Yeniden Ses Olmak!
Baştan itiraf edeyim, uzun bir süredir ülkemizin/milletimizin değişik alanlarında cereyan eden olaylarıyla aktif olarak ilgilendiğimden dolayı, eski alışkanlığım olan yazı yazmayı özlemişim.
Bu özlemimi gidermek için, Makedonya Türkleri’nin Sesi olan gazetemizde, ben de, bundan itibaren yeniden “ses” olma yönünde aranızda olacağım.
Önceleri sadece gözlemci olarak değerlendirdiğim hususları bu defa görev sürem boyunca edindiğim tecrübe ile harmanlayıp, okuyucularımızla paylaşarak gerek ülkemizde gerekse de bölgemizde cereyan eden ulusal ve uluslararası gelişmeler hakkında görüş belirtmeye gayret edeceğim.
Bu arada şunu da özellikle vurgulamak istemekteyim; uzun bir süreden bu yana, değişik kademelerde ifa ettiğim mesleki görevlerim süresince edinmiş olduğum (kısmi) tecrübeler bana özellikle teori ve pratik olguları arasında muazzam bir tutarsızlığın varlığını doğruladı! O yüzden, yazılarımı teoriden ziyade aslında işin pratiğiyle yorumlamaya, bu işlerin mutfağında bulunmuş birinin bakış açısıyla değerlendirmeye çalışacağım.
Söz olaylara bakış açısından açılmışken, doğal olarak herkesin kendine göre farklı yaklaşm biçimleri olduğunu biliyoruz. Bunları değerlendiriğimizde ise, ortaya çıkan hususlara bazı grupların/kişilerin/kurumların “Analist” diğerlerinin ise “Devlet Adamı” anlayışı içerisinde yaklaştığı sırrını verebilirim. İlerleyen yazılarımızda yine bu minvaldeki konulara da yer vereceğim ve belki de Makedonya Türkeri’nin en ciddi ve bir o kadar çalkantılı birçok siyasi sürecinden geçerek edindiğim tecrübelerimi de aktaracğım.
Bir de bu işlerle hemhal olanlar bilirler, aslında teori ile pratik olguları arasında tutarsızlık ve olaylara özellikle Analist ile Devlet Adamı arasında farklı yaklaşım biçimleri bulunmaktadır. Bunu en açık bir şekilde Henry Kissinger kaleme almış olduğu Diplomasi adlı eserinde şu şekilde ifade eder: “Bir Analist’in bakış açısı ile bir Devlet Adamı’nın bakış açısı arasında büyük farklılıklar vardır. Analist hangi sorunu inceleyebileceğini kendisi seçebilir; Devlet Adamı ise sorunları önünde bulur.”
Bizim de, aktif olarak yer aldığımız süreçlerde görevimiz gereği haliyle sorunları seçebilme imkânımız pek olmadı. Köhneleşmiş sorunları hep önümüzde bulduk ve Devlet Adamlarından ziyade Analistlerle karşılaştık ve yine Kissinger’in dediği gibi “Devlet Adamı ise, bir tek tahmin yapma hakkına sahiptir; yaptığı yanlışlardan geri dönüş yoktur” sürecinden de geçmiş olduk.
Dediğim gibi, bu bir başlangıç yazısı; yeni bir ses olmanın ilk adımı! Herşeyi heyecanla bir arada toplamaya çalışmış gibi gözükmek istemem ama nasıl bir yazı serüvenine dahil olacağınızı da bilmenizi isterim. Bu nedenle yönetim biçimleri ve anlayışları gibi konular hakkında da yazmaya çalışacağımı itiraf edebilirim.
Lakin bunu yaparken, aslında bizde en çok ilgi çeken hükümetlerle/partilerle/derneklerle iligli konularda da hep en iyisini ya da mükemmelini bulamayacağımızı da şimdiden belirteyim! Bu hususu da zaten 18. yüzyıl içinde yaşamış olan, dönemin ünlü felsefecilerinden Voltaire açık bir şekilde belirtmiş. Voltaire “Mükemmel bir hükümet asla var olamaz; çünkü insanların tutkuları ve hırsları vardır. Şayet insanların tutkuları ve hırsları olmasaydı o zaman da hükümete gerek kalmazdı“diyor.
Buna göre yazılarımızda neyin iyi, neyin kötü yada neyin meşru, neyin hukuk dışı olduğunu tanımlamak yerine, olaylara/konulara “konjonktürel bakış açısıyla“ yaklaşarak, “olanı“ ve “o anı“ değerlendirmeye ve çok fazla da “ütopik“ yaklaşmamaya çalışacağımı da bilmenizde yarar var.
Değerli okuyucularımıza ve toplumuzuza bu açıdan yeni bir katkı sağlayacak olmak beni şimdiden heyecanlandırıyor. Ayrıca toplumumuz entellektüel tartışmadan çok uzaklaştı; fikirler ve ilişkiler yozlaştı. Hâlbuki Evlad-ı Fatihan olan bizlerin en çok ihtiyacı olan şey, ecdadımızın mazisine de yakışır bir şekilde yeni bir entellektüel seviye oluşturmak, olaylara medeni yorumlarla yaklaşmaktır!
Bir de biliyorsunuz, Dostlarımız ve “Dostlarımız” var hayatımızda! “Dostlarımızın” bu dönemde de, her zaman olduğu gibi, yanımızda olacaklarından; gazetemizi ve yazılarımızı okuyarak destek vereceklerinden hiç şüphe duymuyorum!
“Dostlarımız” demişken ve yazımızı da burada noktalarken, aklıma yine Voltaire’nin latife ile karışık bir sözü geldi: “Allah beni dostlarımdan korusun, düşmanlarımdan ben kendimi korurum!“
Tarihe tanıklık ettiğimiz şu günlerde, yaşadıklarımızı değerlendirirsek, Voltaire hiç de haksız sayılmaz değil mi?
- Bu haber 22-12-2016 tarihinde yayınlanmıştır.