Rusların Sıcak Denizler Hasreti
Rusya Kırım’ı, haksız, ilegal ve uluslararası hukuka aykırı bir şekilde kendi devletinin sınırları içine kattı. Ukrayna’dan bir parça toprak koparmak istedi, ancak Kazak asıllı olan, yani soyları Kazak Türklerine uzanan Ukraynalılar baş eğmedi ve Ruslara başarılı birşekilde karşı koydu. Güney Kıbrıs’taki Rusya’nın askeri ve mali varlığı malum. Yünan adalarını da bir bir satın alıyorlar.
Yeni Rusya Çarlığı’nın bu emellerini gerçekleştirmesi yolundaki ısrarlı adımları neticesinde huzursuzluklar yaşanmakta ve ne yazık ki kurbanlar verilmekte. Geçenlerde Karadağ da bundan nasibini aldı. Podgoritsa’da göstericilerin hükümetten istifa istemesi üzerine polisle çatışma çıktı, ancak olayların perde arkasında Rusya’nın Karadağ üzerinden Adriyatik Denizine inme arzusu açığa çıktı. Bunun sonucunda Podgoritsa karıştı, birkaç binlik halk polisle çatıştı, çok sayıda yaralı var. Rusya nereye el atsa düzensizlik ve rahatsızlık baş gösteriyor.
Ülkemiz Makedonya’ya gelince... Bu konuda ne diyebiliriz? Makedonların büyük çoğunluğu “Rusya Ana” (Mayka Rusiya) diye kalplerinde taşıyor bu milleti, dolayısıyla Rusya’yı. Çocuğun annesinden süt istemesi tabiidir. Ancak bu kez sütü ABD ve AB veriyor. Peki ne olacak? Üç anneyle mi yaşayacak bu çocuk? İnşallah bu soruların cevabı “savaş” olmaz. Çözümlere gelince önceki yazılarımda atılacak somut adımlara değindim, sonraki yazılarımda da değinirim inşallah.
Şimdi de asıl noktaya gelelim: Nihai amaç nedir?
Yeni Rusya Çarlığı planlarını yavaşça gerçekleştirmeye başlıyor. Ve devam edeceği gibi görünüyor. Ancak tüm bu agresif Rusya çıkışları nereye varacak? Hangi gayeyi gütmekteler? Tabii ki asıl amaç ve nihai hedef hemen tüm ortodoksçuların rüyalarını ve hülyalarını süsleyen İstanbul! Plan o! Tüm bu adımları taçlandıracak bir son noktayı koymayı düşlemektedir. Buysa İstanbul’da Aya Sofya’nın kubbesine büyük bir altın haç dikmek! Çağdaş Sırp ressamı Maçva’lı Miliç bu hayalini tuvaline de yansıttı. (Bir hatırlatma: Türklerin hoşgörüsü sayesinde günümüze ulaşan Aya Sofya kilisesi’nin onarımı için Sultan Abdülmecit gerekeni yapmıştır).
Batı Katolik ile Doğu Ortodoks Hıristiyanlığı arasında aforozu kaldırarak Doğu Roma, yani Bizans yeniden “kurulacak” ve Fener Patrikhanesi büyük bir Ortodoks Hıristiyan Birliğinin başına geçme hayalinde. Panslavizm bu kez sinsi bir şekilde hortluyor, ama karşısında uyanan Türk Arslanını görünce ne yapacağını şaşırmak zorunda kalacaktır!
Tüm bunlar yeni ve bilinmeyen birşey değil, ancak Rusya’nın son saldırgan çıkışları hadiselerin bu yöne doğru yol almaya başladığına işaret ediyor. Bunların gerçekleşmeyeceğinin canlı simgelerinden biri de Balkan Türkleri, ve dolayısıyla biz Makedonya Türkleri’yiz. Türkiye’nin sınırları burada korunmaktadır ve korunacaktır!
Tarihte birkaç kez Rusya ile Britanya arasındaki rekabet sonucunda İstanbul Türklerin elinde kalmıştır, bu aziz şehir kimin olsun mücadelesi sürüp giderken, dünyanın en güzel şehrine sahip olmak isteyenler amaçlarından vazgeçmek zorunda olmuşlardır. Bugün ise aynı “hata”yı tekrarlamak istemeyen, yani İstanbulu Türklere bırakmamaya kararlı olan bu iki büyük güç, giderek rekabetle değil, gizli müşterek ortaklaşa planlarını ve komplolarını Bulgaristan’da yaparak ve birleşerek İstanbul’u, hatta Anadolu’yu ‘”Türklerden kurtarma”yı amaçlayabilir. Peki neden Bulgaristan’ı seçtiler sorabilisiniz? Bir: İstanbul’a en yakın Hıristiyan bir ülke, dolayısıyla Bulgarlar hem Doğu Ortodoks Hıristiyanlığıyla, hem de Batı Katolik Uniyat Hıristiyanlığıyla sıkı bağlarını sürdüren bir devlet ve millet oluşu. “Doğu ve Batı birleşerek büyük düşmanı bertaraf edecektir” umuduyla yatıp kalkanlara tavsiyemiz - biraz gerçekçi ve pozitif düşünceli olmalarıdır!
Rusya’nın gayelerini ve adımlarını ele aldık. Britanya’nın Türkler üzerindeki oyunlarını başka bir fırsata bırakalım. Önemli olan şu: tarihte en büyük düşmanlar bile Türkler söz konusuyken birleşmekteler. Günlük politik oyunlarıyla oyalanmaya terkedilmiş vaziyette olan bizler isegünlerimizi israf ediyoruz. “Ben bir devlet işine gireyim, paraya geleyim, bir statüko sahibi olayım, gerisi bana ne!” mantığıyla düşünenlerle dolup taştı etraf. Havada uçan, hiçbir ağırlığı olmayan sözde “statüko”larıyla böbürlenenleri acımadan edemiyorum, ne kadar kibirlenirlerse kibirlensinler, onlar aslında manevi zilletlerinde boğulup gidecekler.
- Bu haber 01-12-2015 tarihinde yayınlanmıştır.