Sorun: toplumumuzun hukukçu eksikliği...!
Hukukla nerede karşılaşırız? Mahkeme koridorunda mı? Avukat masasında mı? Devlet kurumunun bekleme odasında mı? Savcılık dilekçesinde mi? Noterlik belgesinde mi? Mübaşir başvuru formunda mı? Gazetenin hukuk köşesinde mi? Komisyon kararında mı? Meclisin toplantı salonunda mı? Anayasa hukuku kitabının 3. sayfasında mı? Ceza Kanunu’nun 2. maddesinde mi? Hukuk fakültesinin 100 kişilik amfisinde mi? Themis Heykeli’nin terazisinde mi?
Sizce?
Mahkemelerle, avukatlarla, devlet kurum ve kuruluşlarıyla, kanunlarla işim olmaz, bu yüzden hukuk beni ilgilendirmez demeyin çünkü hukuk toplum yaşamının aklımıza gelebilecek her anında vardır. Yukarıda sorduğum soruyu cevaplamak ve sunduğum tezi açıklamak amacıyla günlük hayattan örnek vermek isterim.
Sabah yatağınızdan kalktınız, muhtemelen yatağı mobilyacıdan aldınız ve mobilyacı size hak ve yükümlülüklerinizi içeren fatura verdi. Yatak, gayrimenkul satın alma/kiralama sözleşmesi imzalayarak ve vergi mükellefi olduğunuz için vergi vererek satın aldığınız/kira vererek yaşadığınız daire veya evin yatak odasında duruyor. Sıcak bir duş aldınız (yükümlülüklerinizin yazılı olduğu fatura ay sonunda posta kutunuza ulaşacak). Nüfus hizmetleri kanunu uyarınca verilen aile cüzdanında ismi yazılı ve evlendirme yönetmeliği kuralları doğrultusunda evlendiğiniz eşinizle kahvaltı yaptınız (bu arada satın aldığınız yiyecek ve içecekleri kontrol edin tüketici haklarınızın ihlal edilmesini istemezsiniz, bu doğrultuda yiyecek ve içeceklerin faturasını cezai sorumluluklarını hatırlatarak satıcıdan almayı unutmayın!). Ne mutlu size, iş yeriniz evinize yakın. Evden çıkarken Maske takma zorunluluğu kararına saygılı davranarak maskenizi takıyorsunuz, işyerinize varmak amacıyla yürüyorsunuz, tam ilk gördüğünüz yaya geçidini trafik kurallarına uyarak geçerken cüzdanınızda para olmadığını hatırlıyorsunuz ama bugün şans sizin yanınızda, banka hemen sağ tarafınızda, içeri girip para çekiyor ve ödemeyi unuttunuz elektrik faturasını bankanın kural/yönetmelikleri uyarınca ödüyorsunuz. İş hukuku kuralları dahilinde hazırlanan iş sözleşmesi yaptığınız işyeri sahibiyle işyerinin giriş kapısında karşılaşıyorsunuz kısa bir sohbetten sonra içeri giriyor ve iç kapısında hizmet yeterlilik belgesi asılmış asansöre onun bakım ve onarımını hizmet sözleşmesi çerçevesinde yapan firmanın yetkilisiyle biniyorsunuz. Asansör ikinci katta duruyor, Binaların Yangından Korunması Hakkında Yönetmeliği doğrultusunda holde yerleştirilmiş yangın dolaplarını geçiyor, çalışma masanıza oturuyor ve İşyeri iç yönetmeliklerinde yazan kurallar nezdinde çalışmaya başlıyorsunuz...
Uzun lafın kısası hukuk hayatımızın her yerindedir daha doğrusu hayatımızın bir parçasıdır. Bu bağlamda eskiden beri var olan latince bir sözü sizinle paylaşmak isterim – ‘Odetas ibi ius’ yani nerede toplum orada hukuk vardır. Aslında hukuk, bazılarının basitleştirilmiş halde tanımladığı gibi yanlızca yazılı bir dünyadan ibaret değildir, zira hukuk insanın olduğu her yerde varlığını göstermektedir. Bundan dolayı hukuk kuralları ‘toplumsal dayanışma’ olgusuna bağlı olarak oluşurlar. Buna göre ‘biz hukukun oluşmasında ana etken teşkil etmekteyiz’ diyebiliriz. Tarihe göz attığımızda ortak yaşam kurma ihtiyacı doğrultusunda insanların önce yazısız kuralları (Örf ve adet, gelenek, görenek ve ahlak kuralları) sonra da yazılı kuralları (Anayasa, yasalar, kanunlar, yönetmelikler) oluşturduklarını görürüz. Mamafih, genel olarak bakıldığında bir toplumun hukuk düzeninin, o toplumun örf, adet, gelenek, görenek ve ahlak kurallarını yansıttığı aşikardır. Özetlemek gerekirse hukuk damarlarımızda hissetiğimiz ve vicdanlarımızda yatan adalet duygusunu somutlaştıran bununla birlikte hayatlarımızı kolaylaştıran, iyi şartlarda sürdürülebilir ve bir okadar da belirli kılan, haksızlıkları ortadan kaldıran, hakkın aslen kazanılmasını ve bununla birlikte korunmasını sağlayan ana faktörlerden biridir diyebiliriz.
Toplumun en önemli ihtiyaçlarından biri olarak kabul edilen hukuktan bahsederken onun uzmanından bahsetmeden olmaz çünkü hukuk, hukukçu yokluğunda manasızdır.
Hukukçuları, hukuku meslek edinen, hukukla uğraşan kimse olarak kısaca tanımlayabiliriz, fakat bu yapmaları gereken daha doğrusu yaptıklarına inandığım asıl ve ulu görevleri küçümsemek olur çünkü hukukçuların öncelikli görevleri hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak ve korumak, insanların huzurlu ve adil bir yasam sürmesini sağlamak, haksızlıklara karşı sadece bir kişinin değil herşeyden önce herkesin sesi olmak, gibi sosyal sorumlulukları yerine getirmektir. Dahası, hukukçu, bilgi, tecrübe ve becerisini ortaya koyarak toplumun hukuk çerçevesinde yaşayış, varolma ve çalışmasını izler, anlar ve hisseder, içinde barındırdığı sorunları kavrar, çözer (en azından çözmeye çalışır) ve hem toplumun hem de hukukun daha iyi bir hal almaları bakımından önemli, sistematik ama en önemlisi aydınlatıcı bir rol oynar.
Hukuk ve hukukçuların toplum için önemine değinmişken, yazımın konusu olan Kuzey Makedonya’daki Türk toplumunun hukukçu eksikliğinden bahsetmek isterim.
“Bir tek kişiye yapılan bir haksızlık, bütün bir topluma yapılan bir tehdittir” demiş Montesquieu, peki haksızlıklara karşı mücadelede en ön saflarda olmaları beklenen insanlar arasında yer almaları gerektiklerine inandığım hukukçuların ve onların mesleğinin yani ‘hukukçu mesleğinin’ toplumumuzda ne kadar rağbet gördüğünü hiç düşündünüz mü?
Devlet istatistik kurumunun internet sitesi aracılığıyla ulaşabildiğim resmi verilere göre 2016, 2017, 2018 yıllarında 452 Türk öğrenci üniversite öğrenimini tamamlamış fakat bunların sadece 18’i yani %3.98’ü farklı hukuk fakültelerinden mezun olmuşlardır. Maalesef 2019 ve 2020 yılı istatistiklerine ulaşamadım, ama son yıllarda durumun pozitif açıdan değiştiğine ne kadar inanmak istesem de, gerçekçi olma alışkanlığım bana aksi yönde olmam gerektiğini hatırlatıyor.
Başarılı bir şekilde tamamlanmış hukuk öğreniminin avukat; noter; kadrolu şirket avukatı; hâkim; savcı; idari memur; diplomat; uluslararası örgüt çalışanı; gazeteci; özel sektör işletmelerinde, bankalarda, sigorta şirketlerinde veya farklı kurum ve kuruluşlarda yönetici; üniversite öğretim üyesi gibi pek çok kariyer olanağı sunduğu ortamda ilgi neden bu kadar az bence hepimiz birbirimize sormalıyız.
Güçlü bir demokrasi adına bir şeyler yapmaktan çok, izlemek durumunda olan insanlar, kötü bir filmi izlerken uykuya dalan seyircilerden farklı değildirler.” demiş Benjamin Barber. Bundan yola çıkarak, aramızdaki seyircileri, biz (elimizden geldiği kadarıyla demokrasi mücadelemizi yapan toplumdaki her meslekten bilinçli insanlar) uyandırmalıyız. Çünkü hukukun üstünlüğünü kişisel hedeflerinden üstün tutan, çevrenin dayattığı değil adaletin benimsediği kurallara uyan, milleti, toplumu, vatanı için hak ve hukukun sağlanması amacıyla çalışan, kişi hak ve özgürlüklerinin savunucusu rolüne kendini adayan, hukukçu olmayı kutsal bir görevin ifası olarak gören, mesleğini gereken saygı doğrultusunda sürdüren, çağdaş demokrasinin temel ilkelerine inanan, toplumsal barışın güvencesi olan, hukukun evrensel kurallarının etkin bir biçimde uygulanması için mücadele eden, toplumumuzun demokratik haklar elde etmesine ve onların korunmasına yardımcı olan dolayısıyla toplumda demokrasiye ve temel hak ve özgürlüklere sahip çıkma kültürünün tamamiyle yerleşmesine ön ayak olan, toplumumuzun haklarını zedeleyecek düzenlemelere/mevzuatlara karşı çıkan, hukuka aykırı eylemler karşısında saf tutan, toplumda adalet düzeninin gelişmesine katkıda bulunan, vatana ve millete hayırlı uzman, aydın ve bilinçli hukukçulara Kuzey Makedonya’daki Türk toplumu olarak ihtiyacımız var.
- Bu haber 05-08-2020 tarihinde yayınlanmıştır.