Türk’ün Kutluları
Türk’ün Tañrı’sı: Türk, her zaman “tek” ve “bir” Tañrı’ya inanmıştır. Türk, zaman gelmiş Göktañrı inacının bir ve tek Tañrı’sına, zaman gelmiş İslam inancının bir ve tek Allah’ına inanmıştır.
Türk’ün göğü: Türk, somut göğün derinliğinde soyut Tañrı’sına inanmıştır. Sonsuzluğun Tañrı’sından aşağıya doğru, göğü; göğün altında otağı; otağın altına kendi başının olduğuna inanmış, başını dik, gözlerini ve ellerini göğe, Tañrı’sına çevirmiştir. Türk otağını, camiisinin kubbesini göğe benzeterek yapmıştır.
Türk’ün çadırı: Türk, doğa ve mevsimlere göre yaşamayı en iyi bilenlerdendir. O, doğayla iç içe olmuş, mevsimlerin hava olaylarına göre kışın kışlaklarda kışlamış, yazın yaylaklarda yaylamış, güzün güzleklerde güzlemiş; her gittiği yere kazığını kakıp, otağını kurmuştur. Otağının ortasından tüneğini göğe, Tañrı’sına çevirmiş, geceleri bu tünekten ay ile yıldızlara bakarak uyumuştur. Otağının kapısı doğuya açmış, sabahları günü esenlemiştir.
Türk’ün başı: Türk, yukardan aşağıya doğru: en yukarda, sonsuz boşlukta Tañrı; Tañrı’dan aşağı gök; gökten aşağı otağ; otağdan aşağı başı görmüştür. Türk, otağının, oguşunun, boyunun ve budunun başında bir “baş”-lider olmasını istemiştir. Türk, kişinin bir organı olan başı, kişin şerefli bir organı olarak bilmiştir. Başını eğmemiştir. “Baş kesilir, eğilmez” demiştir. Türk’ün başı göğe bakar, yere bakmaz. Başın, gökteki güneşle bağını kesmemiş, başına güneşi simgeleyen kızılbörkü takıp taşımıştır.
Türk’ün dağı: Türk dağları sever. Dağların yaylaları onun için uçmaklık (cennetlik) yerdir. O dağların doruğuna çıktıkça Tañrı’sına daha yakın olduğuna inanmıştır. Tañrı’sına en yakın olduğunu inandığı dağına “Tañrı dağı” demiştir. Tañrı dağları, Altay dağları, Toroslar ve Balkan dağları onun sevdiği dağları olmuştur. Bu dağların doruklarına çıkarak “Ulu Tañrı”ya yakarmıştır.
Türk’ün yeri: Türk’ün yaşadığı yer: Bozkır’dır. Türk, özünde (aslında) bozkırda Türk olmuştur. Bozkır, Türk’ün, Türk kalmasını sağlamıştır. Türk’e devinimi bozkır sağlamıştır. O, ne kuzeye, soğuğa çıkmış ne de güneye, sıcağa inmiştir. O, Altay dağıyla Balkan dağı, Orhun ırmağıyla Tuna ırmağı arasında, Türkeli bozkırından Kıpçak bozkırına; kır atını, göğün altında doğudan batıya, batıdan doğuya durmadan, yorulmada koşturmuştur.
Türk’ün göñlü: Göñül kelimesi Türkçe bir kelimedir. Kökü: “kö-mek” tir. Kömek: “yanmak” demektir. Türk’ün başında Tanrı dağı, Altay dağı gibi hep sert yeller esmiştir. Başında sert yeller esen Türk’ün sözleri de, bakışı da, duruşu da dik ve sert olmuştur. Ancak, sert yellerden sonra oluşan dinginlik (sakinlik) gibi Türk’ün de dinginliği buna benzer. Türk’ün tini (ruhu) kopuzun telleri gibi incelmiş; o tin, ince telli kopuzu, kendi duygularını anlatsın diye türetmiştir. Türk, ince tinini ozan olmuş sevdiğine, Yunus olmuş Yaradan’ına, Karacaoğlan olmuş halkına, Dadaloğlu olmuş padişaha haykırmıştır. Türk’ün kılıcı gibi tini de çalgısının telleri de incedir. Kılıçların yaralayamadığı Türk’ü, kopuzun ince telleri yaralamıştır.
Dünyaya sığmayan Türk, gönlünü geniş eyleyip her ırktan insanı, her dinden insanı esenlik (selamet), erinçlik (huzur) ve könülük (adalet) içinde yaşatmıştır.
- Bu haber 01-12-2016 tarihinde yayınlanmıştır.