BULGARİSTAN’DA OSMANLI DÖNEMİ VAKIF ESERLERİ ENVANTERİ YAYIMLANDI SIRA MAKEDONYA’DA
وَلِلّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَاللّهُ عَلَىَ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
Ve lillâhi mulkus semâvâti vel ard(ardı), vallâhu alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun).
Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır; Allah her şeye güç yetirendir.
Kur’an-ı Kerim, Âl-i İmrân Suresi 189. Ayet
Vakıf müessesesi, İslâm’ın varlık, insan, tabiat ve eşyaya bakışının, hayır ve erdem anlayışının, sevgi ve rahmet ilkesinin bir tezahürü olarak kültür ve medeniyetimize mührünü vurmuştur. Kesintisiz hayır kaynakları olarak nitelendireceğimiz vakıflar, kaynağını doğrudan Kur’an-ı Kerim’den ve İslâm Peygamberi Hazreti Muhammed’in sünnetinden almış ve iyiliği daim kılma bilincini İslam toplumlarına yerleştirmiştir. Öyle ki vakıflar, Din-i Mübîn-i İslâm’ın insanlığa teklif ettiği bütün erdemlerin müesseseleşmiş hâlidir denilebilir.
Çağlar boyunca Allah rızasını gözeten hayırseverlerin ortaya koydukları kalıcı eser ve hizmetler, İslâm medeniyetini âdeta bir vakıf medeniyeti haline getirmiştir. Bu sayede camiler, köprüler, her kademede okullar, yurtlar, hastaneler vb. inşa edilmiş, Müslüman olsun veya olmasın insanların hatta hayvanların türlü ihtiyaçları giderilmiş, evsizler sığınacak bir çatı bulmuş, borçlular borçlarını ödemiş, yolcuların ihtiyaçları karşılanmış güvenlikleri sağlanmış, hayvanlar korunmuştur. Hayırsever Müslümanlar sadece kendileri ve aileleri adına vakıf kurmakla yetinmeyip geçmiş peygamberler ve sâlih kimseler adına da vakıflar tesis etmişlerdir. Nihayetinde vakıf müessesesi, İslâm ahlâkının sosyal hayattaki simgesi hâline gelmiştir.
İslâm toplumlarında vakıflar, hayata ve varlık âlemine bakıştaki inceliği, manevi tecrübedeki derinliği, ilim ve sanatı beslemiş, çevreyi korumuş, tabiattaki çeşitliliğin devamına yardımcı olmuştur. Devletin ulaşmadığı, bireylerin de tek başına karşılayamadığı ihtiyaçları gidermiş, toplumdaki sorunların yine toplum eliyle çözüme kavuşturulmasına vesile olmuştur. Aşsıza, işsize, yalnıza, çaresize, hastaya, yaşlıya, yolcuya el uzatan her bir vakıf, Türk-İslâm tarihine altın harflerle yazılmıştır.
Müslüman Türkler, coğrafyayı vatanlaştırırken; “zorlaştırma, kolaylaştır” hükm-ü katisi çerçevesinde Balkanlar’da da pek çok vakıf kurmuştur. Türklerin Balkanlara geçişi M.Ö. 700 yılında İskitlerle başlamış, Sarmatlar, Hunlar, Kumanlar, Peçenekler, Uzlar ve Bulgarlar ve Osmanlılarla devam etmiştir. Balkanlarda beş asırdan fazla süren Osmanlı hâkimiyeti de vakıf eserlerinin inşa ve imarına imkân tanımış, Türk-İslâm Medeniyetinin estetiği, zarafeti ve şehir anlayışı vakıflar sayesinde bölgeye işlenmiştir. Bu süre içerisinde; kaynaklarda belirtildiğine göre, 16.000 vakıf eseri inşa edilmiş, ancak günümüze bu eserlerden pek azı gelebilmiştir. Bulgaristanlı muhacir bir ailenin evladı olarak değişik görevlerle bulunduğum Balkanlarda bu vakıf eserlerimizin nasıl bir hınçla ve hâlâ yok edilmeye devam edildiğine şahit olduğum gibi insanlık adına, Türk-İslâm kimliğini korumak adına nasıl bir bilinçle muhafazası için mücadele edildiğine de şahit oldum. Avrupa Birliği Uyum Yasaları çerçevesinde Türkiye’de bulunan gayrimüslimlere ait vakıf mallarının birçoğu iade edilmiş ve edilmektedir. Bizim bu iyi niyetli yaklaşımımıza Balkan ülkeleri Bulgaristan, Makedonya, Sırbistan, Kosova, Romanya ve diğerlerinden bir karşılık gelmediğini de burada üzülerek belirtmeme müsaade ediniz. Hâlbuki bu Balkan ülkeleri de tıpkı Türkiye gibi Avrupa Birliğine girme aşamasında Avrupa Birliği Uyum Yasaları çerçevesinde vakıf mallarının gerçek sahiplerine iadesini öngören yasayı meclislerinde görüşmüş ve kabul etmişlerdir. Bu kabul ediş süreçlerinde yasaya düşülen NOT çok önemlidir. Ülkeler arası ilişkilerde mütekabiliyet esasına göre hareket edilmesi esası çerçevesinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti hukukî sınırlar içinde bu hak ihlalleri konusunda mücadelesini sürdürmelidir diye düşünüyoruz. Bu mücadeleyi yapacakların elinin güçlendirilmesi için de Balkan ülkelerindeki Türk-İslâm vakıflarının ve vakıf eserlerinin envanterinin hazırlanarak ilgililerin hizmetine sunulmalıdır diye düşündüğümüz bir zamanlardan (2002-2005), T.C. Diyanet İşleri Başkanlığının “Balkanlar’da Osmanlı Vakıf Eserleri Envanteri” adlı projesinin ilk kitabının yayınlandığını görme bahtiyarlığına erdik. Sırada Makedonya başta olmak üzere diğer Balkan ülkelerinin de Osmanlı dönemi vakıf eserleri envanterlerinin kitap olarak yayımlanacağı müjdesi var… Çalışmalar bitmiş sadece kitap olarak yayınlanması kalmış…
T.C. Diyanet İşleri Başkanlığı 2012 yılından beri yürüttüğü bu projenin ilk kitabının künyesi şöyle: Prof. Dr. Mehmet Zeki İbrahimgil-Prof. Dr. Hamza Keleş; Bulgaristan’da Osmanlı Dönemi Vakıf Eserleri Envanteri, 2 cilt, İstanbul 2016, 1. C.: 760 s., 2. C.: 761-1456 s., renkli resimli, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları. 1252, Kaynak Eserler: 132.
Alanında uzman bir ekip tarafından yürütülerek yayına dönüştürülen bu projede görev alanların isimlerini de burada zikretmek isteriz: Prof. Dr. Mehmet Zeki İbrahimgil (Sanat tarihçisi-Makedonya), Prof. Dr. Hamza Keleş (Tarihçi), Prof. Dr. Ljubomir Mikov (Bulgaristan), Ammar İbrahimgil, Adnan Tüzen, Mevlüt Cam, Şerife Memiş, Metin Edirneli, Mustafa Can, Funda Naldan, M. Barış Yağlı, Zoran Pavlov(Makedonya), Dr. Ayşegül Nihan Erol, Gulbanu Koshenova (Kazakistan), Filiz Canyurt, Neval Konuk, Sevda İbrahimgil, Yrd. Doç. Dr. Sevil Bülbül, Adem Keleş, Dr. Ahmet Cebeci, Ahmet Kurtuldu, Mehmet Emin Yılmaz. Çoğu Gazi Üniversitesinden olan bu ekibin içinde tarihçiler, sanat tarihçileri ve mimarlar öne çıkıyor. Ekipte hedef ülkelerden de isimlerin yer alıyor olması ise çalışmanın selameti acısından önemli. Bu ekibe ve proje sahibi Diyanet işleri başkanlığına böylesine anlamlı ve fonksiyonel bir çalışmaya emek verdikleri, destek oldukları için Türk-İslâm kültürü adına insanlığın ortak mirası kültür varlıklarının kayda geçirilerek korunması adına alenen teşekkürü bir borç biliyorum.
Söz konusu çalışmada Bulgaristan’da girişte “Balkanlar’da Osmanlı vakıf Eserlerinin Genel Durumu” ve “Bulgaristan’da Osmanlı Dönemi Vakıf Eserleri” hakkında genel bir bilgilendirme yapıldıktan sonra “Katolog” bölümünde otuz üç başlık altında tek tek yerleşim yerlerindeki Osmanlı vakıf eserleri tanıtılmıştır. Yer adları sıralanırken belli bir mantıki sıralama gözetilmemiştir. Bir başka husus da bu yer adlarının bugün için değiştirilerek kullanımdaki adları da parantez içinde verilmiştir. Meselâ Eski Cuma (Targovişte) örneğinde olduğu gibi.
Kitapta yer alan vakıf eserlerini yer ve sayı olarak belirtmek isteriz: Yukarı Cuma (Blagoevrad) 46 eser, Burgaz (Burgas) 29 eser, Hacıoğlu Pazarcık (Dobriç) 37 eser, Palanga ((Gabrovo)16 eser, Hasköy (Haskova) 34 eser, Kırcali 19 eser, Kırcali (Cebel) 12 eser, Eğridere (Ardino) 23 eser, Kızılğaç (Kirkovo) 2 eser, Koşukavak (Krumovgrad) 9 eser, Sultanyeri (Mestanlı/Momçilgrad) 22 eser, Köstendil 17 eser, Lofça (Lovec) 9 eser, Kutlu Vice (Montana) 11 eser, Tatar Pazarı (Pazarcık) 13 eser, Pernik 2 eser, Plevne (Pleven) 14 eser, Filibe (Plovdiv) 39 eser, Hezargrad (Razgrad) 17 eser, Rusçuk (Ruse) 11 eser, Silistre (Silistra) 24 eser, İslimye (Sliven) 13 eser, Ahi Çelebi/Paşmaklı (Smolyan) 40 eser, Sofya 43 eser, Eski Zağra (Stara Zagora) 35 eser, Şumnu (Şumen) 22 eser, Eski Cuma (Taragovişte) 2 eser, Varna 29 eser, Vidin 33 eser, Çiren (Vıraca) 4 eser, Tırnova (Veliki Tırnovo) 41 eser, Yanbolu (Yambol) 10 eser.
Katalog bölümü oluşturulurken; her bir yapı standart bir anlatım düzeni içerisinde plan ve hacim biçimlenişi, malzeme ve inşa tekniği, bezeme ve tarihlendirme bakımından ayrıntılı bir şekilde ele alınmıştır. Yapıların inşa edildikleri tarihten günümüze kadar gelen süreçte maruz kaldıkları tahribatlar ve geçirdikleri onarımlar sebebiyle meydana gelen değişiklikler kronolojik bir sıra içerisinde verilmiştir. Bunlar yapılırken arşiv belgeleri orijinal halleri ve yeni yazıyla verilmiş, belge ve fotoğraflarla da desteklenmiştir.
Çalışmada ele alınan her yapının “tarihî eser” statüsünde olup olmadığı, “kültür varlığı” kaydının bulunup bulunmadığı ve vakfiyesi varsa nerede olduğu belirtilmiştir. Türkiye’deki arşivlerin yanı sıra Bulgaristan Cumhuriyeti Anıtları koruma Enstitüsü’ndeki mevcut kayıtlara göre yapıların tescil tarihi ve sayısı, eski eser ve kültür varlığı kayıt numaraları da verilmiştir Buna göre hangi yapının sadece kültür varlığı, hangi yapının eski eser statüsünde olduğunu da görmek mümkündür. Çalışmada yapılar fonksiyonlarına göre; dinî yapılar, eğitim yapıları, ticarî yapılar, askerî yapılar, sosyal yapılar, kamu yapıları ve sivil mimarî başlıkları altında toplanmıştır. Arşiv kayıtlarında tespit edilen eser sayısı 3339 adetken hâlihazırda mevcut eser sayısı 518’dir. Bu istatistikte ayakta kalabilen eserlerin sayısı ancak %16’dır.
Türkiye’de, Başbakanlık Osmanlı Arşivi, vakıflar genel müdürlüğü ve Tapu kadastro Genel Müdürlüğü Arşivlerinde yapılan araştırmalar sonucunda, Balkanlar’da Osmanlı hâkimiyeti döneminde 15.787 vakıf ve kamu eserinin inşa edildiği tespit edilmiştir. Buna birde Türkiye dışında kalan veya kaybolan arşiv kayıtlarını ilave edecek olursak bu sayının daha da artması mümkündür.
“Bulgaristan’da Osmanlı Dönemi Vakıf Eserleri Envanteri” adlı bu çalışma da gösteriyor ki ayakta kalabilen eser sayısı oldukça düşüktür. Yani tahribat çok büyüktür… Bu tahribatın en önemli sebepleri arasında 1912 balkan Savaşlarından sonra bölgede Osmanlı hâkimiyetinin sona ermesini gösterebiliriz. Ancak şu da bir gerçek ki, 1912’den sonra bölgede Osmanlı hâkimiyeti sona ermiş olsa dahi Türk nüfusu ve hele hele Müslüman nüfusu 1950’li yıllara kadar hatırı sayılabilecek bir oranda devam edegelmiştir. Tahribatta tabii afetlerin, yangınların rolünü de hesaba katsak da asıl tahribatı bilinçli bir şekilde yapıldığını vurgulamazsak tarih bizden hesap sorar. En önemli sebep ise, Bulgaristan başta olmak üzere Balkan ülkelerindeki yönetimlerin yerleşim yerlerinin görüntüsünü Türk-İslâm kültürüne ait yapılardan “temizlemek” maksadıyla şehir imar planlarını bahane ederek uyguladıkları kasıtlı tutumlardır.
“Bulgaristan’da Osmanlı Dönemi Vakıf Eserleri Envanteri” adlı bu çalışmanın sonuna konan kaynakça olduğunca geniş tutulmuş (s. 1438-1456). Bu kaynakçadan da anlaşılıyor ki söz konusu yapılarla ilgili olarak yerli ve yabancı kaynakların çoğu taranmıştır. Bazı kaynaklardaki bilgiler birbirinin tekrarı olduğunda ise en eski tarihî kaynağa yer verildiği görülmektedir. Konuyla ilgili farklı yorum getiren kaynaklar ise dipnotlarda basım tarihine göre peş peşe sıralanarak verilmiştir.
Bu çalışma, Bulgaristan’da vakıf eserlerinin korunması ve restorasyonu hususlarında olduğu kadar Avrupa Birliği Uyum Yasaları çerçevesinde Türkiye Cumhuriyetinin ve Bulgaristan’ın kabul ettiği Vakıflar yasasından doğan hukukî süreçte mütekabiliyet esasına göre hak kayıplarının önüne geçmede de oldukça önemli destek sağlayacaktır diye düşünüyoruz. Bu çalışmanın içinde yer aldığı böylesine önemli bir projenin diğer Balkan ülkeleriyle ilgili ayaklarının da en kısa zamanda sonuçlandırılarak yayın haline dönüştürülmesini sabırsızlıkla bekliyoruz.
Yazımızı Sultan 2. Bayezid’in 1 Şubat 1495 tarihli Vakfiyesinden aldığımız şu beddua ile bitirmek istiyoruz:
Allah’a ve ahiret gününe inanan, güzel ve temiz olan Hazreti Peygamberi tasdik eden, Sultan, Emir, Bakan, küçük veya büyük herhangi bir kimseye, bu vakfı değiştirmek, bozmak, nakletmek, eksiltmek, başka bir hâle getirmek, iptal etmek, işlemez hale getirmek, ihmal etmek ve tebdil etmek helâl olmaz. Kim onun şartlarından herhangi bir şeyi veya kaidelerinden herhangi bir kaideyi bozuk bir yorum ve geçersiz bir yöntemle değiştirir, iptal eder ve değiştirilmesi için uğraşır, fesih edilmesine veya başka bir hale dönüştürülmesine kastederse, haramı üstlenmiş, günaha girmiş ve samimiyetleri irtikâp etmiş olur. Böylece günahkârlar alınlarından tutularak cezalandırıldıkları gün Allah onların hesabını görsün. Malik onların isteklisi, zebaniler denetçisi ve cehennem nasibi olsun. Zira Allah’ın hesabı hızlıdır. Kim bunu işittikten sonra, onu değiştirirse onun günahı değiştirenler üzerindedir, kuşkusuz O, iyilik edenlerin ecrini zayi etmez…”
Balkanlardaki Osmanlı eserleriyle ilgili en kapsamlı çalışmanın Ekrem Hakkı Ayverdi başkanlığında İ. Aydın Yüksel, İbrahim Numan, Gürbüz Ertürk’ten oluşan ekip tarafından yapılarak “Avrupa’da Osmanlı Mimarî Eserleri” adı altında üç ciltlik bir eser olarak Yayımladığını (İstanbul 1975-1979) görüyoruz. Bu eseri kaynak alarak yapılmış pek çok çalışmanın da varlığına ve yine bizzat Balkan ülkeleri vatandaşları olan araştırmacıların bu alanda yaptıkları araştırmaları kitaplaştırdıklarına, akademisyenlerin bu alanda yazdıkları makalelerle sundukları bildirilere de şahit oluyoruz. Bütün bu çalışmaları yaparak bu vadide yolumuzu aydınlatan herkese teşekkürlerimi sunuyor, bütün bu çalışmaların hayra vesile olmasını temenni ediyorum.
İnsanların yaratılışında olan yardım duygusunu geliştirmek, dayanışmanın önemini anlatmak ve insanların gönül zenginliğine ulaşmasına yardımcı olmak amacı ile 1985 yılından beri 3-9 Aralık tarihleri arasında "Vakıf Haftası" kutlanmaktadır. Bu anlamlı ve önemli eserin tanıtımı vesilesiyle “Vakıf Haftası”nı da kutlamış olmak isterim.
- Bu haber 30-11-2017 tarihinde yayınlanmıştır.