fazıl Ahmed Paşa’dan başkası değildir. Makedonya Türklüğünün verdiği en kutlu oğullarından biri olan bu yüce şahsiyeti yeni nesillerimize anlatmayı unutmayalım!
Kullandığım kaynaklar:
“İstanbul’da etkin bir bani ailesi: Köprülüler”, Yasemin Kartal, Yüksek Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi”, Ankara, 2004;
“ TÂRÎH-İ SÜLÂLE-İ KÖPRÜLÜ”, BEHCETÎ SEYYİD İBRAHİM EFEND (TRANSKRİPSİYON VE TAHLİL), MEHMET FATİH GÖKÇEK’İN YÜKSEK LİSANS TEZİ, Marmara Üniversitesi, İSTANBUL, 2006;
“XVII. YÜZYIL İKİNCİ YARISINDA ETKİN BİR BANİ AİLESİ: KÖPRÜLÜLER”, Sultan Murat TOPÇU, Doktora Tezi, Erciyes Üniversitesi, Kayseri, 2010;
“KOPRULÜ FAZIL AHMET PAŞA VAKIFLARI”, MURAT SAYIN, YUKSEK LİSANS TEZİ, Gaziantep Üniversitesi, Gaziantep, 2011;
“KÖPRÜLÜZÂDE ABDULLAH PASA’NIN SARK SEFERİ SERASKERLİĞİ ESNASINDA TUTULAN SEFER MÜHİMMESİ” (Tasnif - Özet – Transkripsiyon), Kemal erkan, Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, İstanbul, 2007;
“KÖPRÜLÜ MEHMED PAŞA HAYATI, ŞAHSİYETİ VE FAALİYETLERİ”, Mahmut DUMAN, YÜKSEK LİSANS TEZİ, Selçuk Üniversitesi, KONYA–2006.
- Bu haber 20-12-2018 tarihinde yayınlanmıştır.