İslam Ekonomisinin Tanımlanması
İslam dini, inananların sayısı baz alındığında dünyada en çok mensubu bulunan dinler arasında ikinci sıradadır. Bazı tahminlere göre 7,3 milyarlık dünya nüfusunun 1,73 milyarını ya da %24’ünü Müslümanlar oluşturmaktadırlar. Pew Araştırma Merkezi’nin (Pew Research Center) son araştırmaları, yirmi yıl sonra Müslüman ailelerde doğan bebek sayısının Hıristiyan ailelerde doğan bebek sayısını geçeceğini ve XXI. yüzyılın sonlarına doğru İslam’ın en yaygın din olacağını gösteriyor. Din mensubiyeti açısından olacak olan bu demografik değişim güneydeki topluluklarda görülecek olan şiddetli artış ve Avrupa kıtasının aşırı yaşlanması nedeniyle olacaktır. 57 üyeye sahip İslam İşbirliği Teşkilatı’nın (Organization of Islamic Cooperation) veri tabanından aldığım verilere göre 2016 yılında tüm üyelerin toplam Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’sı (GSYH) 6,51 trilyon dolar ya da toplam dünya GSYH’sının %8,8’ini oluşturuyormuş. Bu ülkelerdeki ortalama kişi başına düşen GSYH 7.064 dolar ya da dünya ortalamasının %42,02 altında bulunmaktadır.
İslam nüfusunun dünya nüfusundaki artış eğilimi, Müslümanların dünya GSYH’sını oluşturmada ve finansal piyasalardaki katılımının artması, İslam’ın daha fazla araştırılması ve incelenmesi gerçeğini göz önüne sermektedir.
Ben, 21 Eylül 2017 yılında Üsküp’te bulunan “Aziz Kiril ve Metodiy” Üniversitesi, Ekonomi Fakültesi’nde, üyelerini Akademisyen Taki Fiti, Prof. d-r Trayko Slaveski ve Doç. d-r Borçe Trenovski’nin oluşturduğu komisyonun önünde, “İslam ve ekonomi (İslam ekonomisinin temelleri)” konulu lisans bitirme tezimi savundum. Bununla çok şey yaptığımı veya bu alanda önemli bir eser ortaya koyduğumu iddia etmiyorum, benim istediğim şey bu konuya vurgu yapmaktı. İnşallah ülkemizde İslam ekonomisi hakkında eserler ortaya konulur ve bu konu yüksek lisans ve doktora programlarında yerini alır.
Lisans bitirme tezimden elde ettiğim bazı sonuçları açıklamak istiyorum. Dinin toplumsal problemlerin çözümünde yer alması gerekmektedir. Din, birçok insanın din alanının dışında, dünyevi olarak kabul ettiği bölümlere (örneğin, ekonomi, sosyal eşitlik ve insan davranışları gibi sorunlara) müdahale etmektedir ve etmelidir. İslam dinine göre eylem imanın bir parçasıdır ve inandıktan sonra insanın dünyada yaptığı işlerin büyük önemi vardır. İslam maneviyatı fiziksel hayattan ayırmıyor, onları sadece insan hayatının iki yönü olarak tanımlıyor. Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) topluluktaki her bireyin manevi yükseklik dışında maddi ve fiziksel refahının da sağlanmasını istemiş. O, insanın sadece ahlaki tutumuyla değil, ayrıca, bu tutumun toplumsal olaylarda (pratikte) kullanılması ile de ilgilenmiş. Söylemek istediğim şey, tam da bu birleşim, ruh ve bedenin ya da manevi yükselme ile maddi refahın bağlantı kurması İslam ekonomisini tanımlamaktadır. İslam ekonomisi hayatın sadece maddi refahın sağlanması ile iyileşebileceği görüşünü eleştirmekte ve kabul etmemektedir. Örneğin, İslami toplumsal sistemi İslam hukuku (Şeriat) adı altında bulunan ve din ile devlet işlerinin entegre edildiği belli prensiplere dayanmaktadır.
İslam’ın ekonomik sisteminin ideolojik çevresini şöyle tanımlayabiliriz: İslam, komünizme kıyasen komünist devletin totaliter, yapay üstünlüğünün yerine Allah’ın üstünlüğünü; bir komünist teorisi olan sınıf mücadeleleri yerine ise ahlaki değerleri, karşılıklı sorumlulukları ve işbirlini kabul etmektedir. Ayrıca, İslam, kapitalist açgözlülüğe ve bireyler tarafından gerçekleştirilen acımasız sömürülere karşı en büyük güvenceyi sağlamaktadır. İslam’ın ekonomik sistemi bireyin bağımsızlığını ve onun iş ve mülkiyete karşı olan eğilimini onaylamaktadır. Fakat, İslam, bireyi veya onun sermayesini ya da proleteryayı hiçbir şekilde tanrı seviyesine yükseltmez, girişimciliği de ortadan kaldırmaz.
İslam’ın finansal sistemini ele almak ise çon önemlidir. Kesin fazi yasağı, belirsizlik ve spekülatif unsurlar içeren, yüksek riskli faaliyetlerin yasaklanışı ekonomik sisteme büyük etki etmektedir. Lisans bitirme tezinden elde ettiğim sonuca göre 2007 Dünya Ekonomik Krizini tetikleyen faaliyetlerin birçoğunun İslam’ın finansal sisteminde olmayışı bu sistemi istikrarlı etik bir alternatif olarak göstermektedir.
Toplumsal adalet, istihdam ve eğitim ile ekonomik büyüme, İslam toplumunun İslami bir ekonomik sistemdeki hedeflerini oluşturmaktadır. İslami bir ekonomik sistemdeki politikaları ise ikiye ayırabiliriz: gelir, zenginlik ve ekonomik gücün yeniden dağıtılması ile ilgili politikalar ve ekonomik büyümenin gerçekleştirilmesi ile bağlı politikalar. İslam İşbirliği Teşkilatı’nın veritabanına göre 2016 yılında üye ülkelerin toplam GSYH’sından eğitim için kamu otoriteleri tarafından %3,69 oranında pay ayrılmış. Aynı şekilde, 2016 yılında üye ülkeler düzeyinde 15-24 yaş arasında bulunan yetişkinlerde okur-yazarlık oranı %86,79; 15 yaş üzerindeki yetişkinlerde ise okur-yazarlılık %77,43 oranındaymış. Bu ülkelerde 2015 yılında insan gelişme endeksi 0,62 ile oldukça düşükmüş. Gini endeksi 2014 yılında üye ülkeler düzeyinde 34,31; işsizlik oranı ise 2016 yılında %9,36 oranındaymış. İslami bir ekonomik sistemin hedeflerini göz önüne aldığımızda bunların gerçekleşmediğini görüyoruz. Bu yüzden uygun politikaların alınması, ekonomik büyümenin gerçekleşmesi için ise eğitim ve sağlık alanlarında önemli adımlar atılmalıdır.
İslami bankacılık ve İslami pazarlamanın Oxford Üniversitesi’nde yüksek lisans programlarında büyük ilgi görmesi ve Londra’nın İslami bankacılığın merkezi haline gelmesiyle birlikte, biz de umuyoruz ki bir gün ülkemizdeki tüm insanların İslam ekonomisinin çalışma prensiplerinden haberdar olmaları için bu konuyu eğitim programlarında ve pratikte görebileceğiz.
- Bu haber 27-11-2017 tarihinde yayınlanmıştır.